21 Mart 2010 Pazar

Ada sahillerinde bekliyorum


Bahar gelmiş şehrime, sahil cıvıl cıvıl. Adalar tıka basa. Netice itibariyle trafik de kilit. Hafta sonu da olunca, her yer insan ve araba seli. Benim acelem yok, yarın çıkarım yürüyüşe. Bana her gün pazar. Pazartesi sendromu da yok artık. Değil mi? Sahilde değişik insan tiplerine rastlamak mümkün. Yürüyüş yapmak isteyenler, bazı tavsiyeler isterseniz, naçizane sıralayayım.

Öncelikle rahat bir eşofman bulun, naylonlu giymemenizi öneririm. Hışırdar, terletir, yapışır. Pamuklu? Mis. Sahil yine de eser, üstünüze polar bir şey alın, hem polar hafiftir. Eldiven takanlara gülmeyin, ellerim morarınca anladım. Güneş gözlüğü şart, kırışırsınız, köstebek gibi bakar olursunuz yoksa. Kulağınızda walkman, diskman, i-pod, mp3 çalar, neyse artık... Hem çevredeki gereksiz sesleri/konuşmaları duymazsınız, hem de müzik ruhun gıdasıdır. Klasik müzikle tempolu yürümek pek mümkün olmuyor, ama rahatlatıyor, o başka. Birkaç gündür Placebo, Dave Matthews Band, Audioslave ile yürüdüm, randıman aldım. Çamaşır? Bakın bu önemli. En rahatı boxer. İz yaptı, araya kaçtı, yandaki adam popoma baktı derdi olmaz.




Kayalarda yatan kediler, güneşlenen köpekler, tenhada koklaşan çiftler, tekne dümenine konmuş kargalar, donla yüzen çocuklar görebilirsiniz. Onların yaptıklarını yapmaya kalkışmayın. Sonra gördüm ben o çocukları, sahilde ateş karşısında titriyor, ısınmaya çalışıyorlardı. Kaykaycılar göreceksiniz, çoğu pantolonu kıçından düşen çocuklar. İyi kayanını da görmedim henüz. "Gelip denesene" diye gaze getirmeye çalışıyorlar, duymazlıktan gelin. Bisiklet, kaykay, rollercoaster... Bunlardan uzak duruyoruz, yeniden bir tarafımızı kırmak istemiyorsak. Çoğu da acemi zaten, artizlik derdinde.

Basketbol topu saha dışına kaçan çocukların topunu verebiliriz, sakıncası yok. "N'olur bir üçlük atayım be" diye sırnaşmayın, efendi olun. Her gün aynı parkurda yürüyünce aynı tipleri görmeye, bir süre sonra gülümseyerek selamlaşmaya başlarsınız, normaldir. Gülümseyin siz de, öküzlük yapmayın. Az sosyal olun.


Yanınıza bozuk para alın, "Yandım, ölüyorum" deseniz bir su veren çıkmaz, kendi suyunuzu kendiniz alın. Yanınızda kâğıt mendil bulunsun, rüzgârdan burnunuz akar, valla haberiniz olmaz; gezersiniz öyle sümüklü sümüklü, iğrençliğin lüzumu yok. Bir de lipstick alın, rüzgâr ağzınızı dudağınızı çatlatıyor fena halde. Başka?

Kestaneciler, çekirdekçiler. Almayın! Pisboğazlığın lüzumu yok, iki kalori yaktınız şurda, hemen homini gırtlak olmayın. Arkanızdaki doğal sepete bakıp vazgeçin.
Bir de sizinle yarışmaya, geçmeye çalışan tipler göreceksiniz, aldırmayın. Belli ki hırs yapmış, "Yazık" deyip geçin. Adamı değil, mevzuyu. Avrasya Maratonu'nda değilsiniz, sakin...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder