27 Mart 2010 Cumartesi

Memleketimden insan manzaraları


Bu aralar ailevi meseleler nedeniyle gündemi biraz geriden takip etsem de, İclal Aydın-Tuna Kiremitçi hadisesi beni çok güldürdü. Gülmemin sebebi, Aydın'ın çellist Jacqueline du Pre'yi bilip bilmemesinden ziyade; eskiden evli olduğu ama artık ayrıldığı, hayatından çıktığı birini hâlâ bu derece kıskanması, hazımsızlık etmesi, bu ayrılığın bu kadar içine oturması ve gazete köşesini ergen kızın günlüğü gibi kullanarak öfkesini bu kadar seviyesizce kusması oldu. Haddini bildirmek isterken, unutulmaz bir gafa imza attı.

Nedir bu çemkirme merakı, yazısına başlık ettiği "ayar verme" hastalığı? Hem çellist bir sevgilisi olsa ne olur ki, ne ilgilendirir artık? Bitmiş gitmiş. Tak sepeti koluna, herkes kendi yoluna. Gamzeli sen hayatından çıktın diye, diğer gamzeli eve mi kapanacaktı? Hayata mı küsecekti?

İşin komiği, Tuna Kiremitçi'nin bahsi geçen
bu yazısı yeni bile değil. Gazeteden önce, 18 Şubat'ta, yani 1 ay önce blog'una yazmış. Blog'daki o yazıya baksaydı, belki tufaya düşmezdi Aydın. Çünkü başlıkta "kurgusal bir metin" olduğu belirtilmiş zaten. İnanmayan baksın.

İnsanlar eskir, yerlerine yenisi gelir... Kimse kimsenin üstünde tahakküm kuramıyor işte. Birilerinin hayatına giriyor, birilerininkinden de çıkıyoruz. Yapacak bir şey yok. Kimsenin hayatına kanca atarak yerimizi sağlamlaştıramıyoruz. Ayrıca gazete köşesine kurulan köşe minderlerinin bilmesi gereken şey şu ki; o köşe tuvalet kağıdı değil, kusmuk torbası da, ergen günlüğü de... Sevgi pıtırcıklarının yapması lazım gelen: Yazmadan önce de, sonra da düşünmek. Hem d
e iyice... Mümkün olduğunca, kapasite elverdiğince...

Çello dinleyelim, dinletelim. Sakinleşelim, dinginleşelim; bu hem gafa, hem gaza iyi gelir. Gaz sancısı fena bir şey, insana neler yaptırıyor...

İşte "ayar çekme" meraklısı yazı.
(Ki Vatan okumam, internet sağolsun)

Bu da ciddiye alınan ve "ayar vermeye" neden olan yazı.


1 yorum:

  1. Yazıyı şimdi okudum ve çok güldüm:

    Nasıl da kendini bu denli afişe etmiş, inanılır gibi değil. Hani bu ablayı zaten hiç sevmezdim ama yazıyı okuyunca bir kere daha kendime hak verdim. Kuyruk acısı denen bir şey varsa, ki o olduğu apaçık ortada, bu abla dibine kadar yaşıyor.

    Direkt diğer gamzeliye (bu tanımı çok sevdim kuzum) mail , mektup atsaymış ya. Kamuoyunu niye araya sokmuş : ))

    Bir de çok güzel bir laf var bu duruma cuk oturan:

    bir gamzeli uzanamadığı diğer gamzeliye mundar dermiş :)))) ahahah çok eğlendim.

    selamlar

    YanıtlaSil