29 Mart 2010 Pazartesi

Takıntı sayılamayacak takıntılar

(Selçuk Erdem)

Önce kendiminkilerden başlayaym:
  • Pilavı, baklayı, makarnayı, köfteyi... vs yoğurtsuz yiyememek (Takıntı değil bence bu, aa, ağız tadı)

  • Yoğurt ve su konusunda seçici olmak, her marka yoğurt ve suyu yiyip içmemek
    [Yoğurtta Sütaş, olmadı Tikveşli; suda Erikli, yoksa Pınar Madran. Lütfen...]

  • Çikolata yemeden duramamak. (Takıntı değil aslında, bağımlılık)

  • Filmlerdeki karakterlerin isimlerini, tarihleri hatırlamaya kalkışmak. Gerilim filmlerinde ölenleri kafaya takarsanız hele, felaket! (Aşçı boğuldu, bahçıvanı elektrik çarptı, hizmetçi yandı, evin hanımı merdivenlerden düştü, e kim kaldı geriye ölmeyen? Buyur bakalım!)

  • Televizyondaki evlilik programlarına katlanamamak, merakla izleyenlere şaşırmak. (Bence bu, normal bir durum, di mi?)

  • Öğrenciyken ders çalışmaya başlamak için saat başı olmasını beklemek. Misal, çeyrek mi geçti, oo olmaz, bir sonraki saat başı artık. 45 dakika daha dalga geçebilirim. (Amma kaytarıyormuşum. Şimdi de ev işlerinde, bazen.)

  • Bira şişesinin dışındaki kağıdı soymak. Bunu neden yapıyorum bilmiyorum ama, yapıyorum işte.

  • Miller söylediğimde (ki varsa onu söylerim) içine limon koymamalarını rica etmek. Ne zaman bunu unutsalar, içindeki limonu çıkarmaya kasmak.

  • Kitaplıktaki kitapları önce yazar, sonra türe göre sıralamak; en sonunda beğenmeyip yayınevine göre sıralamak. (Siyah YKY'ler ve beyaz Can'lar pek güzel ayrışır misal.) Ama yazarın aynı yayınevinden kitap serisi yan yana olacak tabii. Bu durumda Paul Auster iki yerde oluyor, hem Metis'ten hem Can'dan çıkmış zamanında, ben n'apayım...

  • Kitapların altını çizmemek, ödünç kitap alıp geri getirmeyenlere içten içe gıcık olmak. (Kime hangi kitabı verdiğini/kimden hangi kitabı aldığını not etmek, sonra o notları kaybetmek)
Başka? Vardır kesin ama, aklıma gelmiyor şimdi.

Bir arkadaşım vardı, yoldaki mazgal kapaklarına basamazdı, basınca çok korkar, çığlık atardı.

Anneannem mesela, su içerken kafasını tutar eliyle, çocukluğumdan beri tuhaf gelir bu. Bir de ters dönen terliği hemen çevirirler, elden bıçak vermezler. "Aman kavga etmeyelim" diye tükürüp verirler bıçağı. (E hani hijyen :P)

Bir de bazen yolda yürürken biri size bakıyormuş hissi olur hani, kafayı kaldırıp aniden baktığınızda bilmemkaçıncı (yüksek yani) kattan size bakan birini görürsünüz. Öyle aniden bakınca o da şaşırır, komiktir.

Çoğu kadın, erkeklerin alttaki klozet kapağını kapamamasına gıcık olur mesela. Bir de Türklere özgü olduğunu düşündüğüm, araçlara yeşil yandığı salise kornaya basmak vardır. Ne bu acele, ne bu heyecan?

Gülme Esteban, hiç takıntın yok sanki. Seni de önce havucun dışını, sonra içindeki tatlı kısmı yerken görmüşler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder