5 Nisan 2010 Pazartesi

Bilge Karasu ve bulmak

"... Konuştuklarımız başlangıçta her zamanki gibiydi, birbirimizi kavrıyorduk, ele geçiriyorduk, sonra sonra işin can damarına geldik. Durdum. Benden söz açmıştı, beni bulmaktan... Durdum. Sen zaten arıyordun dedim, bir şeyler arıyordun dedim, onları bulmaya hazırdın dedim, o zaman karşına ben çıktım, hazırdın bulmaya, bende buldun o aradığını, bende görmek istediğin, bulduğun şeyleri bulmaya hazırdın..." 
(Bilge Karasu, Troya'da Ölüm Vardı)

Bazen bulmak için uğraşıyoruz, bazen de bulunmak... Ama bir şeyler olur, oldurulmaz. Oluvermesidir güzel olan. Bulmaktır sürprizli gelen, buldurmak değil. Bunu bir anlasak da kasmasak, hayat bayram olsa esteban... Hem bir insanı bulmak kolay şey midir? Ya anlamak? Bu kadar da hazırlıklı olmak, tetikte beklemek; biraz da içten pazarlıklı olmak değil mi? Herkesi zorla buldum sanan, buldumcuk değil de ne? Karşındakini özel kılmaktan uzaklaşıyorsun adım adım, haberin yok. Bir git gözümün önünden allasen.

Hem ne demiş İhsan Oktay Anar "Suskunlar"da? 
"Kusur benim imzamdır."
 "Bir ismim olduğu sürece bir kusurum da olacak ve olmalı."
İnsan olmanın işareti bu. Kusur. Güzeli ise, bizi kusurlarımızla kabul eden. Bizim de kusurlarıyla kabul ettiğimiz. Bulmak, bu.  Oldurmadan, olarak, akışına bırakarak. Su, yolunu bulur...

"High Fidelity"den:

Rob: Seni mutlu etmek için ne yapmam gerekiyordu?
Laura: Senin mutlu olman...


Değiştir kalbini. Beck, "Everybody' s gotta learn sometime".

 

4 yorum: