2 Mayıs 2010 Pazar

Cahil cühela güzellemesi

İşyerindeki insanlarla arkadaş olmak zorunda olmadığımızın farkındayım. Bunların çoğu iş arkadaşı olarak kalacak, mesai içi tanışı, akşam 6'dan sonra kafamdan sileceğim tipler. Çalışma hayatım boyunca işyerinden arkadaşlarım oldu, bazıları dostum da oldu, hayatımda kaldı. Onları tanıdığım için çok da mutluyum. Ama herkes öyle olacak diye bir kural yok elbette. Hatta burdakilerin birkaçının hareketlerinden, ettikleri laflardan bendeki puanları tamamlanmak üzere. Şimdi kimse "Ay ama önyargılı olma!" demesin. Birkaç hafta gözlemlemek kafi. Ne dedi, nasıl davrandı? Asgari saygı başka, olması zorunlu. Ama sevmek? Mecburi değil.

Okumaktan hoşlanan tipler değiller zaten, bu gereksiz bir eylem onlara göre. Ama sürekli "Aa ayakkabın ne güzel, çantanı nerden aldın?" muhabbeti de beni bayıyor. Geçen gün biri poposunu masama dayayıp öbür taraftakilerle muhabbet ediyordu bağıra çağıra. "Yaa Vavien'i izlediniz mi?" dedi. Allahtan "Aaa evet, sinemada izledim ben, çok beğendim. Gayet eli yüzü düzgün bir film" deme kefalliğinde bulunmadım. Çünkü cümlenin devamı şöyle geldi: "Yaa komiktir diye DVD'sini aldık, iğrençti aabi, film mi o? Rezaletti. Nefret ettim yaa!"


Vavien'i ben çok beğendim oysa. Bir kere zaten "Komiğiz biz, çok komiğiz" iddiasında olan bir film değildi. Ama başrollerdeki Engin Günaydın ve Binnur Kaya komedide başarılı diye, millet gülmekten altına edeceği bir film bekledi. Ama Taylan Biraderler'in ve senaryoyu yazan Engin Günaydın'ın derdi dram ya da kara mizahtı hatta gerilimdi gibi geldi bana. Daha da ötesi, sadece bir hikaye anlatmak. Bir kere iyi yazılmış, iyi yönetilmiş ve iyi oynanmış bir film. Klişelerden uzak değerlendirilmesi gereken iki başrol oyuncusu var. Bir de gizli başrol oyuncusu. Telefondaki baba müthişti mesela. Ki ben özellikle Binnur Kaya'nın performansını çok başarılı buldum. Bu filmle ilgili bir röportajını burdan okuyabilirsiniz.

Röportaj yapmaya gitmiştim onunla bir gün. Bu kadar çekingen, mahçup, başarılarından bahsedince kızaran, fotoğrafçıya "Ay çok güzel olmuş" diye teşekkür edip duran, balıkların gözüne bakamadığı için pişirdiklerinin gözüne maydanoz koyduğunu anlatan bir kadının ekranda böyle devleşmesi, bedeninden, ruhundan sıyrılarak başka birine dönüşmesini izlemek şaşırtıcı. Bu kadın "Küçük Kıyamet"te de komik değildi ki. Küçükken okyanus bilimci olmak istermiş mesela, Adanalı ve gayet mütevazı bir insan. oyunculuğu bir kimlik olarak değil, meslek olarak görebilmeyi başaran ender insanlardan. Ego balonu değil. Onun gibi hem komedi hem dramda başarılı bulduğum bir başka oyuncu da İlker Aksum. 

 

Neyse, konu dağıldı. Ezcümle güzel bir filmdi, ben beğendim. Türk sinemasının yüz akı işlerinden biriydi. Ha o kıza da filmi sevmedi diye gıcık olmuş değilim, daha bir sürü şey var. Görgüsüzlüğe ve cahilliğe tahammül edemiyorum. Ama bir de ikisinin bir arada olup üstüne de marifetmiş gibi yüceltilip sevimli hale getirilmesine, sululaştırılmasına hiç dayanamıyorum!

Çevremde cehalet güzellemesi yapan aptallarn olması hakkaten dayanılır şey değil. Bir patronum "Ha ha ben hiç kitap okumam ki, okumadım da. Hem siz okudunuz da noldu? Bakın ben patronum, siz çalışan!" demişti de, midemdeki hareketlenmeyi zor durdurmuş, yılışık ve yüzsüz herifin suratına kusmamak için zor zaptetmiştim kendimi. 

Para ondaysa her şey mübahtı işte! Patron oydu! Elindeki parayla ha kasap açmış ha ajans! Devir onların devri öyle mi? Önemli olan kafanın değil, cebin dolması! Nakde çevrilemiyorsa hiçbir kitabın, bilginin anlamı yok. Televizyona çıkıp cumhurbaşkanının adını bilmeyen, ama bir defileden bilmem ne kadar para alan, altında bilmem ne marka ciple dolaşan güzel ama salak ve cahil manken kızlara gülme, ama onları mazur görme devri!

"Bi diyeceğin var mı?" (Vavien)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder