13 Eylül 2010 Pazartesi

Öğle uykusu haktır, engellenemez!

Uyku... Küçükken kaçtığım, büyüdükçe sığındığım şey... Ama büyüdükçe eskisi kadar dinlendirici olmuyor galiba. Hele ki beyin yorgunluğu beden yorgunluğunu solladıysa... Baldan tatlı öğle uykusu peki? La bella siesta! Hatırlıyorum öğle uykusuna yatmamak için bin takla attığım günleri. Şimdiyse, "Zaman olsa da, ah fırsat olsa da uyusam" diyorum bazen. Uyanmak istememecesine... Hele bir de hamakta olursa, uy!



Benim çocukken bunca kaçtığım şey, öğle uykusu; meğerse birçokları için ne kıymetliymiş. Hatta kitabı bile çıkmış: "Bir Sanattır Öğle Uykusu" Kesinlikle katılıyorum! Destekliyorum!

İşte kitapla ilgili hoş bir yazı. Ve yazıdan alıntılar:



                                                               -o-

"Bir Sanattır Öğle Uykusu" kitabının yazarı Thierry Paquot'a göre "Herkesin koro halinde solumasını, aynı saatler içinde çalışmasını, eşzamanlı biçimde yaşamasını sağlamaya çalışan bir toplum, yıkıma yazgılı totaliter bir toplumdur"

 İnsan bedeninin ve de ruhunun gün içinde kısacık bir uykuyla dahi sistemi nasıl cilaladığı, verimliliğini ve yaratıcılığını artırdığı bir sır değil. Yazarımızın kafasını kurcalayan ise neden bilim insanlarının bu gerçeği sıkça dillendirmediği yahut iktisatçıların, madem verimlilik yasaları üzerine kafa patlatmaktalar, öğle uykularının lüzumun teorileştirmedikleri... Paquot’un teorisi kendi âlemlerinde ‘tembel’, ‘aylak’ yakıştırmalarından ürkmeleri...

Militan düzeyinde inanıyor öğle uykusunun hazla ve ciddiyetle savunulması, yaygınlaştırılması gereken bir yaşama sanatı olduğuna. Hatta bununla da kalmıyor, aktivizme davet ediyor herkesi: “Her yaştan, her enlemden boylamdan, her saat diliminden, her meslekten uykucular, size sesleniyorum, eşssizliğinizin arkasında durun ve dünya saatine, uydu saatine, totaliter saate direnin!” Çünkü yasak ilişki olarak sunulan öğle uykusu aslında bir zorunluluk ona göre...

Sonra insanlığın resim ve heykel sanatı kılığında bıraktığı izlerde bu tatlı uykunun izlerini sürüyor. Zampieri’den Caravaggio’ya, Bruegel’den Rembrandt’a, Courbet’ten Seurat’a... ‘Öğle iblisi’ni mitolojide arıyor ardından, Pan’ın kulakları çınlıyor. Edebiyata da girecek; Thomas Mann’a da, Yaşar Kemal’e de...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder