12 Ağustos 2011 Cuma

As tears go by

Hey gidi Marianne Faithfull, bu şarkını pek severim. Burada ne kadar tazecik ve durusun...




Açıkhava'ya geldiğinde, sahneden geçen kediye bakıp gülümseyişin, kendinle "Mick'le yattım, evet. Aslında, aslında tüm Rolling Stones'la yattım, ha ha" deyişin geldi yine gözümün önüne.

Ne demişim daha önce senin için, bir bakalım.

"Sesinde yaşanmışlık, acı ve kekremsi bir şeyler var bu kadının... Buğulu, sisli bir şeyler... Sadece sigara ve yaşlılık etkisinden farklı bu. Sahnedeki zarafetinde, kendine olan güveni ve kendiyle dalga geçebilen rahatlığında da aynı çekicilik var. Açıkhava'da o şarkı söylerken sahneden salına salına geçen kediyi süzüşü, sigarasının dumanını savuruşu, şarkıyı söylerken yaşayışı, 'Mick'le yattım evet, tek tek saydırmayın bana, aslında tüm Rolling Stones elemanlarıyla yattım, ha ha' derkenki hali bana bayağılık hissettirmedi nedense. Gülümsedim. Aristokrat, genç ve çok güzel bir kadın ile rock dünyası... Ne tezat değil mi? O yüzden Babylon'da 'Kendim için söylüyorum' diyebilen, sigarasını yakmak için yarışılan bir kadın bu. Tarzı, kendine güveni var... Yaşı ne olursa da öyle kalacak... Sahneye de yakışıyor, 'Irina Palm', 'Paris je' taime'de izlediğim kadarıyla beyazperdeye de... Ayrıca 'Hold on hold on' ve 'Children of stone' dinlenmeli..."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder