8 Ağustos 2011 Pazartesi

Un ufak...

Hasta bakma konusunda pek bir deneyimim yok. Olmaması işime gelirdi zira yüreğim pek kaldırmaz ama, bazı şeyler zamanla giriyor insanın tecrübe çarkına. Elden gelmesi mecburi hale geliyor. Salaklaşma hakkın olmuyor.

Dün çıldırtıcı veletlerle dolu Ikea'dan yeni eve bir şeyler alırken haber geldi, anneannem kapının orda düşüp kalçasını kırmış. Bir anda allak bullak oldum. Koşturduk hastaneye, röntgen, tomografi ve Acil Servis sevimsizlikleri... Canı çok yanıyordu belli. Bir de nasıl yatacağım, ne yapacağım, tuvalet işi ne olacak, herkesin de başına dert oldum diye kendini üzmesi, iyice içimi cızlattı.

Yaşlılık, yalnızlık zor zanaat. Elimden geldiğince yanında kaldım. Hiç bırakmadım elini. Onu annem dışında kimselere emanet edemezdim, annem ise yoldaydı.  Acil Servis'ten odaya çıktı. Oda arkadaşlarından ikisi de kalça kırığından muzdarip. Biri banyoda düşmüş de kırmış, biri düşmemiş bile. Osteoporozdan un ufak olduğu için kemikler, muhtemelen kırıldığı için düştü; düştüğü için kırmadı kalçasını. Yaş ortalaması 80.

Titizliğini bildiğim için önce evden bir bavul dolusu eşya topladım. Pijama, gecelik, terlik, çamaşır, çorap, ilaçlar, kolonya,  sabahlık, yemeni... Hepsini doldurdum bavula.  Sonra geldim koştura koştura.

Odada giydirme, yemek yedirme, çarşafı değiştirme, tuvalet konusunda yardım, bez bağlama, sürgü denen meret... Bunların hiçbirisini yapabileceğimi bilmezdim, ama iş başa düşünce insan içgüdüsel bir şekilde profesyonel refakatçi oluveriyormuş hastanede. Her şeyi hemen öğrenmek zorunda kalıyormuş. Kantin nerde, yatağın eğimi ne olmalı, hademe kaçta ortalığa çıkıyor... Hasta bakıcı, hademe yardımı çok mühim. Yer varsa kenarda, yoksa sandalye tepesinde kıvrılıp uyuma, yemek yedirme (bu arada pipet, çorbada ve çayda ne işe yarar bir meretmiş), bezi alıp takma, yatağa bilmemne örtüsü serme... Hepsi öğreniliyormuş. Derdim bunlar değil.

Yeter ki anneannem iyileşsin, takılan protez işe yarasın, emboli riski olmadan eski sağlığına kavuşsun. Tek dileğim; o beyaz yatakta çaresiz, küçücük bir bir çocuk gibi yatan ve sürekli başkalarına yük oldum diye üzülen yaşlı kadının, canımızın  bir an önce iyileşmesi... Türlü maymunluğu yaptım, tahlil için gereken şey için şıır şıır efekti dahil. Dedim sen hiç üzülme, nikaha gelemezsen ben gelinlikle buraya gelirim, görürsün bizi de, dert ettiğin şeye bak diye. Canım tontişim...

Gece hiç uyumadı. Hem hava çok sıcaktı, hem de ağrı kesici iğneye rağmen sancısı çoktu. O uyumayınca ben de uyumadım. Sabah 6'da haşlanmış yumurta, domates, çay ve ekmekten oluşan kahvaltısı geldi. Ha bir de kakaolu fındık ezmesi vardı, yalan olmasın. Peynir yok ama saralle var. Tansiyonu var deyince, tabağa koyduğu zeytinle peyniri de aldı adam. 

Eh napalım, serum da var şimdilik. Sabah nöbeti anneme devrettim, çamaşır yıkayıp uyuklamak için eve geldim. Akşam yine uğrayacağım.

Yazının özü: Süt için, peynir ve yoğurt yiyip kalsiyum alın; kemiklerinizi güçlendirin. Sevdiklerinize iyi bakın, yaşlıları üzmeyin. Onlar bize emanet.

2 yorum:

  1. çok geçmiş olsun, umarım çabucak iyileşir ve ayaklanır "anane"n!

    YanıtlaSil
  2. çok teşekkürler, biz de bunu umuyor ve sabırsızlıkla bekliyoruz...

    YanıtlaSil