26 Eylül 2011 Pazartesi

Güz ve bilimum sanat aktiviteleri

Sonbaharda doğduğum halde, güzü pek sevmezdim. Ama artık ısınıyorum kendisine galiba,  eğlenceli şeyler  de olmuyor değil hani. Nedir mesela? Filmekimi başlıyor. Başka? İstanbul Tasarım Haftası. Eski Galata Köprüsü’nde. E bir de Bienal’di, konserlerdi, kıldı yündü.... Pek de züğürt tesellisi sayılmaz hani. Soğuyan havanın, artan trafiğin, kısalan günlerin bir karşılığı olmalı değil mi?   
 
Konserler içinde ilgi çekenler İKSV Salon’daki Lamb ve Brett Anderson, bir de Maslak Venue Refresh’teki Dredg... Ne yazık ki Akbank Caz Festivali kapsamındaki Zaz konserinin biletleri, 1-2 gün içinde bitmiş. Hep bu öncelikli satış avantajına sahip Lale Kart’lılar yüzünden (kıskanıyorum kendilerini). Gerçi Zaz, memleketi Fransa’dan daha popüler burada.    
Filmekimi’nde de “Yeni Başlangıçlar”, “A Dangerous Mind”, “Ruh Eşim” fena görünmüyor. Gerisi de incelemeye değer. O halde güz hoş gelsin, sefa gelsin… 
 
Ama sabahları enerji emen trafiğe, zırva insanlara bir çare bulmalı. Hele ilk durakta metrobüsün ön kapısına kene gibi yapışıp milletin binmesini engelleyenlere deli oluyorum. Sanırsın ta Adana’ya gidecek, kıçını bi koltuğa yapıştırmazsa ölecek! Bu sabah birinden geçmek için izin istedim, çekilmeyince de koşarak ön kapıdan bindim. Çarptığım şapşal da kenara savruldu. Şöyle bir diyalog geçti aramızda:
Şapşal: Yuh!
Ben: Kapıya kene gibi yapışmazsın bi daha
Ş: Hayret bi şeeey!
B: Hadi bakiim
Ayağımın altına yapışması bir yana, metrobüsün altında ezilecek salak. Sabahları uyku açmak için süper yöntem. Metrobüs güreşi. Tırnaklar dışarı çıkıyor. Ama ben ipod’u takıp kulağa, umursamamayı tercih ediyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder