28 Ekim 2011 Cuma

Ne faşizm, ne de şuursuzluk doğal afettir

Bazen, tam da demek istediklerimi diyen yazılar görünce, aynen aktarmak istiyorum.

Banksy

İşte bunun gibi...

"Kriz anları, normal hallerde daha kolay perdelenebilecek arazları nasıl da su yüzüne çıkarıyor. Kriz anlarında, hakikat nasıl da kendini üçe katlayarak suratımızda patlıyor.
Van’ın yaşadığı depremle, çok uzaklardaki bir sürü kolon ve kiriş de sallandı durduğu yerde. Şaşırdık mı emin değilim? Şimdiye dek Kürt bölgelerinde yaşanan depremler sonrasında, geciken yardımı protesto etmek isteyenler kaç defa biber gazı yedi bu ülkede! Canı yanmış, canlarını enkazlar altında bırakmış, evi yurdu kalmamış insanlar, her şeyin üzerine biber gazı da yediler, sadece Kürt oldukları için bunu hak ettiklerini de duydular birilerinden. Faşizm bir doğal afet değil.

‘Öfkelerinde boğulsunlar’
Van’a yollanan paketler içinden taş, sopa ve bayrak çıktığını duyduğumda önce inanamadım, inanmak istemedim. Bir yandan ortalıktaki bilgi ve duyum enflasyonu içinde bunun sadece manipülasyon amacıyla türetilmiş olabileceği ihtimalini hatırlattım kendime. Ta ki Van merkezli Mavi Göl Kadın Derneği’nden Suna Şahin’le konuşana kadar. Suna Abla, bir ayakkabı fabrikasından işçi emeklisi. 2007’de yedi arkadaş bir araya gelip bu derneği kurdular. Yoğun göç alan şehirde, bunun acısını en fazla çeken kadınlara hukuk, sağlık, dil, toplumsal cinsiyet üzerine eğitimler vermeye başladılar. Kursları gerçekten çok kadının hayatını değiştirdi.
İşte şimdi dışarıda, çadırsız, altıncı katında yaşadığı bina oturulamaz durumda. Dernek binası da hasarlı. PTT’yle gelen paketlerde arkadaşları bizzat görmüş sözü edilen çakıl taşlarını, tahta parçalarını. “Bayrak yollasınlar, sonuçta bizim de bayrağımızdır. Onu mesele etmeyiz. Ama taş nedir?” diye soruyor. Cevap vermek zor.

“Sanıyorlar ki Yozgat’ta deprem olsa biz gitmeyeceğiz koşarak. Kürt çocukları taş atıyorsa tepkilerini başka hiçbir biçimde gösteremediklerindendir. Bir afette, böyle bir zamanda aklına böyle bir şey yapmak gelenler öfkelerinde boğulsun istiyorum” diyor.

Herkes söylüyor, temel mesele çadır. Suna Abla, kendi yaptıkları, yanları açık, çadırımsı bir tentenin altında sabahlıyor. Bir gram uyku yok. Kaybettiği yakınları için merkezden Erciş’e gitmiş de insanların taziyeleri kabul etmek için bile sığınabilecekleri bir çadır olmadığını anlatıyor.

Depremzedeye mayo
Bir de kaş derken göz çıkaran, Van’a giden yardım kolilerine parmakarası terlik, mini etek, mayo, hatta taşlı, pullu payetli tuvalet yollayan var. Buna da baştan inanamamıştım. Ama İstanbul’da paketleyen ekiplerden şahitler belgelemiş bile. Bir de kirli battaniyelerini, kokan kazaklarını paketleyenler mevcut utanmadan. Kışlıkları çıkarırken eskileri ayırıyor yani, ev temizlensin istiyor...

Bu da başka bir orta sınıf arazı işte. Yardım onlar için dikey bir faaliyettir. Yüce gönüllerinden ‘aşağı’ doğru iner. Artık sahip olmak istemedikleriyle ‘yardım’ ederler ancak. Deprem bölgesine abiye tuvalet yahut mayo yollamak, en terbiyeli biçimde ‘şuursuzluk’ olarak tarif edilebilir.

Suna Abla benim kadar sert değil. “Yine de yardım etmek istemiş işte. Demek Doğu’yu hayatında görmemiş. Zaten bu bölünmeler de bu yüzden oluyor. Çoğumuz çorapla, pijamayla kaldık. Tuvalet yolluyorlar ama bizim şu an girecek tuvaletimiz yok. Onu bilseler iyi olurdu.”
Orta sınıf şuursuzluğu da bir doğal afet değil."

2 yorum:

  1. pınar biraz genççe galiba, kolilerden çıkan mayolara inanamaması bana bunu düşündürdü. zira adapazarı depreminde kolilerden naylon sabahlık, mayo ve kirli iç çamaşırı çıkardım ben ellerimle. bi saatten sonra kimse şaşırmamaya başlamıştı, sessizce ayırıp çöpe yolluyorduk. orta sınıf şuursuzluğu meselesine de takıldım biraz aslında, orta sınıftan insanların abiye tuvalet sahibi olmaları kadar böyle çat diye şuursuzlukla itham edilmelerini tuhaf buldum. bence millet olarak kendimizi başkalarının yerine koymayı beceremiyoruz, bunun sınıfı falan yok.
    taş ve bayrak meselesi ise çok dehşet verici, ve abiye tuvaletle karşılaştırdığında yeni bi durum. adapazarı'nda içkili lokantaları ve askerleri cezalandırdı allah, şimdi de kürtleri cezalandırıyor yani. onküsur yılda nerden nereye geldik. tüm bu ahval ve şerait içinde orta sınıf ordan oraya savrulup duruyor maalesef. bütün bunlar için de öncelikle hükümetleri suçluyorum, çünkü kürt bölgesinde deprem-türk bölgesinde deprem, orta sınıf-entellektüel kesim gibi ikiye bölünmelerden çok sıkıldım artık. adapazarı'nda yaptığı binalar yıkılıp insanları öldüren adam 2-3 yılda tahliye olup şimdi oralarda belediye başkanıysa, kendisinin de deniz kumu kullandığını itiraf eden ali ağaoğlu şu anda parlak popüler bi figürse ve hala evler yapıyorsa gözümüze soka soka, biz adalet sistemi çökmüş, utanma hissini kaybetmiş bi ülkede yaşıyoruz. orta sınıf, yeni zengin kesim, her daim zengin kesim falan, hepberaber.

    YanıtlaSil
  2. genç-yaşlı, insan yine de şaşırabiliyor demek. dehşete düşebiliyor hala... aslında kesimler önemsiz. biz bu kadar şuursuz olabiliyorsak, insanlıktan bu kadar çıkabiliyorsak; dehşet verici olan bu.

    çünkü popülist bir takım zavallılar alkış alırım gazıyla "doğu'da oldu ama yine de üzüldik tabii, hem polise taş at hem yardım bekle oh ne ala" filan diyebiliyorsa, bazıları da üşenmeyip uğraşıp didinerek taş ve bayrak yolluyorsa o insanlara; boktan olan bu.

    acı her yerde aynı. bunu bölgesellikten çıkarmak, bölünme hissini haritalar kadar beyin ve vicdanlardan silmek de önemli. kesimden ziyade, bu zihniyet sakat. orta kesim, a+ , f-bunlar yalan. ama hakkatenevini kaybedip soğukta sokakta kalmış insana mayo/tuvalet yollamak nedir? "ben de yardım ettim bakın, ehm" demek mi mesele?

    o insanların yerine kendini koyamıyorsun, çöpe atacağını o insanlara reva görebiliyorsun demek sen. yuh,insanlığından utan demek bu.

    bize de "yollamayın ulaşmaz" dediler. e sen n'apıyorsun peki? oturduğun yerde gevelemekten başka ne öneriyorsun çözüm olarak? bir şey yap o zaman da, biz örnek alalım! ben gönderirim, teslimini sağlamayı da başka birileri üstlenmeli bir zahmet!

    depremi bile belli bir kesime ceza görebilmek; bu korkunç. 99'da içki içenleri vurmuştu, şimdi kürtleri... vay anasını arkadaş, kimlerle aynı memleketteyiz! maalesef utanmayı unutmuş, vicdanını münasip yerine hapsetmiş bünyeler çok fazlalaştı artık. nefretleri gözlerini kör etmiş. hey gidi...

    "hee, deniz kumu kullandık inşaatlarda" diyen adam da her an televizyonda, her gün gazetelerde porselen dişleri ve dünyanın parası kol saatiyle poz veriyor... pişkinliğin bu kadarı! ezcümle, balığın her yeri kokuyor!

    YanıtlaSil