28 Ocak 2012 Cumartesi

Ankara'nın taşına bak...

Cumartesi sabahı iç burkucu başladı. NTV'de Uğur Mumcu suikastı belgeselini izliyorum. Yıl 1993. 19 yıl geçmiş aradan. Seneye 20. yıl. Ne büyük utanç! 3 mahkum, birçok soru işareti...

O günü hatırlıyorum. Salonda televizyon izliyordum, haberi duyunca inanamamış, evin diğer odalarında bir şeylerle uğraşan annemle babama koşup bağıra çağıra söylemiştim olanları. Onlar da şok olmuştu, ağlamaklı; televizyondaki haberlere kilitlenmiştik.

Eşi Güldal, oğlu Özgür ve kızı Özge Mumcu'nun cenazedeki vakur hali gözümün önünde.  Sakıncalı Piyade'yi dostları, gazeteci arkadaşları, abisi Ceyhan Mumcu ve ailesi anlatıyor.  O günleri, o günlerde söylenenleri  hatırlayınca, insanın yüreği sıkışıyor.

Yıllar öncesinden birçok şeyi bilip söylemesi/yazması, tehditler alması ve susturulması... Eşini apartmanın kapısında bırakıp her zaman yaptığı gibi, ailesinden önce arabaya binip aracı kontrol etmesi, kontağı çevirmesi ve... Umut etmeli miyiz hala?

Eşi kırılmış gözlüğünü, parçalanmış kalemini, o'nun ve kendi alyansını bir kutuda saklıyor, bıraktığı gibi sakladığı çalışma odasında...

"Öyle bir iş ki, duvar gibi. Bir tuğla çekersek yıkılır"  denmiş. Eşi anlatıyor: "Çekin o zaman" dedim. "Çekemem" dediler. "Çekin, kenara çekilin" dedim, "Yapamam" dediler...

Güldal Mumcu: "Eşi olarak onu çok özlüyorum. Ama 'Çok özlüyorum' dediğimde babam  'Kızım, ölüler özlenmez, sadece hatırlanır' dedi bana"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder