8 Nisan 2012 Pazar

Sakura

Cuma akşamını kız buluşmasıyla şenlendirdik. İstikamet, Galata'daki Sensus. Şaraplarını beğendik, çeşit çok olunca tavsiye istedik; kırmızı Vensus, Büyülübağ, Cabarnet Sauvignon 2007 rekoltesi (hah hoş geldin Vedat Milor) geldi masaya. Beğendik. Keyfimiz yerindeydi, sirke bile içsek farkında olmazdık ama peynirler filan da fena değildi; tek handikap mekanın gece 22'de kapanması. Galata epeyce zamandır Sultanahmet'e dönmüş durumda. Turistler, yerlere çömelip muhabbet eden gençler hatta jonglörler... Bir kalabalık, bir şenlik...

Cumartesi ise İzmir'den beklenen misafirlerimiz geldi. Arkadaşımızla kızı... Yolları uzun. Bu gece Kyota'ya gidecekler baba-kız. Daha önce tesadüfen sakura (kiraz çiçeği) zamanında Japonya'ya giden ve uzunca bir süre orada kalıp tapınaklarda eğitim alan arkadaş, kızının da burayı mutlaka görmesini istemiş. Bu sefer hedef shinto tapınağı değil, sakura... Sırf sakura için Kyoto'ya gidiyor adam. 



Sakura, baharın müjdecisi. Bir tür festival zamanı aslında Japonlar için ve sanatlarında da çok önemli bir unsur. Ama hepsi o kadar değil, geleneklerinde de geniş yer tutuyor. İlginç bir ayrıntı için bkz ekşi sözlük:

"Japonya'da baharın müjdecisi olmasına rağmen, daha solmadan en güzel halindeyken dallarından düşmesi sebebiyle edebiyatta ölüm ile yaşamın bir aradalığı, fanilik, aşkın en güzel mevsimindeyken ayrılık- yarım kalmışlık gibi sembollerle ifade edilir. Örneğin Japonya'da evlenmek için dua edenlerin sakura servis etmesi makbul iken, evlilik töreni esnasında evliliğin çabuk bitmesi isteği manasına geleceği için kat'i suretle sakura çayının verilmemesinin altında yatan da bu bir aradalıktır."

Daha önce bu arkadaşımızı Moğolistan'a filan da uğurlamış olduğumuz için yine takdir ve imrenme duygularımızın karışımıyla yolculuyoruz. Eylemlerini takip ediyoruz, o da bize "Japonya'yı mutlaka görün" deyip duruyor. Bakalım, inşallah...



Dün onları da alıp hep birlikte Burgazada'ya gittik. Sakin ve sevdiğimiz adaya. Büyükada'nın kalabalığından ve kargaşasından uzakta, balık-rakı keyfi... Ada yürüyüşü, güzelim mimozalar, nefis hava akabinde koskoca sarı bir tepsi gibi duran dolunay; iyi geldi. Gece eve dönünce yine acıktık, bu sefer makarna-şarap. Japon yemeklerinden hoşlanır mı kızcağız bilemedim, elimden geldiğince besleyip yollayayım dedim :) 

Ada (arkadaşımızın kızı) 15 yaşında ve babasıyla birçok yere gitmiş, bu baba-kız ilk yurtdışı seyahatleri. Babam beni 15 yaşında Japonya'ya götürse, sanırım parendeler atarak binerdim uçağa... Uçuş 11 saatmiş, olsun... Ki uzun Karadeniz turu bile pek hoşuma gitmişti.

Biz de Boğaz'daki erguvan zamanını böyle şenlendirsek? Bahar dalları açınca mesela, sonunda bahar geldi diye mutlu oluyoruz. O bal kokusunu içimize çekmek hoşumuza gidiyor. En azından benim...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder