25 Mayıs 2012 Cuma

Luka

Cuma günü geldiği için mutluyum. Bu aralar rutinleşen bir cuma klasiği olarak, tam mesai bitimine yakın gök delindi. Deli bir yağmur... Umursamamaya çalışsam da yorucu bir haftaydı. İşte can sıkıcı detaylar vs... Canımı sıkmamaya karar verdim. Yani öyle yanağıma tokat atana öbür yanağımı filan dönemem ama, daha umursamaz olabilirim.  Bazı insanların ummadığım davranışları ve iş konusunda özellikle. 6'da şalteri kapatıp işi düşünmeme kısmını gün içine de yayabilirim. Çabalarsam bunu yapabilirim. Sonuçta hiçbir şey  insanın beyin hücrelerini öldürmeye değmez. 

Annemin amcası hastaneye kaldırılmış, öğrenir öğrenmez onu ziyarete gittim dün. Kuş gibi yatıyordu hastane yatağında, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. Durumu pek iyi değildi. Çok üzüldüm haline. Dilerim iyileşir. 

Halayla karşılaştık hastanede, annemin 90 yaşında olan halasıyla. Hafıza problemi yaşıyordu, ilk kez beni tanıyamadı dün. Kendi de üzüldü beni hatırlayamadığına. Beyi görünce "Aa evlendin mi sen?" filan dedi... Halbuki çok sever beni, her aradığımda sevinir; uzun uzun konuşuruz. Yaşlılık fena... 

Hastane çıkışında bebeği minik doğan arkadaşımı aradım, daha iyiymiş bebek; sevindim. Sağlık ve insanın kendi huzuru her şeyden önemli. Bunu anlamak için gündelik delilikten evimin huzuruna sığınmam gerekiyormuş.

Sırtımda bir sıcaklık oldu, Yoda yine koltuk minderine kıvrılmış. Televizyonda ise hamile bir ayının karnındaki yavruya bakıyorlar ultrasonla. Kendisi bittabi baygın. 

Kapanış da İstanbul'a gelen, lakin kaçırdığımız Suzanne Vega ile olsun. Luka. Severdim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder