16 Ocak 2014 Perşembe

Beginners, Kars ve bağzı şeyler

Dün ofiste saçma bir telaş vardı, bir nevi zırva denetimden ötürü. Gerim gerim gerildi herkes. Bir tür tiyatro döndü, olmadığımız gibi olunmaya çalışıldı falan filan. Komik. Ben de bu müsamere esnasında kıs kıs gülerken, Robkart'la kitap siparişlerimi verdim internetten: Ayfer Tunç'un "Dünya Ağrısı", Melisa Kesmez'in "Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz"i ve Cemal Dindar'ın "NAL: Bir Akıl Hastanesinin Hatıra Defteri".  Yaşasın!

Robinson'un sitesinde gözükmüyordu "Dünya Ağrısı". Telefon açıp sorduğumda pek kibar bir kız kitabın yeni geldiğini, diğer iki kitabın kargosuna ekleyebileceklerini söyledi. Siteye girip tekrar sipariş vermeme gerek kalmadan çözüldü. İnternetten kitap alışverişi konusunda pek becerikli sayılmam, ama bu hakkaten tereyağından kıl çeker gibi kolay oldu. Dostum E'nin de desteği sayesinde. Şifremi unuttum, tekrar üyelik için uydurduğum şifre de eskisiyle aynıymış meğer. Bilinçaltım Robkart'a hep aynı şifreyi münasip görüyor demek. Neyse, heyecanla bekliyorum kitaplarımı!

Google Doodle dedi, bugün Dian Fossey'in doğum günüymüş. "Sisteki Goriller" filminde hayatı anlatılan kadındır kendisi. Kaç kez izledim filmi, her seferinde ağlarım. Babamla ikimizin en sevdiği filmlerden birisidir. Ruanda ormanlarında gorilleri tanımaya/araştırmaya adanmış ve ne yazık ki onları korumaya çalışırken vahşice bir cinayetle sona erdirilmiş bir hayat... Çok üzücü. 18 yıl ormanda gorillerle yaşamış, onlar hakkında birçok şey öğrenirken onlarla yakınlaşmış; öldürülmemeleri için hayatı pahasına mücadele etmiş bir kadın... Soğuk nevale gibi gelen Sigourney'nin sevdiğim ender rollerinden biri.

 



Geçen gün arkadaşım Çağrı'yla kendimiz için bir şeyler yapmaktan bahsediyorduk. Rutin hiç bitmiyor; işe git-eve gel, eve git-işe gel. O, ne zamandır istediği aikido'ya başlamış. Pek mutluydu. Ben de dün yogaya başladım. Daha önce hiç yapmamıştım, şirkette yoga dersleri vardı;  katılayım bari dedim. Annem yoga ve pilatesin ona çok iyi geldiğini söyledi. İlk ders nefis geçti, kendimi iyi hissettim. Hem bedenen hem ruhen... Kırık bir ayak bileği ve menisküslü bir dize rağmen fena da değildim hani. Devam etmek istiyorum. Kendin için bir şey yapmak önemliymiş, karar vermek gerekiyormuş sadece.

İzmir'den arkadaşlarımız da uzun süredir Kars'a gitme projelerinden söz ediyordu. Ki kendileri arabayla Moğolistan'a gitmiş, 3 ay oralarda minimum harcamayla kalmış; Moğolistan'dan bizi arayıp "Ya biz sizin nikaha yetişemiyoruz, ertelenmez de o di mi?" diyen,  yeni yerler görmeye can atan şahane insanlardır. Gıptayla seyrederdik kendilerini. Kiraz çiçeği görmek için Kyota'ya, çölü görmek için Moğolistan'a giden, dönünce notlarını kitaplaştıran can insanlara katılmamak olmazdı. En azından mümkün lokasyonlarda.

Kars gezisinde onlara katılmayı çok istiyor, ama işten güçten başımızı kaldıramıyorduk. Çalış çalış nereye kadar? Dün aldık biletleri, çok merak ettiğim Ani Harabeleri ve Çıldır Gölü'nü Şubat başında görebileceğiz inşallah. Eh, yoga-Kars vs; normel bir Çarşamba için fena performans değil :)

Fotoğraf: Coşkun Aşar
Akşam menüsünde, başlangıçlara istinaden (ve tesadüfen) "Beginners" vardı. Geçen gün TV'de denk gelmiştik, bu kez DVD'den izledik. Çok sevdiğim bir film. Christopher Plummer, muhteşem bir oyuncu. Muh-te-şem. Bu filmle 82 yaşında Oscar almasına şaşmamalı. Ewan Mcgregor, zaten sevdiğimiz bir kardeşimiz. Motorsiklet üstünde ya da beyazperdede fark etmez, hastasıyız. 

Film, insanın içini cız ettiren filmlerden. Ama ağlak değil. Genç bir adamın, babasının hastalığı sırasında yaşadıklarıyla ilgili. Babasının evini toplamasıyla başlıyor. Babasının köpeği de ona kalıyor haliyle. 150 kelime anlayabilen ama konuşamayan bir köpek kendisi. Aralarda tarihlere göre güneşin, yıldızların görünümünün fotoğraflarla anlatılması filan güzel ayrıntılar... Oliver'ın (esas oğlan) çizimleri de, çizgili tişörtleri de hoşuma gitti.

Geri dönüşlerle gidip gelen film, genç adamın (Oliver) hayatı üzerine. Annesi, babası, çocukluğu... Sonra şimdiki hayatı. Yalnızlığı. Babasını kaybedişi... Sevgilisi. Annesi tatlı bir kadın. Babası da enteresan bir figür, renkli. Aşk, tuhaf evlilikler, melankoli, neşe... House müziği keşfedip adını oğluna soran, sonra da unutmamak için not alan 75 yaşında bir baba. 4 aylık bir sürede denediği bir sürü şey. 

DVD'yi sonradan izlesin diye verdiğim dostum E'nin de katılacağı üzere anlatımına, Arthur'a, kızla oğlanın iletişim tarzına bayıldım.

Spoiler vermeyeyim, izleyin. Güzel film. Hem gülümseten, hem hüzünlendiren filmlerden. Japonların hikikomogomo dedikleri cinsten; neşe ve hüznün art arda gelmesi. (Olmayan Kelimeler /Metis 2012 Ajandası/ sf 125)

Dün doğan Nâzım Hikmet'in yazdığı geldi aklıma: "Ben seni isterim; senin gibi güzel, dost ve sevgili olsun hayat..."

Arada gözüme kocaman yaşlar oturdu. Babamın son anlarını bilmedim ben, son saatlerinde hastanede değildim. Onu öyle solunum cihazına bağlı halde filan da görmedim. Görmek ister miydim bilmiyorum, ama yanında olmak isterdim. Babam benim gözümde hep Foça'da kaldı. Beraber denize gittiğimiz, yan yana şezlonglarda kitap okuduğumuz; yolda arabasının direksiyonuna geçip karşı şeride geçerek panik olmasına sebep olduğum o sıcak Ağustos gününde...

4 yorum:

  1. ben buna koskoca bir paragraf yorum yaptım bol babalı bol freudlu ve hatta nilgün marmaralı. Gelgelelim, içtiğim bir şişe şaraba istinaden sildim bilesin ama içimde tüm satırları taşıyorum! bir gün muhakkak konuşuruz... :) bu arada bu film bende aylardır duruyor ve cristopher plummer in oscor heykelciğini alırken yaptığı konuşmanın yüzü suyu hürmetine bu filmle daha izlmeden garip bir bağ kurdum diyebilirim. bu gece Yiğit uyur uyumaz izleyeceğim!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Oyy, hem iç sızım baba, hem Freud, hem de caanım Nilgün Marmara varmış o satırlarda... Merak ettim şimdi. Ama şaraptan ise (kırmızıdır kesin), canın sağolsun yav! "O içindeki satırları paylaşırsın değil mi, gözünü seveyim" diyecektim ki, konuşuruz yazmışsın zaten. Yazmak-okumakla olmuyor bazen, konuşalım evet :)

      Filmi izle, bana dokundu çok. Ama dediğim gibi yapış yapış bir ağlaklık yok, hüzünlü sadece. Neyse, beklentine tavan yaptırmayayım şimdi ama ben beğendim. Sırf Christopher amca hatırına bile izlenir. 75 yaşında böyle yakışıklı, cool olur mu insan?

      Sil
  2. Ayfer Tunç'un Dünya Ağrısı kitabını aldım , hatta tiyatroya giderken aldım sevgilimle beraber , bir an oyuna girmeyip okusam mı diye düşündüm. Ama şu anda yarıladım sayılır. Klasik Ayfer Tunç kalemi , okurken mest ediyor adamı.
    Bu arada benim Kars'lı olduğumu biliyor muydun ?
    Ve Şubat Kars'a gitmek için en şahane aydır. En güzelidir. Ben de geçen yıl Şubat'ta gittim en son.
    Yöresel yemek istersen Kaz Evi var,oraya git yada Anneannemlere :) Dayımlar da orada. Ama dayım genç insanları gördü mü 78 anılarına giriyor sıkılabilirsiniz . Yine de oralardan taze bir nefes benim için.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de sabırsızlıkla bekliyorum ama Robinson'dan paketim hala gelmedi, eli kulağındadır. Yarıladınsa yine sürükleyici demek ki, eh Ayfer Tunç'a da 25 yıldır kalem eskitmesine de bu yakışır :)

      Aa Karslı olduğun bilmiyordum, e süper şahane olmuş o zaman bizim zamanlama! Kaz yeme kısmından pek emin değilim, pek hoşlaşmıyorum kanatlı hayvancıkları yemekten. Daha çok peynirleri teker alıp yuvarlamak niyetindeyim :)

      Anneannene gitmeyi tercih ederim elbet, nergis götürürsem bize mis çorbalar da pişirir mi? 78 anılarından hiç sıkılmam, benim doğum yılım; o zamanki insanların yaşadıklarına saygı duyuyorum. Ay sen böyle deyince heyecanlandım şimdi!

      Sil