21 Ocak 2014 Salı

Hadi bi el verin

Fotoğraf: Esra Özdoğan
Arkadaşım çekti bu fotoğrafları Pazar günü. Kalabalık oradaydı yine. Çoluk çocuk. Korkmadan kardeşçe yaşayabilmek için, adalet için, Hrant'ın katillerinin cezalandırılması için seslendiler. İçini intikam bürüyenlere de duyurmak için. Bu topraklarda 19 Ocak birçok tarih, Hrant Dink birçok kayıp içimizi oyuyor acıyla. Ama bu hayatta ürkek güvercinler ve onları hoyratça öldürenleri içine sindiremeyenler de var. Hâlâ... Umut, hepimizin ihtiyacı.

Hâlâ "Ama Ermeniler de şunları öldürdü, bunlara niye ses etmediniz?" diyenler var. Mevzuyu oraya indirip orada da kalanlar. Kanı kanla yıkamak için bu kadar çabalamayı, böylesi bir nefreti anlamaya çalışmak, insanın yüreğini sıkıştırıyor. Ne bildin onlara ses çıkarmadığımızı? Ne bildin o ölümlere oh çektiğimizi? Nedir bu ölümleri yarıştırma, acıları ölçme yarışı? Size göre "onlardan" biri daha ölünce ferahlayacak mı içiniz, yüreğiniz soğuyacak mı?

Ben Arpi teyzenin cenazesinde de hissetmedim o rahatlamayı, Hrant Dink kaldırımda boylu boyunca yatarken de. Kan aynı kan, giden aynı can ve geride kalanların acıyan kalbi de aynı kalp. Nasıl bir farklılık var sizin için? Görünmez bir yerlere bir çentik daha mı atıyorsunuz, giderek sayıları azalan o insanlardan biri daha gidince?

İnsanları milliyetleri üzerinden yargılamak, tabutlarını bayrakları üzerinden damgalamak  çok tuhaf. Acımasızca. Ben kimseyi öldürmedim. Hrant Dink de kimseyi öldürmedi, öldürülmesi için hedef de göstermedi. İma bile etmedi. Öyle bir insan değildi, yazılarından birkaçını okusanız anlardınız belki. Bazı hatalardan/acımasızlıklardan neden o millete/ırka mensup herkes sorumlu olsun? Hrant Dink öldürüldü ama bazıları için gavurluktan kurtulamadı. Ülkesini sevdiğini iddia eden bazıları, bunca yıldır nefret kusmaya devam ediyor. O kocaman kinleri, nefretleri ve höt höt halleriyle acınası haldeler.

Zamanında, böyle düşünen insanların yazdığı bir foruma merak edip bakma gafletinde bulunmuş ve okuduklarıma inanamamıştım. İçlerinden biri, ciddi ciddi sesleniyordu "ırkdaş"larına. Bir  kızla evlenmek istediğinden ama kızın diş yapısının bozuk olduğundan ve Türk ırkında da böyle bir bozukluk olmayacağı için kızın soyundan şüphe ettiğinden, çocuklarında da aynısının olmasından endişe ettiğinden dem vurup kızla evlenmeli miyim diye soruyordu arkadaşlarına. Hissettiğim ilk şey dehşet olmuştu, böyle insanlar da var etrafımızda. Aynı havayı soluyoruz, aynı dolmuş kuyruğuna giriyoruz...

Hrant Dink'in istediği, kendisinin de vatanı olan ülkeden bir şey çalmak olmadı bazılarının zannettiği gibi. Kardeşçe yaşayabilmekti tüm derdi. 

Kızı Delal'in yıllar önceki mektubunda babasının ardından dediği gibi:

"Hadi birlikte ittirelim o kapıyı. Hadi be, gelin birlikte kaldıralım şu adamı o kaldırımdan, sonsuza kadar. Nasıl birazcık kalkıp geldiyse Hrazdan Stadı’na göbek atmaya, coşmaya, gelin, öyle bir şeyler yapalım ki, hiç yatmamak üzere kalksın o kaldırımdan. 

Bırakmayalım orada kanamaya devam etsin. O orada yattıkça ve kanadıkça acıyor, acıtıyor... Gelin, bırakalım, geçsin sınır kapısından, bir o yana bir bu yana. Kedi-köpek koştursun sınırda, hayalindeki gibi. Hadi be, Ermeni’siyle, Türk’üyle... Hadi, tutun babamın bi ucundan. Uzatın elinizi. 

Merak etmeyin, zaten o nazlanmaz, hele sizi hiç kırmaz, bir dediğinizi iki etmez, hemen kalkar, sizinle birlikte sınır kapısında gidip göbek atmaya. Yeter ki bir el verin."


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder