1 Mart 2015 Pazar

Bahar gelsin, Defne büyüsün

Cüce Şubat da bitti, bahar gelebilir mi artık lütfen? Öyle iki parlak gökyüzü, azıcık güneşle kandırmasın, adamakıllı gelsin ama. Bence iyi gelecek hepimize.



Gerçi bahar gelse ne olacak? Okudukça/izledikçe insanın içi kararıyor olanlardan...

Kadın cinayetleri katlanarak artmış, artık mini etek giymek, sokakta gezmek, kırmızı ruj sürmek gibi 'suçlar'ın arasına dolmuşa binmek de eklenmiş... Üniversite öğrencisi Özgecan dolmuşa bindi diye, gazeteci Nuh kartopu oynadı diye bıçaklanarak öldürülmüş. Günlerce, haftalarca içimiz yanmış, sokaklara dökülmüşüz, yine de mevzu zat-ı muhteremin muhtar görüşmeleri kadar ajandaya girmemiş, ülkeyi açık hapishaneye çevirecek iç güvenlik yasası kavga dövüş, tokmak yumruk, tüm itirazlara rağmen meclisten geçirilmiş, CNNTurk'ü yine penguenler basmış  kalmış, Kabataş yalanının yüzsüzleri yine ortaya çıkmış, IŞID'e insanların boğazını kesmek az gelmiş, geçmişi MÖ 7. yüzyıla kadar giden dünya mirası heykelleri hınçla parçalamış... Yazarken bile içim şişti, burası gittikçe tekinsiz bir yere dönüşüyor sanki. Hakkaten 'insanların yaşadığı' yerlere göçmek mi çözüm?

Oscar filmlerini izlemedim, ama törendeki teşekkür konuşmalarından biri beni çok etkiledi. Whiplash'teki rolüyle En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Oscar'ını alan J.K. Simmons'ın şu konuşması: "Annenizi arayın, babanızı arayın. Eğer hala hayatta olan anne babaya sahipseniz, bu kadar şanslıysanız mesaj atmayın, mail yazmayın; telefonla arayın onları ve ne kadar konuşmak isterlerse konuşun ve dinleyin." Cız etti içim.

Hep telefonun ucunda olacaklar sanıyoruz ama öyle değil işte... Bunun bile şans olduğunu fark edemiyor insan çoğu zaman. Bugün babamın arabasına son kez bindim. Yarın satılıyor, artık başka birinin olacak. Babamı kaybettikten sonra ben devralmıştım baba yadigarını. 5.5 yıl babamla beraber, 1.5 yıl da onsuz bizi bir sürü yere götürdü, çok anımız var.

Biliyorum eşyalara bağlanmak saçma ama kıyamıyor işte insan. Zaten şoför koltuğunda babam olmadıktan sonra, çok da anlamlı değildi. Ama ben araba kullanmayı o arabada öğrendim, en son babamı kaybetmeden 1 ay önce, Foça'dan dönerken direksiyona geçmiştim de bütün Foça arkamıza dizilmiş, kornalar küfürler birbirine karışmıştı. O araba babamındı işte, başkasının olmasını istememiştim. İlk kazamı da o arabayla yaptım, sanki babam görmüş de üzülmüş gibi cız etmişti içim.

Pencereden bakıp da bahçede arabasını görünce, sanki İzmir'deki evden sokağa bakıyormuşum gibi geliyordu. Araba aynı ama babam yok artık. Kıyamazdı arabasına, çok  temiz bakmış. Bir yeri tık etse hemen servise götürür, tüm bakımlarını zamanında yaptırırdı. Arabanın servis kitapçığına her şeyi not almış; neyi, ne zaman, ne kadara tamir ettirmiş, hangi parçaları değiştirmiş, ne bakımlar yapılmış, hepsi var; sonraki sahibinin epey işine yarayacak bir sürü bilgi. Bugün içindeki eşyaları boşalttık. Babamın sigarasını, tarağını, el yazısıyla tuttuğu tüm notları aldım. Duygulandım, ağladım, çıkamadım bir türlü arabanın içinden. Bugün son kez annemi havaalanına götürdük onunla. Yarın  başkasına teslim edilecek, sanki babam bir kez daha gidiyor gibi hissettim arabası da gidince. Tuhaf bir his işte.

Sevdiği yazarlardan Yaşar Kemal de göçtü. Babamın kitaplığından alıp okuduğum ilk roman İnce Memed'di. Çukurova'nın gür sesi gitti. Dolu dolu yaşanmış bir ömür sürdü, ardında bir sürü kitap bırakarak Tilda'sına kavuştu. Ne doğru laf: 'O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler, demirin tuncuna insanın piçine kadlık' Artık umutsuzluktan umut çıkarmak daha da zor.


Güzel şeyler de olmuyor değil. Kendime yeni kitaplar aldım. Almak bir şey değil, vakit bulup okuyabildim de. Onlardan birinin, 'Bize İki Çay Söyle'nin yazarı Elif Key'in imza günü vardı dün, çok istememe rağmen gidemedim. Hem de en sevdiğim kitabevinde, Robinson'daydı... Neyse, kısmet.


Bir de en sevdiğim yazarlardan İhsan Oktay Anar'ın en sevdiğim kitabı 'Puslu Kıtalar Atlası' çizgi roman olmuş. Sevdiğim bir illüstratör İlban Erdem çizmiş, 13 Mart'ta çıkıyor. 300 sayfa. Heyecanlandım, sabırsızlıkla bekliyorum. İlban Ertem'in çizdiği Vicdan'dan buralarda bir yerlerde bahsetmiştim. Ertem de sevdiğimiz bir abimizdir.



Defne kuzusu 3 aylık oldu. Gülüyor, bıcır bıcır kendince bir şeyler anlatıyor. Beraber geziyoruz, bahar gelsin, daha çok gezebileceğiz minnak kızımla. Demin banyosunu yaptırdık, sallanan anne kucağındaki maymun ve papağanla oynarken müziğin etkisiyle uyuyakalmış. Onun günden güne büyüyüp değiştiğini görmek çok acayip bir his. Bırakıp da nasıl işe döneceğim, düşündükçe içim fena oluyor. Sağolsun devletimiz vere vere 16 hafta izin veriyor. Dolu dolu 4 ay bile değil, 3 ay 3 hafta gibi bir şey. O kadar küçük bebek nasıl bırakılır? Bırakılmaz tabii... Yasal hakkım olan ücretsiz izni sonuna kadar kullanmak niyetindeyim. İş nasılsa bitmiyor, ama çocuğunuzun o ilk ayları da asla geri gelmiyor.


 

Geçen gün eski kitapları defterleri düzeltirken, YKY'de çalıştığım günlerden bir defter geçti elime. İlk sayfasında kurşunkalemle çizilmiş bir illüstrasyon vardı. Hatırladım, Piyale Madra yayınevine uğradığı bir gün sohbet etmiştik. Ayaküstü portremi çizmişti, tam 12 yıl öncesi... Sağolsun, dudakları dolgun çizmiş :) Görünce gülümseyiverdim, güzel bir anı. Mutlu etti. Eskiden daha eğlenceli yerlerde çalışıyormuşum ben yahu?

8 yorum:

  1. ne güzel gelip güzel yazılarından birini yazdın ve bir solukta okudum. bebekle
    sık sık yazmak kolay değil. yine de uslu bebek galiba , ben kızım 3 yaşındayken
    başlamıştım internete vakit ayırmaya. hele 3. ayını düşünüyorum da uykusuz geceler
    ve günler yüzünden uzun süre tansiyonum 17 lerde dolaşmıştım.vakit buldukça
    uğraman dileğiyle :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkürlet Buket :) Pek sık yazamıyorum, ayda bir ama... Kızın günlüğünü daha çok Instagram'da tutuyorum, oraya yazmak daha kolay ve pratik geliyor. Oralardaysan haber et, ben nesli2kedi :) Aslında çok yaramaz bir çocuk değil, gaz sancısı filan olmazsa hele. İlk aydaki panik halime göre daha rahatım şimdi. Tansiyonum çok fırlamadı en azından :) Düzene giriyor gibi yavaş yavaş. Bir de boş vaktimin bir kısmını kitap okumaktan yana kullandım, ondan da seyrek yazabildim. Beni uykusuzluk pestil ediyordu. Özlemişim ama kitap okumayı da blog yazmayı da :) Sık uğrayabilirim umarım :)) Görüşürüz!

      Sil
  2. Neslihan? :) Memnun olduk efenim..
    Bahar icimizi ferahlatsin artik kisliklari kaldirir gibi kaldiralim bu anlamsiz sikintilari...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ceren, daha yakından tanışalım istedim :)) Hakkaten gelsin bahar, azıcık yeşillensin, çiçeklensin içimiz. Ama sadece bize gelmesi yetmez, memlekete de gelsin; şu devetabanları, ayrıkotları, dikenler, ısırganlar bi temizlensin...

      Sil
    2. ah en büyük temennimiz.. sana afrikadan bir foto çektim, sanırım hoşuna gidecek, yollamak istiyorum, bana bir email adresi facebook vs ulaştırabilir misin ;)

      Sil
    3. Afrika'dan foto? Ay görmeden heyecanlandım çok teşekkür ederim :)) Eminim çok güzeldir. Profilimdeki mail adresime yollayabilirsin, dört gözle bekliyorum ;)

      Sil
  3. minnoş ne kadar tatlı maaşallah.. aylar hızlı geçiyor bi bakıyorsun 3 yaşında. en güzeli dolu dolu bol öpmeli sarılmalı geçmeli aylar :)
    işe dönme konusu çok gıcık.... :( yaşadım ben de.. 6. ayda başladım...
    daha nice güzel resimler çekmeye yazamya inşallah

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol :) Büyüyor minnak ya, günler çabuk geçiyor da o bitmeyen ağlamalar tutarsa çok fena! Yakaladıkça öpüp sarılıyorum, şimdi itiraz edemiyor nasılsa :) Valla işe dönme kısmını düşünmek bile canımı sıkıyor bu aralar... Hiç başlayasım yok. Çok teşekkürler, fırsat buldukça yazarım.

      Sil