12 Temmuz 2016 Salı

Normal mi, değil.


Günlerdir, hatta aylardır ne hissettiğimi bilmiyorum. Göğüs kafesime karamsar bir öküz oturdu. Okumak, izlemek, yazmak... bunlara dilediğim zamanı ayıramamak dışında, bunlardan eskisi kadar keyif almadığımı fark ediyorum. Zamanım, iş-ev ve Defne arasında sallanıp duruyor. Kendim? O nereye sıkışmış bilmiyorum. Pek kimseyi gördüğüm yok, pek kimseyle konuştuğum da. Konuşacak halim de yok.

Ülkede yaşananları okuyup dinledikçe/izledikçe, korkunç bir umutsuzluk ve sıkışmışlık hissi kaplıyor içimi. Defne'nin yaşayacağı gelecek beni ürkütüyor.Onu nasıl koruyabilirim bilmiyorum. Artık alışmaya zorlandığımız o gerçeklikten de, hoyrat ve açgözlü zalim insanlardan da, umursamayan o tuhaf güruhtan da yoruldum. Konuşacak bir şey bulmakta zorlanıyorum. Ezbere laflar ediyormuşum gibi yabancı geliyor sesim kulağıma. Tatile gidenlerin fotoğrafları, yanık tenleri ve enerjileri kaplamış her yeri. Kıskançlık mı? Değil.

Lafın gelişi sorulan "Nasılsın?"lara, ezbere söylenen "İyiyim"ler. İyi değilim. İyi değiliz. Evet, hayattayız, sağlıklıyız diye şükretmeliyiz, şükretmemiz bekleniyor; biliyorum. Hayat, acımasız yüzünü çok sık gösteriyor. Eskiden de böyle miydi? Sık sık babamı düşünürken buluyorum kendimi. Bir arkadaşımın dediği laf geliyor aklıma. Babamın, Defne'ye yer açmak için gittiği gibi bir şeydi. Bende ikisine de yetecek yer vardı oysa. Birbirlerini severlerdi.



Belki de Defne'nin hastalığını öğrendiğimde doktorun neredeyse zorla verdiği ilaçları bırakmasam daha kolay katlanabilirdim. Ama endişe ve kaygı, artık hep hayatımızda. Gazete okumak istemiyorum, içim büzüşüyor. Haberleri filan hiç izleyemiyorum, malum şahsın sesini duyunca midem kasılıyor. Açık oturumlar filan, saçma sapan; boş konuşmalar...

Bir sürü acının; Ali İsmail'in öldürülüşünün, Srebrenica katliamının yıldönümü geliyor, geçiyor. Her şey tarih olarak kalıyor sanki bir yerlerde. Sonra Ethem Sarısülük'ün abisinin, Ethem'in doğum gününde çocuğunun doğduğunu ve umudun bitmediğini yazdığını okuyorum bir yerlerde. İçim karmakarışık oluyor. 

Eşimin lise arkadaşını kaybettik hafta sonu. 3 çocuğu varmış, eşinden ayrıymış. Çocuklarının velayeti de ondaymış. Tek başınaymış evde. Sabah, kız arkadaşı bulmuş. Beyin kanaması. Günlerdir durgunuz. Çocuklarına ne olacak? Gencecik adam gitti. Lise arkadaşları çocuklar için bir şeyler yapmak istiyor ama giden gitti. Her göçüp gidende hayatı, ne için yaşadığını bir kez daha sorguluyor insan. 

Şu an yanımdaki iki kişi Avrupa'da tatil planları yapıyor, biri kına gecesi için internetten pudra rengi stiletto arıyor; diğerleri de öğlen dedikodusu yapmak için gittikleri AVM'den hala gelmedi. Kendimi hiç şimdiki kadar yalnız ve alakasız hissetmemiştim bu ofiste. Şu insanlarla Doğu'daki çocuklara giysi kitap bile yollamayı beceremediğim ve yılıp kendi başıma gönderdiğim geliyor aklıma. Sinirleniyorum. Çalışamıyorum, canım çalışmak istemiyor. Kafamı toplayamıyorum. Tatile gitmedim. Gitsem mesela, denizin üstünde öylece yatmak istiyorum. Kulaklarım suyun içinde, sadece suyun sesi. Defne için sıcak hava iyi olmayacağından Eylül'ü bekliyoruz. Terlememesi, su ve tuz kaybetmemesi lazım. Bekliyoruz. Sanırım hayat bazı şeyleri beklemekle geçiyor. 

İyi şeyler olsun istiyorum artık. Red Hot Chilli Peppers'in son albümünün kapağını gördüm bir yerlerde. Tablo gibi, alıp duvara asasım geldi. Bir de Patti Smith'in M Treni'ni okuyorum yeniden. Defne için bir defter tutmaya başladım, ona kendimce bir şeyler yazıyorum. Dün bez bebeğine su içirmeye uğraşıyordu. "Anni" diye diye. Kuzum. 

Son 24 saatte gülümseyebildiklerim bunlar. Bi silkinip kendime gelmem lazım. Du bakalım...

8 yorum:

  1. Neslihancım söylemesi kolay diyeceksin belki ama salma kendini. Hayat insanı öyle büyük acılarla test ediyor ki, ama sonra her şey geçip gittiğinde belki örselenmiş bir kalp ama güçlenmiş bir ruh kalıyor geriye. Canım Defne, hayat gülsün hep ona, lütfen...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Nurşen ablacım, salmamaya uğraşıyorum son 3 yıldır. Cidden çabalıyorum. Ama bazen o kadar üst üste geliyor ki, tüm zırhı düşüveriyor insanın. Bir yerlerim güçleniyor mu bilemiyorum, belki ileride anlayacağım bunu ama delik deşik olan yerlerim çok :/

      Tek dileğim, Defne sağlıklı ve mutlu olsun. Başka bir şey istemiyorum inan.

      Dün annemin teyzesini ziyarete gittik, ağır hasta. O kadar kötü durumdaydı ki, 4-5 gün önce bizimle konuşan, Defne'yi soran kadın; çok fena olduk. Çekmesin, kurtulsun diyebiliyoruz sadece. Hepimiz için güzel şeyler olsun, hayat hepimize gülsün artık...

      Sil
  2. Ne olursa olsun hayat hep devam eder ve baskın çıkar. Bu yüzyıllardır böyledir ve hep böyle olacak. En kötü savaş zamanlarında bile düğünler yapılır, bebekler doğar. Hepimiz üzülüyoruz ama tatile gitmeye, gezmeye, dedikoduya ve gelecek planları yapmaya devam ediyoruz. Hayatın gereği bu. O evlenecek kişi için tabii ki en önemli olay bu olacak bu sene. Bütün sene beklenen tatiller tabii ki yapılacak. Evimizde bir hasta varsa olan bitenle ilgilenmeyeceğiz bile, aklımız sadece onda olacak. Aksini düşünmek garip geliyor bana...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat devam eder ve etmelidir de, bunun farkındayım. Durmasını beklemiyorum zaten. Sadece aynı ortamı paylaştığım insanlar, Atatürk Havalimanı'ndaki patlamanın hemen ertesinde de "Ahaha aman patlamayalım, oy gidip de dönmemek var" tarzı yorumlar yaptığı ve başka olaylardaki vurdumduymaz, 'bana dokunmayan yılan bin yaşasın'cı davrandığı için tepkim. Hayat durmaz ama insan da bir bakıp düşünür; ne yapıyorum ben, nereye gidiyor bu ülke diye. Bu kadar umursamaz olmaz, olsa bile bu kadar dışarı vurmaz... O havalimanından o gün, onun bir yakınının ya da bizzat onun başına bir şey gelmesi halinde mi üzülecek sadece? Bu, ürkütücü. Bu kadarı 'normal' ve `insani` değil bence. Bu kadar umursamaz olmayı normal karşılamak garip geliyor bana.

      Sil
  3. Seni öyle iyi anlıyorum ki.. Sen de beni anlıyorsun.. Keşke biraz yakın olsak, konuşmadan öyle otururduk, kızlar bebeklerine su içirirdi, aynı kitaptan bende de var derdim ben, sen babanı anlatırdın, öyle bişeyler işte..
    Bana psikoloğum bir liste yapmamı ve alt alta beni mutlu eden saçma sapan küçük bile olsa bazı şeyleri bulup yazmamı istedi, biraz iyi geldi sanki.. Bazı geceler uyumadan önce bir iki madde ekliyorum, bazen de okuyorum sadece. Evde kimse türkçe bilmediği için saklamıyorum kendimi, ne bileyim biraz iyi gibi.. Kara bulutlar arasından gözüken güneş ışını gibi..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Anlıyor ve anlaşılıyor olmak, işte bütün mesele bu :) Bu aralar, herkes kendine ve etrafına yabancılaşırken, inan ne büyük nimet bu ikisi. Ne güzel olurdu... Maya'yla Defne ayıydı, tilkiydi, bebekti onlara su içirirken biz iki lafın belini kırar ya da camdan bakar öylece otururduk. Obi ile Yoda gırlardı, bazen onlar daha çok halden anlıyor biliyor musun? Kitaplardan konuşurduk, radyoda usul usul bir şeyler çalardı. Kalkıp çay koyardım ben.

      Ne iyi demiş psikoloğun. Listeler yapmak, pek sevdiğim şeylerden biriydi bir zamanlar. 'High Fidelity' filmini pek severim bu yüzden. İnsan alt alta yazmayınca farkında olmuyor bazen elindekilerin. Dur ben de deneyeyim. Defne için bir şeyler yazıyorum demiştim ya, bilmiyorum okuduğunda darlanır mı çocuk. Kısmet artık :)

      Sil
  4. Yazdıklarını o kadar hissederek okudum ki neredeyse tamamen aynı şeyleri hissediyorum ama hayat hangi şekilde olursa olsun geçip gidecek hem kendin hem de ailen için hayata tutunmak durumundasın. o kadar kötü şeyin içinde güzel olan az şeye en azından benzer düşüncelere sahip olan insanlara tutunabilirsin her zaman. uzaklarda bir yerlerde dahi olsa hayata senin gibi bakan birileri var elbet ve umarım daha güzel günler bizi daha çok bekletmeden gelir artık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hepimiz sanırım bu durumdayız bu aralar. Toplu kasvet hali. Kızım, kendim ve ailem için tutunmaya çalışıyorum ama bazen gardı düşüyor insanın. Benim gibi düşünenler olduğunu bilmek iyi geliyor, bazen yakın çevremdekiler değil de buradan görmediğim/konuşmadığım ama bir şekilde tanıdığımı hissettiğim insanlar olması ne ilginç. Evet güzel günler, yaşanılır bir ülke... hayal olmamalı di mi?

      Sil