sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sinema etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2014 Perşembe

İyi ki doğmuş Bill Murray!

Bill Murray'nin doğum günüymüş geçenlerde, geçenlerde dediğim 22 Eylül'de 64 yaşına basmış dev adam. Aramız 6 günmüş, demek o da Başak burcu. Sevdiğim oyunculardan biridir Murray. O sakin, gamsız, dünya yansa umru olmayacak surat ifadesini severim. 'Ghostbusters'ta da sevmiştim kendisini, 'Lost in Translation'da da. Absürd filmlerin has aktörü...

Gerçekten kime sorsam, sevmeyeni yok gibi. Herkesin sempatik bulduğu ender hatta tek oyuncu o galiba. Düşününce, herkesin isminde uzlaşacağı başka bir aktör gelmedi aklıma. Mütevazı, efendime söyleyeyim yetenekli, sonra her rolün adamı...

Toronto’da çıkan National Post gazetesi oynadığı tüm rolleri bir araya getiren illüstratif bir çalışmayı yayınlamış Mart 2014'te. Bakınca acayip bir Bill Murray filmografi yolculuğuna çıkarıyor.

Suratı bezgin, sakin dedim; adamın seslendirdiği çizgi film kahramanı bile Garfield :)

Bu rollerinden hangisini en çok sevdim diye düşündüm, karar veremedim. En son 'The Grand Budapest Hotel'de izlemiştim ama sanırım kalbim, aşık olduğu unutkan kadını her gün yeniden tavlamaya çalıştığı  'Groundhog Day'deki rolünde.

Gerçi gönlü kırık, eski aktörü oynadığı 'Lost in Translation'daki rolünü de pek severim. Son sahnede kızın kulağına ne dedi acaba? (Kız da yetenek kumkuması Scarlett Johansson oluyor)  Peki ya sizin favoriniz?


Bundan pek bir şey anlaşılmıyor diyorsanız haklısınız, şöyle buyrun.

Via

 

6 Şubat 2014 Perşembe

Farewell


Philip Seymour Hoffman da göçüp gitti bu diyardan... Çıldır yolunda haberini alınca, bi sessizlik oldu camları buz tutmuş minibüste. Zalımsın 2014. Daha 46 yaşındaymış, ellilerinin ortasında sanıyordum. Şu fotoğrafta hayatın hoyrat davrandığı bir adamın bakışı var gözlerinde. Gidiş biletini kendi kesmiş, karısı ve 3 çocuğu için ne kadar korkunç...

Düşününce, birçok sevdiğim filmde o varmış. Ya da onun olduğu bir sürü filmi sevmişim. Görmüş geçirmiş adam hallerini de, pes sesiyle çılgınca bağırdığı rollerini de. The Big Lebowski, Hannibal, Red Dragon, 25th Hour, The Talented Mr. Ripley, Moneyball, Magnolia, Almost Famous, onu en son izlediğim The Boat That Rocked ve ona Oscar dahil bir sürü ödül kazandıran "Hayatımın en iyi oyunculuğunu ortaya koydum" dediği Capote.  

Hep ekranda olacakmış gibi hissettiren yetenekli oyunculardandı. Korsan Radyo'nun çılgın programcısı, kimilerinin göbekli prensi... 46 çok erkenmiş ama. Birisi sormuş; "Oscar törenlerini oğluyla izleyen adamla, aşırı doz eroinden banyosunda ölü bulunan adam aynı mı?" diye. Hayat... "Düş kurmayan insanlar terlemeyen insanlar gibidir, içlerinde bir yığın zehir birikir." demiş Truman Capote. O da belki içinde olduğunu sandığı zehirden böyle kurtuldu, kim bilir...

İnsanın her seferinde kendine sorduğu 'Ya bu adamı nerde izlemiştik?' sorusunun cevabı da onun iz bırakmayan tekniği galiba gerçekten. Bir arkadaşımın dediği gibi, yalnızca (ya da en çok) kendini dövenler kulübü... Kalp kırıcı, korkutucu, umut tüketici... Farewell.



21 Haziran 2013 Cuma

Duran...

Can-Candan Selman, İbrahim Çaltılı ve Yiğit Sevinç'in eline sağlık. Yaşananların, gözümüzle gördüklerimizin ve ısrarla gösterilmeye çalışanların ironik mini bir özeti.

C

20 Mart 2013 Çarşamba

Shutter Island

Filmlere gömülmek istiyorum bazen ben. Hani böyle bir yere sığınmak; çimlere uzanıp üstüne kuru yapraklar serpmek filan ister insan. Bazen güzel bir kitap örter üstünü, bazen de güzel bir film ya da şarkı... Filmler, kitaplar ve şarkılar bana iyi hissettirir hep.

Ama bahar geliyor, bizzat çimin kendisine uzanmak en güzeli :)

'Shutter Island' (Film; 2010)
Via

27 Şubat 2013 Çarşamba

Skyfall

Oscar filmlerinden Skyfall'u izledik dün akşam. Bond serisinin 50. yılı şerefine. Normalde "Amaan erkek filmi" kategorisine almayıp mırın-kırın etmeden izlediğim ender patlamalı-çatlamalı filmlerdendir bu seri. Severim. Bond karizması.

Skyfall'u da sevdim. Başındaki İstanbul sahneleri için epeyce gürültü kopmuştu yurdum medyasında. Kapalıçarşı'nın çatılarında motorsikletle gitmeler, sebze tezgahlarını devirmeler vs vs.

Amerikan/İngiliz filmi klişesi olarak burada da Türkiye'yi Arap ülkesi olarak göstermekten yüksünmemişler. Fonda Arap müziği vs... Ben daha çok İskoçya sahnelerini beğendim. Kötü adam Javier Bardem'i sevdim. Film heyecanlı. Sahneler güzel. Acıdım ama 007'ye, yeter bu ka ıstırap hüzün... Hiç beklemediğim bombaya da üzüldüm. Neyse, daha fazla spoiler vermeyeyim!

James Bond müziklerinden daha önce bahsetmiştim, Chris Cornell'ın Casino Royale'de söylediği "You Know My Name"i tek geçerim ama bu filmin tema müziği/şarkısı da güzeldi. Adele yazıp söylüyor.

"Bebek de yaparım kariyer de" insanı olarak, Grammy'leri topladıktan sonra Skyfall şarkısıyla da En İyi Film Müziği Oscar'ını da kucakladı. iTunes'da koştuğu rekordan belliymiş Oscar'ın gelişi.

Mehmet Tez'in dediği gibi belki de "En iyi solo pop performansı ödülünün adı Adele ödülü olarak değiştirilmelidir. Zira önümüzdeki yıllarda da bu alanda ödülü kendisinin alması muhtemeldir."

Bir daha çal Sam...

26 Şubat 2013 Salı

Oscar da geldi geçti

Oscar törenlerini Pazar gecesi izleyemedim, malum 3 saat sonra işe gitmek üzere kalkmak filan gerekiyor. Dün akşamki tekrarları izledim, dikkatimi ilk çeken sunucunun zevzekliği oldu. Seth MacFarlane, Family Guy'ı yaratmışsın; pek hoş pek güzel de, Oscar sunuculuğuna hiç girmeseydin keşke.

"Göğüslerini gördüm" isimli bayağı eseri seslendirdiğinde, adı geçen her aktrisin suratındaki dehşet ifadesi çok açıktı. Sonrasındaki "gay korosu" kısmı ise ayrı bir rezalet. Aynı anda hem kadınları hem de eşcinselleri aşağılamayı başardın, bravo! Cinsiyetçi ve homofobik tavrından ötürü en sivri Oscar sana gelsin.

Gerçekten banal, aptalca ve aşağılayıcıydı. Komedinin derin, felsefi olması her zaman beklenen bir şey değildir ama bu kadar banali de zavallıca.

Jennifer Lawrence'ın "En İyi Kadın Oyuncu" ödülünü almasına sevindim ama şaşırdım. Çünkü şahane bir performans değildi "Silver Linings Playbook"taki rolü. Film sevimliydi, hoştu; beğendim ama Oscar'lık bir pırıltı göremedim açıkçası. Gerçi Oscar'ların sinemayla ilgili olduğunu düşünmüyorum ne zamandır.

Ama elbisesi güzelmiş, şıklık mühim şey. Merdivene kapaklanması unutulmazlar arasına girdi, neyse ki "artist" Jean Dujardin centilmence koşup paspas gibi serilmiş kızcağızı kaldırdı yerden.


Ah, Charlize Theron! Saçını sıfıra vurdurunca da güzelsin, kuğu gibisin... Beğeniyoruz maaile. Zarif dansını da takdir ettik. İnsan güzel olunca...



Ödül alan filmlerden "Argo" ve "Lincoln"ü izlemedim ama Daniel Day Lewis'e şaşırmadım, zira kendisi ayak parmağıyla bile şahane rol yapabilen bir insan. (Ödül almasa da ödül veren) Merly Streep olmaya doğru giderse üzülebiliriz belki.  

(Ama konuşmasında kendisine ödülünü veren Merly ablaya espri yapması, karısından sevgiyle bahsetmesi hoşuma gitti. Espri yapmasına şaşırdım adamın!) Christoph Waltz ise yıllardır bir yerde saklanıyordu da, sonrasında Oscar almaya aramıza geldi sanki.

İzlediğim ve sevdiğim filmlerden "Brave" ile "Life of Pi"nin ödül almasına sevindim. Ang Lee şahane bir yönetmen. Ama "Zero Dark Thirty", "Argo", "The Hurt Locker" tarzı filmlerden hakkaten sıkıldım.  Yeter bu ka kahramanlık. Zaten first leydiyle kaküllerini de kaçırdım.

Adele ile  Kristin Chenoweth'in yan yana haline sesli gülmüş olabilirim, ehm...

"Amour"u izlemeyi çok istiyorum ama yüreğim kaldırır mı emin değilim. "Les Miserables" ise müzikal sevmediğimden izlenecekler listeme girmeyebilir. Eh, bu da benim ayıbım. İnsan Hugh Jackman hatırına izler.

14 Şubat 2013 Perşembe

Pi


Yeryüzünde cennet varsa eğer, burasıdır diye düşündüm. (Krabi-Tayland) Bu adayı görünce aklıma geldi yine, "Life of Pi"yi izledik dün akşam. Çok beğendik. Sinemadan çıkarken "Bu film değil, başka bir şey" diye mırıldanıyordum... Ang Lee, çok acayip bir insansın. Kitabı yazan Yann Martel, sen de öyle. Görsel şölen diyeceğim, yavan kalacak.

29 Ocak 2013 Salı

Veda

Jodie Foster'ın Altın Küre ödül törenindeki konuşmasını çok beğendim. "Eşcinselliğini itiraf etti" kısmı beni çok da ilgilendirmedi açıkçası. Çok net, dürüst ve onurlu bir duruş sergiledi. 50 yaşında hala şahane görünen bir oyuncunun 47 senedir sinemada var olmasını ve mahremiyeti önemsemesini önemsedim. Hala izlemeyen varsa, konuşmanın tümüne buradan ulaşılabilir. Dinleyen herkesin gözlerini ışıldatan bir konuşmaydı. Bence Jodie Foster da  ışıklı  bir oyuncu.

"... Ama anlaşılan artık her ünlü kişinin özel hayatının ayrıntılarını basın toplantısı yapıp, parfüm çıkarıp, prime time'da reality programı yaparak aktarması gerekiyormuş. Şaşıracaksınız ama ben honey boo boo çocuğu değilim. Hayır üzgünüm. Ben öyle biri değilim. Hiç olmadım, olmayacağım da. Siz de bebekliğinizden beri halkın gözü önünde olsaydınız, her şeye rağmen gerçek, dürüst ve normal bir hayat için mücadele etmek zorunda kalsaydınız, belki siz de mahremiyeti her şeyin üzerinde tutardınız. Mahremiyet."

Ve annesi için söyledikleri onun gibi benim de gözlerimi doldurdu. Onu ne kadar çok sevdiği belliydi.

"... Hayatımı en derinden etkileyen kişiye geliyorum: Muhteşem annem Evelyn. Anne, hala o mavi gözlerin ardındasın biliyorum. Bu gece anlayamayacağın çok şey olacak, ama zaten anlaman gereken bir tek önemli şey var: Seni seviyorum, seni seviyorum, seni seviyorum. Ve bunu üç kez söylersem büyülü bir şekilde ruhuna nüfuz eder, içini iyi bir hayat yaşadığın bilgisinin sevinciyle doldurur. Muhteşemsin anne! Gitmeye hazır olduğunda lütfen bunu da yanında götür."

Kendini estetik ameliyatlarla bambaşka plastik biri yapıp ölene kadar sahnede kalmak istememesini, ünlü olma hastalığına kendini teslim etmemesini saygıyla karşıladım. Güzel bir vedaydı...

"Bir daha asla bu sahneye çıkmayacağım. Hatta hiçbir sahneye çıkmayacağım. Değişimi sevmek lazım. Öyküler anlatmaya devam edeceğim. Kendim duygulanarak insanları duygulandıracağım; dünyanın en iyi işi bu. Ama sesim artık başka yerlerde çıkacak. Belki bu kadar ışıltı olmayacak, belki 3000 salonda birden gösterime girmeyecek, belki de o kadar sessiz ve hassas olacak ki, sadece köpekler duyacak. Ama bu işareti ben çakmış olacağım. Jodie Foster buradaydı."





Daha fazlası için

14 Aralık 2012 Cuma

Brave

Dün akşam kuzenin yeni doğan, minik şeftali oğlunu görmeye hastaneye gittik. O kadar küçük ki... Bir sürü arkadaşımın bebeği oldu, hala yeni doğan bebeklerin avuç içim kadar kafalarını görünce şaşırıyorum. Anneden süt emmeye çalışırken yorulup uyuyakalmalarına da gülüyorum. Neyse, "Darısı başınıza"lar eşliğinde, cebimizde bebe çikolatasıyla çıktık hastaneden.

"Brave" filminin DVD'sini almıştık, onu izleyelim akşam dedik. Senaryo şahane olmasa da, teknik enfes idi. Kızın saçları at üstündeyken, tek tek dalgalanıyordu resmen. Beğendim ben filmi. Müziklerini özellikle, bir çizgi film için hakkaten iyilerdi. İskoç aksanı hele, oy oy.

Kelt müziği, İskoç diyarı, kızıl kıvırcık saç-yeşil göz kombinasyonuna sahip esas kız, ayılar, cadılar... hoşuma gitti. Teknoloji hayli ilerlemiş. Çizgi film diye yarım göz izlerken gözümü ayıramadım. Sonra Pixar'ın yaptığı her işi (özellikle Wall-E, Nemo) sevdiğimi fark ettim. Animasyon kaliteniz aşmış, evet. Filmin sonunda Steve Jobs'u da anmayı unutmamışlar. İnsanı iyi hissettiren filmlerden. Bu da trailer. 



8 Kasım 2012 Perşembe

İyi ki doğduuuun Abrahaaaam

Google, bugünü Drakula romanının yaratıcısı Bram (Abraham) Stoker'ın doğumgünü kutlamasına ayırmış.


İrlandalı romancı Stoker, yedi çocuğun üçüncüsü olarak 1847'de başladığı hayatının ilk yıllarını, hiçbir doktorun anlayamadığı bir hastalıktan dolayı yatağa bağımlı geçirmiş. Yatarak geçirdiği bu süreyi de annesinin anlattığı İrlanda efsaneleriyle atlatmaya çalışmış. Hayalgücünün ilk besini.

İyileşmesi, 8 yaşında mucizevi bir şekilde gerçekleşince de oyun oynamak yerine mezarlıklarda vakit geçirmeye başlamış çocuk. Eh, böyle şeyler yazmasına şaşmamalı tabii. Ama iyi ki de yazmış, korku edebiyatı ve sineması o olmasaydı ne yapardı?

Sonralar aşk öyküleri ve tiyatro eleştirileri de yazan Stoker, çocukluğundaki fiziksel rahatsızlığına inat, Dublin Üniversitesi'nde okurken sıkı bir atlet olmuş.

Frankenstein yazarı Mary Shelley ile evliliği de palavraymış, uyarısı için Bora'ya teşekkürler. Karısı Florence Balcombe'ymiş, 1878'de evlenmişler. Ve Bram Stoker, 20 Nisan 1912'de frengi yüzünden ölmüş, isteği üzerine yakılmış.



Vampirlerin kralı Dracula'nın yaratıcısı, Holywood'a ve kurt adamlı vampirli ergen dizilerine ilham vereceğini bilebilir miydi acaba?

5 Kasım 2012 Pazartesi

V...

"Remember remember, the 5th of November..." Yine 5 Kasım gelmiş. Maaş günü olması dışında yine bu filmi getirdi aklıma. Hangi filmi? V for Vendetta'yı.

Sevdiğim birçok replik var bu filmde. Her seferinde aynı keyifle izliyorum.

  


Her ne kadar V "Bu maskenin altında bir yüz var, ancak benim değil. Ne altındaki kaslardan daha ‘ben’dir o yüz… Ne de altındaki kemiklerden. Bu maskenin altında etten daha fazlası var. Bu maskenin altında bir fikir var! Ve fikirler kurşun geçirmez" dese de,  şu replik de unutulmaz:

"Hepimiz maskeler takarız. Hayat onları yaratır ve kendimize en uygun olanını seçmeye zorlar bizi."



7 Ekim 2012 Pazar

Bond şarkıları

2 Kasım'da Türkiye'de vizyona girecek son Bond filmi Skyfall'un tema müziğini Adele seslendirmiş. Adele'in Paul Etworth ile film için özel hazırladığı şarkı, yayınlandıktan sonraki 10 saat içinde iTunes'da en fazla indirilen şarkı olmuş. Adele'e 77 kişilik senfoni orkestrası eşlik etmiş. Rekora koşar da 1 numara olursa, ilk kez bir James Bond şarkısı 1 numara olmuş olacak.



Ben James Bond'lardan Sean Connery'yi (Daniel Craig de fena olmadı gerçi), James Bond şarkılarından da Chris Cornell'inkini beğendiğime (You Know My Name -Casino Royale-) karar verdim. 



Beyin favorisi ise Duran Duran'ınki.




Sherly Crow'dan A-ha'ya, Tina Turner'dan Madonna'ya, Garbage'tan Alicia Keys'e epeyce isim Bond şarkısı söylemiş.

26 Eylül 2012 Çarşamba

Blue Velvet

İşe konsantre olmakta zorlanıyorum. Bir şeyler yazmaya çalışırken Lana Del Rey'in yeni single'ı "Ride"ı dinliyorum Radyo Eksen'in sitesinden. Blue Velvet'i bir tık daha fazla beğendim sanırım. İşyerinde iyi gidiyor. Lana konusunda kafam karışık, pek seviyor sayılmam.




Bir yandan da Filmekimi filmlerine bakıyorum. İştahımı kabartan birkaç film gördüm, bulabilirsem bilet alayım, üşenmezsem de gideyim diyorum. Lale'lerden bilet kaldıysa tabii... Olmadı, DVD'leri çıkınca alırım.

Programa bakmak isteyenler için



13 Ağustos 2012 Pazartesi

Mutluluğun fotoğrafı

Böyle bir şeydir belki de?

Böyle bir gündemde, böyle açıklamalar yapılırken insan naif bir şeyler  görmek/hatırlamak istiyor. Bu da bir terapi yöntemidir belki.

25 Temmuz 2012 Çarşamba

21 Mayıs 2012 Pazartesi

Dark Shadows

Kankalar Tim Burton ve Johnny Depp, Dark Shadows ile karşınızda... Imdb, filme 6.6'yı münasip  görmüş. Johnny Depp, vampir Barnabas Collins rolünde. Eva Green de kadroda.


4 Mayıs 2012 Cuma

The Amazing Spider Man

Örümcek Adam serisinin 4. filmi "The Amazing Spider Man" Temmuz'da gösterime girecekmiş. Ben yeni adamı beğenmedim lakin, Tobey iyiydi... Bu arkadaş (Andrew Garfield) İngiliz. Esas kızı da Emma Stone oynuyor. Gelsin de hele film, düşünürüz...




Imdb için.