Aceleci diyorum ama aslında beklemesi gerekenleri bekledi benim kızım. "Ben gelene kadar sabretsin" diyen ananesini (annem Perşembe akşamı geldi İzmir'den, radyoterapisi anca bitmişti; kız da ertesi akşam koşturdu bizi hastaneye), 4-5 gündür yurtdışında olan ve o cuma sabahı işbaşı yapan kadın doğum doktorumu... Daha n'apsın?
Eh, su geldi ama ertesi gün (cumartesi) öğleden sonra olduğu halde, sudan başka bir işaret (sancı, rahimde açılma) gelmeyince bütün bir gün suni sancı çektim. Serum askısını kendime kavalye edip doğumhane koridorlarında saatlerce yürüdüm, NST'ten kızımın kuş gibi atan kalbinin sesini dinledim ve 25 saat süren normal doğumun ardından, 30 Kasım'da geceyarısı minik kuzuyu kucağıma verdikleri o an, her şey uçup gitti. Çok acayip! O kadar sancı, saatlerce ıkınma, ağrı, kan kaybı... Bitti! Minicik bir şeyi koydular göğsüme. Mordan kırmızıya dönen rengini gördüm önce, miniminnacık kafasını fark ettim sonra. Saatlerdir o dışarı çıkmaya uğraşıyor, bense onu itmeye çalışıyordum. Yorgun düşmüştük. Onu gördüğüm ilk an ağlamışım, doğuma giren eşim anlattı. Farkında bile değildim. Ağlamasını duyduğum andan itibaren, ilk kontrolü ve temizliği bitse de kavuşsak diye sabırsızlıkla bekliyordum. İçimde hissedip ultrasondan kime benziyor tahminleri yaptığımız şey, kucağımdaydı işte. Avaz avaz ağlaması bitmiş, uyukluyordu.
Ve aradan 20 gün geçti işte. 20 gündür gecemiz gündüzümüze karıştı, 7/24 sütçülüğe başladım, bazen yemek yemeye ya da duş almaya bile vakit bulamadım, uyusun diye telefondan saç kurutma makinesi sesi dinlettim (hakkaten işe yarıyor) ama... hepsine değer! Suratına baktıkça benim kızım olduğuna inanamıyorum, sanki birkaç gün bir arkadaşımın bebeğine bakıyordum. Minik süt vampirim benim, meme ucun yara olunca soğanı ikiye kesip memeye bağlayacaksın deseler gülerdim. Şimdi öyle şeylere gülmediğim gibi işe yaramalarına da şaşırmıyorum. Doğal yöntemlere saygım daha da arttı. Gülmeyin rica ederim.
Bana "Normal doğuramazsın" diyen müdürüme "Size inat çatır çatır doğuracağım" demiştim. Ona inattan ziyade, doğalı bu olduğu ve kızımı bir an önce emzirmek istediğim için normal doğumu istedim. Çatım dar mı geniş mi, o muayene bile olmamıştı daha. Zordu, acılıydı ama nedense normal doğum denince aklıma düşen, ahırda (yoksa tarlada mıydı) korkunç sesler çıkarıp deli çığlıklar atarak doğum yapan Türkan Şoray filmindeki kadar da fena değildi yani.
Ve şimdi mimikleri saniye saniye değişen, süt emerken suratı şekilden şekile giren (o anları sadece ben görüyorum diye üzülüyorum bazen), karnı acıktı mı etinden et koparılmış gibi çığıran, memeyi bulamayınca sinirlenip memeye kafa atan, hıçkıran, hapşıran, pırtlayan ve altını dolduran mis kokulu tontik bir minnak kızım var. İyi ki gelmiş. O dünyaya ve bize, biz de ona alışmaya çalışıyoruz. Bir yerde okudum, bu ilk zamanlarda annesinin ayrı bir varlık olduğunu algılamıyormuş zaten, aynıyız sanıyormuş; pek güldüm.
Oğlanların pabucu biraz dama atılır gibi oldu ama olacak o kadar. Kızın önce sesiyle, sonra hastane battaniyesindeki kokusuyla tanıdılar zaten. Sallanan pusetteyken de çevresinde bir iki tur döndüler. Yakında iyice kaynaşırlar. Bence iyi geçinecekler.
![]() |
Unuttular bizi la |
Bugün yarı kırkı olan minnağı ilk kez sokağa çıkardım. Fırından ekmek, çiçekçi abladan kokina alıp küçük bir mahalle turu attık. Çingene abla "Ay nazar değmesin, bizim oralarda lohusa da bebesi de karanlığa kalmasın kırkı çıkmadan derler" dedi ve dualarla yolladı bizi. Söz dinledim ben de, döndüm eve.
Kuzu bu kadar yazabilecek kadar oturmama müsaade ettiği için kendisini öpmeye ve beslemeye gidiyorum şimdi. Arkadaşıma takılırken dediğim gibi (söyleme esnasında göğüs yumruklanacak yalnız) anayım ben ana :)
Görüşmek üzere!