Uzun süredir buraya yazmadığımın farkındayım. Blog camiası çok bir şey kaybetti mi, hayır :) Ama hayat başka bir minvalde akıp gitti sanırım o ara. Aşık ol(un)dum filan... Hayatıma birisi girdi, ben birisinin hayatına girdim; ayrı ayrı giden hayatlarımız kesişti. Su, bambaşka bir yolda aktı, akmaya da devam ediyor. Çünkü bu, uzun süredir başıma gelmeyen bir şeydi. Varlığını bile unutmuş olabilirim. Başıma gelmesine ihtimal vermeyi dahi atlamış olabilirim. Güzel ve hafifletici bir şey olduğunu, paylaşmanın tadını, şu dünyada kapladığın hacmin birisi için "anlamlı" olabildiğini fark etmek...
Sana, aile ve arkadaşlar dışında birinin "değer" atfetmesi, seni onlardan başka türlü sevmesi, ben'den biz'e geçme eşiği... Mutluyken, aynı anda varlığınla birini mutlu etmenin ne güzel birşey olduğu... Bunlar şahaneymiş. Soru şu ki, "Neden daha önce karşılaşmadık?" "Geç olsun güç olmasın" derim hep. Herkesin ve her şeyin bir zamanı olduğuna inanırım. O zaman, bu zamanmış belki de. Çok benzer yerlerde olsak da, uzun süredir birbirimizin farkında olsak da, karşılaşmak için zaman bu zamanmış. Su, yolunu bulur. Değer vermek çok güzel bir şey. Kendini değerli hissetmek de öyle. Hepsinden önemlisi, birinin yanında kendin olabilmek güzel... Ve kendinken sevilmek...
Anlatması zor mu? Değil aslında. Kelimeler beni yalnız bıraktı şu an sadece. Değersiz zannettiğin varlığın değerli hale geliveriyor, farkında olmadığın şeyler birilerinin dikkatini çekiyor, hoşuna gidiyor. Acayip... Birlikte planlar yapıyorsun. Orayı da görelim, burayı da gezelim... Artık hiçbir şey imkansız gelmiyor. İskoçya'ya gidelim mi? Gidelim! Her şey olur, neden olmasın ki? İnsan kendini güçlü hissediyor, her şeyi yapacak güce sahipmiş gibi. Bir ara kafa derimde lekeler çıktı, peşinden lökositim çok yüksek çıktı, panik oldum; len yoksa kanser mi oldum? Ama şimdi olmasın lütfen, bu kadar mutluyken Kemalettin Tuğcu romanına dönmesin hayatım yani...
Hayatta bazı duraklar olduğunu fark ettim. O hayhuy içinde koşturup dururken, deli gibi, dünyayı kurtaracakmış gibi çalışıp koştururken, durup izlemeyi atladığım şeyler... Durdum. Umursamaz oldum. Bunlardan biri aşık olmak, evet; biri de aslında incecik iplere bağlı yaşıyor olduğumuz gerçeği. Birini yaklaşık 2 ay önce yaşamaya başladım. Sanki hep yanımdaymış gibi hissettim, hiç yadırgamadım. Diğeri ise sevdiklerimizi ne kadar kolay kaybedebileceğimiz gerçeği. Ailemden birinin başına geleni tesadüfen, gazetedeki haberden öğrenmek ve aklımı yitirme eşiğine gelmem. Bu, korkunçtu. Resmen delirdim ofiste.
Uzaktayken pire deve oluyor ve sen ailenin yanında değilsen, elinden bir şey gelmiyorsa, daha da çaresiz hissediyorsun kendini. Babamın başına böyle saçma ve tatsız bir şey geldi, ama neyse ki çok ucuz atlattı, çok şükür ciddi bir şey olmadı. Ama olmaması tamamen tesadüf, birkaç saniye önce orada olsaydı, her şey çok farklı olacaktı. Bunu düşünmek bile istemiyorum. Bedava yaşıyoruz, evet, aynen öyle. İncecik iplere bağlıyız. Sevdiklerim benim için çok değerli, o yüzden İstanbul'da öylece oturamadım ve atlayıp ailemin yanına İzmir'e geldim. Babamın iyi olduğunu gözlerimle gördüm, rahatladım ama olayın dehşetini o anlatınca daha iyi anladım. Yanlarında olmak bana iyi geldi, onlara da iyi geldiğini biliyorum. Anneme sarılmam, babamı öpmem, abimi görmem yetiyor. Onları seviyorum... Sevdiceği de :)