30 Eylül 2012 Pazar

5199

Saat 13 gibi Galatasaray'a vardığımızda kalabalık toplanmıştı bile. Gençler, çocuklar, yaşlı teyzeler ve amcalar... Düdükler, pankart ve dövizler, alkışlar... Bu kadar kalabalık beklemiyordum. Ortalık yıkıldı gerçekten. Umarım yasada öldürmek değil yaşatmak için gereken değişiklikler yapılır. 

Arkadaşlarla kahvaltı, sahaf festivali ve yeni hayvan yasasını protesto yürüyüşü. Pazar günümü sevdim.






29 Eylül 2012 Cumartesi

Geleceğiz

Anlamayan ya da anlamak istemeyenler için şu linki eklemekte fayda var. İlgili linkte başka linklere de  yönlendirmeler mevcut. Özetle, ucu açık maddeler yüzünden sadece sokaktakiler değil evdeki hayvanların hayatı da tehlikede. Onları "süs hayvanı" diye niteleyen zihniyetin "koruması"nı (!) istemiyorum.

Çözüm, hayvanların gözden ırak yerlere kapatılması değil. Onlara yapılan eziyetlere getirilecek cezaların ağırlaştırılması, ne insana ne hayvana tecavüzün komik bir şey olmadığının anlaşılması lazım. 

Yabancı ülkelerde köpeğini evde 2 hafta yalnız bıraktı diye dünyanın parası ceza kesiliyor sahibine, daha ağırı için hapis cezası veriliyor. Hayvan koruma polisleri, düzgün ve gelişmiş hayvan hastaneleri var. Bakımevleri izbe ve perişan durumda değil. Amaç hayvanları gerçekten korumak çünkü, göz önünden kaldırmak değil. O yüzden çaba gerekli, ama bu şekilde değil. Çok geç olmadan bir şeyler yapmalı.

Yarın orada olacağım, umarım sesimiz bir şeyleri değiştirmeye yeter. 




28 Eylül 2012 Cuma

Herkes

Herkes senin nasıl göründüğünü bilir,
Ama çok az insan nasıl olduğunu hisseder...

                                                            Machiavelli

27 Eylül 2012 Perşembe

Bistro Fada

Gün güzel geçsin diye...

Sokak hayvanları öldürülmesin diye...



"Neye hayır diyoruz, yasa teklifinin ayrıntıları neler?" sorularının cevabını merak edenler buraya ve buraya tıklayabilir. İstanbul dışında aynı anda Ankara, İzmir, Bursa, Eskişehir, Bodrum, Giresun, Aydın, Tekirdağ ve Antalya'da da gösteriler düzenlenecek. Böyle şeyleri gördükçe, duydukça sinirleniyorum. İnsan olabilmek neden bu kadar zor?

Ekşi sözlük linki

26 Eylül 2012 Çarşamba

Blue Velvet

İşe konsantre olmakta zorlanıyorum. Bir şeyler yazmaya çalışırken Lana Del Rey'in yeni single'ı "Ride"ı dinliyorum Radyo Eksen'in sitesinden. Blue Velvet'i bir tık daha fazla beğendim sanırım. İşyerinde iyi gidiyor. Lana konusunda kafam karışık, pek seviyor sayılmam.




Bir yandan da Filmekimi filmlerine bakıyorum. İştahımı kabartan birkaç film gördüm, bulabilirsem bilet alayım, üşenmezsem de gideyim diyorum. Lale'lerden bilet kaldıysa tabii... Olmadı, DVD'leri çıkınca alırım.

Programa bakmak isteyenler için



25 Eylül 2012 Salı

Ah yalan dünya...

Sessiz ve derinden bir usta daha göçtü. "Neredesin sen" diyen Neşet Ertaş da gitti bu diyarlardan, nur içinde yatsın. Eserleri kaldı geride yadigar...

Çok türkü dinleyen, halk müziği tutkunu biri sayılmam. Ama Neşet ustanın türkülerini severdim hepsini bilemesem de. Eserlerini başka sanatçılardan dinlemeyi de sevdim.

Neşet Ertaş'tan



Jülide Özçelik'ten, ki Neşet Ertaş türkülerini caz formunda çok güzel yorumladığını düşünürüm.



Neşet Ertaş'tan...



Barış Manço'dan...


Eksen'den haberler

Mehmet Tez'in tavsiyesiyle Muse'un 53 dakika 27 dakikalık son albümü "The 2nd Law"u dinlerken Radyo Eksen'in sitesinde, şu haberlere de rastladım.

Hobbit'lerin macerası, 14 Aralık'ta vizyonda 

Yüzüklerin Efendisi'nin öncülü "Hobbit: An Unexpected Journey" 14 Aralık'ta vizyona giriyor. Bu ilk filmi, 2 film daha takip edecekmiş. Bu filmde, Bilbo Baggins’in epik macerasının başlangıcı ve ona eşlik eden 13 cüce yer alıyor. 

Bkz. trailer

  

Kaynak bura

Celebration Day, 17 Ekim'de Led Zeppelin hayranlarıyla buluşuyor 

Robert Plant, Jimmy Page ve John Paul Jones, Aralık 2007'de Ahmet Ertegün anısına verilen konserde yeniden bir araya gelmişti. Ekibi yeniden topluyoruz hesabı, milleti heyecanlandırmıştı. Bu efsane konserin kayıtlarından oluşan Celebration Day 17 Ekim'de vizyonda, 19 Kasım’da ise DVD formatında satışta olacakmış. 



Robert Plant de yaşlanmış yahu. Jimmy Page onun kadar direnmiyor gerçi. 1998'de Bostancı Gösteri Merkezi'nde önde tütsüler vardı, arkada ise o uçuşan saçlarını savuruyordu. 2007'de de Harbiye Açıkhava'da dinlemiştim Robert Plant'i. Kendi grubuyla şahane bir konser vermişti. Sahne performansı her zaman yaşının çok üstündeydi. Bkz. Celebration Day basın toplantısı. 


Kaynak şura

24 Eylül 2012 Pazartesi

Nikah+6 hayvan+berdel=Tecavüzün affı

Başlıktaki denklem karışık gelebilir ama haberi okuyunca inanamadım. Erzurum'da 13 yaşında bir kıza, 15 yaşındaki akrabası tecavüz ediyor; kızın babası kıza nikah kıyması, 6 hayvan vermesi ve  kız kardeşini oğluyla evlendirmesi karşılığında tecavüzcüyü affediyor!

Kızın yaşadığı travmadan sonra bir de babası tarafından böyle bir pazarlığa tabi tutulması korkunç. Elmalarla armutlar fena halde karışmış! Büyükler (!) böyle mi bulmuş çözümü?

Radikal'deki haberin bir kısmı altta, linki ise şurada.


Erzurum’da 13 yaşındaki E.D. 15 yaşındaki akrabası Fatih D.’nin tecavüzüne uğradı. İşkenceye de uğrayan küçük kızın önce vahşi hayvan saldırısına uğradığını sanan aile tecavüz olayını öğrenince akrabaları olan Fatih D.'nin evini bastı.

Evi taş yağmuruna tutan aile "Tecavüzcüyü bize teslim edin yoksa evi yakarız" diyerek tehditler savurdu. Olaylar büyümeye yüz tutunca köyün ileri gelenleri devreye girdi. "Artık olan olmuş. İş kan davasına dönmesin" diyen ‘büyükler’ köy meclisini topladı ve korkunç bir anlaşma yapıldı.


İddiaya göre tecavüze uğrayan E.D.'nin babası Nizamettin D. "Barışırım ama bedel isterim" dedi, bu bedel karşılığında kan dökmeyeceği sözünü verdi. O bedel ise Fatih D.'nin babası Şükrü D. ile yapılan sözlü anlaşmada belirlendi.


BERDEL VERİLEN DE 13'ÜNDE

Buna göre; 13 yaşındaki E.D. kendisine tecavüz eden 15 yaşındaki Fatih D. ile hemen evlendirilecekti. Ayrıca Şükrü D. başlık parası olarak bir tarla, bir sığır ve 5 de küçükbaş hayvan verecekti. Tüyler ürperten anlaşma bunlarla sınırlı kalmadı. Küçük kızın babası Nizamettin D. "Kızımın namusu gitti. Yeni bir kız isterim" dedi. Bu istek de berdel formülüyle halledildi.

Buna göre tecavüzcü Fatih D.'nin tıpkı kurban gibi 13 yaşında olan kız kardeşi Şehriban D., E.D.'nin 15 yaşındaki ağabeyi Suat D. ile evlendirilecekti. Tüm bu şartları kabul eden Şükrü D. can korkusundan daha sonra köyü terk etti. Söz verdiği tarlayı, sığırı ve küçükbaş hayvanları bırakan baba Şükrü D. berdel yapacağı kızı Şehriban D.'yi ise yanında götürdü.(...)

Sen'fonik

Hafta başladı. Hava güzel, ortalık sakin. İkincisi güzel bir ayrıntı. Bütün hafta sonu (cts) yok Alman pastası, tahinli çörek, dereotlu poğaça, milföy pasta vs; (pazar) yok  yengemin börekleri ve havuçlu keki gibi abur-cubur yemiş olduğumdan, patlamak üzeyim. Sadece su içmek istiyorum. Yurtdışındaki ve şehir dışındaki müdürler de geldi, bir bardak suyu sırf bunun üzerine içebilirim mesela.

Akşam Bülent Ortaçgil konseri var. Tüm geliri bir hasta yakınının bıçaklı saldırısı yüzünden  hayatını kaybeden Dr. Ersin Arslan'ın ailesine bırakılacak; hem anısına saygı hem de ailesine destek amaçlı bir konser. Ofisten bir sürü insan olacak, şirket yardım için toplu bilet almış; ben de beyle gideceğim. Hep beraber takılacağız. Neyse ki gıcık olduklarım gelmiyor, haha! 

İki yıl önceki B.O. 40. yıl konserinin beyle benim için hoş anıları var, bu akşamki senfonik konser de güzel geçer umarım. Birsen Tezer de olacağı ve alacağımız biletler bir işe yarayacağı için ziyadesiyle memnunum. Daha çok yapılmalı böyle konserler.


23 Eylül 2012 Pazar

İstanbulum, Tadım, Tuzum, Hayatım

Bugün Hürriyet Pazar'da Yorgo Kırbaki bahsetmiş Maria Çevik (Meri Tsevik) Simyonidis'in kaleme aldığı "İstanbulum, Tadım, Tuzum, Hayatım" kitabından. Kırbaki kitabı okuyamamış henüz, ben bulur bulmaz alacağım. Som Kitap'tan çıkmış. Tanıtım videosunu izlemek bile gözlerimi doldurdu...

Kitapta bahsi geçen mekanlardan bazılarını ne kadar sevdiğimi,  bu  yerlerin hayatımdaki güzel anlara nasıl da zerafetle şahitlik ettiklerini düşündüm. 

Arkadaşlarımızla düğünümüzü kutladığımız Maria'nın Bahçesi (sahibesi Maria Ekmekçioğlu), çikolata ve pastalarını sevdiğim Pelit Pastanesi (sahibi Manolis Skatos), şaraplarına bayıldığım, tişörtünü hala sakladığım Barba Yorgo Lokantası (sahibi Yorgo Zarbozanis), beğendili poğaçasına bittiğim Büyükada Fırını (sahibi Niko Mundis), nefis mezelerine bayıldığımız, "Kur masayı Madam Despina" dedirten Despina'nın Meyhanesi (sahibesi Despina Kalmi), güzelim Bahar Pastanesi (sahibesi Yianna Tomaidi),  şahane kup griyesiyle tanınan Baylan Pastanesi (sahibi Hari Lenas)  ve daha niceleri... İstanbul'un güzelim insanları, unutulmaz tatları ve renkleri...


 
Bir zamanlar Beyoğlu'ndaki bir cenaze levazımatçısı ile röportaj yapmıştım, soyadı Manukyan'dı, adını unutmuşum. O geldi aklıma. Sonra konuştuğum diğerlerini düşündüm... Sokak sahafı Vahan Usta, Hazzopulo Pasajı'nda Apoyev Matini gazetesini çıkaranlar, Paskalyalarda bize nefis el yapımı vişne likörü, paskalya çöreği, Selanik kurabiyesinden ikram eden, teyzemin 50 yıllık dostu Arpi Teyze... İyi ki varsınız. İyi ki hayatımızdasınız. Hatalarımız, hoyratlığımız için affedin bizleri.

Kapaklı ev


"Rusya’nın Sibirya bölgesinde bulunan evin dış cephesi, görenleri şaşkına çeviriyor. Uzaktan bakıldığında kilimi andıran evin dış dekorasyonu, tam 30 bin adet plastik şişe kapağından oluşuyor.

Evin hikayesi ise oldukça ilginç. Rusya’nın Sibirya bölgesine bağlı Kamarçaga bölgesinde yaşayan Olga Kostina, yıllar boyunca usanmadan şişe kapağı biriktirdi. Sonunda biriktirdiği kapak sayısının aklındaki p
rojeye yeteceğini anlayınca da sahip olduğu tahta evin dış cephesini yapmaya başladı.

Kostina önce, topladığı tüm kapakları tek tek renklerine göre ayırdı. Ardından, mozaiklere uygulanan tekniği de kullanarak desenler halinde 30 bin adet plastik kapağı özenle tek tek duvara çiviledi ve evi bu hale getirdi.

Sonuçta ortaya çıkan manzara gerçekten şaşırtıcı. Adeta mozaik kilim görünümüne dönen ev için Ruslar yeni bir isim buldu bile: Kapak sanatı"

Olga Teyze şişe kapaklarıyla kaplamış evinin dışını. Bina dekorasyonunda kilim desenini hiç sevmem ama çabasını takdir ettim. Karadeniz'in havası suyu bulaşmıştır bence.





 Metin ve fotoğraflar için kaynak: Tasarımın Böylesi

E & Yoda aşkı

E. kuzum, elinde çilekli Alman pastasıyla çaldı kapımızı dün. Akşama kadar muhabbet yanında elleri de boş durmadı tabii. Oğlanları mıncırıp muradına erdi, ikisini de dilediğince yoğurdu. Bizimkilerin yine gıkı çıkmadı. Hatta Yoda, "Biraz da şuraya, hah evet, şimdi de buraya" demiş bile olabilir ahaha! Mülayimim benim!

Pazar sabahı, cam önü çiçekleri

22 Eylül 2012 Cumartesi

Güz


Bu fotoğraftaki ev  hakkında ne düşüneceğimi bilemedim.  Hem korku filmlerindeki ıssız ev tekinsizliğinde hem de nefis güz renklerinde.

Kaynak şurası. (Photo by Marty Hogan)

Cumartesi rehaveti

Cumartesi sakin geçiyor. Kahvaltı ettik, hep beraber timsah belgeseli izliyoruz. Muhabbet... Bir arkadaşım gelecek birazdan kedi sevmeye. Nefis tekiri Peynir yazlıkta, kedi hasreti ağır basıp "Yok mu kedisi olan?" deyince, dedim buyur ne zaman istersen. Yoda'yla Obi şefkat ve sevgilerini sunacak kendisine. Fittin fittin, boyna sarılmalar-sırnaşmalar, gırlaşmalar filan...

İzmirli dostun istek parçası gelsin The Bird and the Bee'den:


   

Bu da beyin istek parçası, İrlanda yöresinden. 

21 Eylül 2012 Cuma

Hayat güzel

Gün saçmalıklarla devam etti. Artık patlayınca bağırdım, sinirlendim, sonra rahatladım ve ötesini umursamadım. Neden umursayayım ki? Çiğ yedim mi ki karnım ağrısın? Açıkta yerim var mı çekineyim? Hem hayat sırf bu mu, burası mı? Değil. En azından içimdekileri söyledim, derdimi açıkça, kıvırmadan anlattım. Üstüme basanın üstüne basarım. Budur. Volume isteyen sesimi duyar. Gerisi vız vız, dız dız... Tiksindim dedikodudan, ayak oyunlarından, yalandan dolandan.

Onlar şunu söyledi, bu bunu, ama sen de şunu demişsin... Müdüraanıma da aynen  dediğim gibi "Yüzüme karşı söylenenlere cevap verebilirim ama arkamdan konuşulanlara karşı bir şey yapamam. Umrumda da değil." İşimle ilgili bir şey diyecekseniz deyiniz, gerisini geçiniz bi zahmet. Burası bir işyeri değil mi hem? İş yapmak için burdayız.  Catfight, cazgırlık, dedikodu nereye kadar? Yarası olan gocunur. Bağırtılırsa bağırır insanoğlu, basmayın damarına; durun edebinizle. Yeni mottom "Delirme delirt!" Kocamın tavsiyesi. Ahaha, eğlendim çok.

Akşam da sabah gibi nefis başladı. Yani iş öncesi ve sonrası zamanlar güzel, fark ettiniz mi bilmiyorum. Şimdi sevdicek ve İzmirli dostla evde rakı-balık sofrası. Muhabbet güzel, kulakta Büyük Ev Ablukada,  mevzular Sistem Dinamikleri, aşk, hayat, kedi, Martin Lüfer King... Keyifler yerinde Hayat güzel. Ve Behzat Ç. başlıyor. Rakı kedilere de sirayet etti, eğleniyorlar. Gece enerjisi geldi oğlanlara.

Cuma kıyağı

Hava simsiyah, soğuk ve yağmurlu... İzmir'den bir arkadaşımız geliyor, birkaç gün misafirimiz olacak. Ona kahvaltı hazırlayıp bıraktım. Sonra yağmurluk-şemsiye donanımıyla çıktım evden. Metro+metrobüs ikilisiyle ofise ulaştım. 

Yolda aklıma geldi, organize ettim arkadaşları, "Tost yemeye son, içimiz kurudu la" kahvaltısı yapalım diye. Dörtlü Voltran olarak yemekhanede buluşup domatesli-peynirli-zyağlı-kekikli ve hatta şokellalı kahvaltımızı yaptık bol muhabbetle. Yemekhane elinden geleni yaptı bence. Bu sevimsiz kara güne böyle başlamasak, dayanamazdık gibime geliyor.



N'apalım, biz koltuklarda ya da kapalı odalarda çaylı-kahveli dedikodu yerine, en mühim öğünü şenlendirmeyi uygun buluyoruz haha! Hem işten ve iştekilerden başka konuşacak daha güzel konular var hayatta. Dünkü şiddetli tartışmadan sonra ders almayıp da laf edenin ağzına zeytin çekirdeği tıkarım, o enerji damarlarımdaki şokellada var!

Güzel bir gün olsun, bizi yormadan/germeden bitsin. Şahane hafta sonu gelsin hemen peşinden.

19 Eylül 2012 Çarşamba

My precisiousss


Siniri bozukgiller


Bunu afiş yaptırıp ofise asmak istedim. Hatta koca bir branda bile olur bundan, böyle binayı kaplasın.

Sadece işiyle var olan, bütün egosunu işiyle şişiren ve hayatı hem kendilerine hem de başkalarına zehir eden insanlar için durum gerçekten üzücü. Yazık la...

"Toplantım var" dedi biri.
"Of, çok yoğunum" diye hayıflandı öbürü. 
Saate baktı ve kulaklığını takıp sesi kökledi beriki. Benim o sondaki.

Tiz okuna!

Dün peşpeşe güzel haberler aldım ve çok mutlu oldum. İlki, sonucu beklenen sağlıkla ilgili bir testten gelen iyi haberdi. İkincisi de yine başka bir kıymetlimin işiyle ilgili nefis haberdi. Oh dedim, yaşasın! 

Yoğunluktan mı, can istememesinden mi nedir, bu aralar kitap okuyamıyordum pek. Doğumgünümde gelen hediyeler arasında, sevdiğim İhsan Oktay Anar'ın "Yedinci Gün"ü ve merak ettiğim Haruki Murakami'nin "Haşlanmış Harikalar Diyarı ve Dünyanın Sonu" vardı. 


Sinem'in minik buluşmamızda hediye ettiği kitaplar da var. Eh, epeyce yeter bana. Evvet, o halde okuma şenlikleri başlasın! Güz-kahve-battaniye, kitabın yanına güzel üçlü olur. Di mi?

Hem belki kartpostal yazmak için de motivasyon olur. Tayvan kartpostalı sonunda ulaşmış, hiç umudum yoktu! Kaldı Çin ve (yine yeni yeniden) Rusya kartpostalları.

18 Eylül 2012 Salı

Bi dağılın!


Bazen ofisteki herkese böyle dilimi çıkarmak istiyorum. Ama bu ka sevimli olmak niyetiyle değil. Daha başka şeyler de yapmak istiyorum kendilerine ama burada zikretmeyeyim şimdi.  

Neyse, az kaldı. Eve gidince yine bahtıma çıkan Rus'a kim bilir ne zaman ulaşacak (ya da ulaşmayacak) kartpostalı yazmam lazım. Postcrossing'e başka ülkelerden de Ruslar kadar yoğun katılım olsa negzel olurdu. Hevesim kırılıyor yeminle.

Bu arada ofiste AC/DC dinlemek iyi geldi, içimde patlayacağına kulağımda patladı bir sürü şey ahahaha!

Mehmet Tez'in yeni takıntım dediği aşağıdaki şarkıyı da beğendim.


17 Eylül 2012 Pazartesi

Postcrossing kedileri ve aceleci mektup

Güzel bir hafta sonundan sonra biraz kasvetli başladı pazartesi. Cumartesi Eksen On Fair, pazar arkadaşlar-anne ve sevdicekle Polonezköy'de doğum günü pikniği... Pazartesi sabahı ise simsiyah gök ve yağmurlu hava. Pöh! Olsun, güz pazar günü gelmediği ve şahane pikniğimizi sabote etmediği için müteşekkirim.

Yaza veda tadındaki piknik pek  güzeldi. Bir sürü nefis şey yapan annemle arkadaşların ellerine sağlık. Pattiz salatasından patlıcanlı pilavına, kısırından anasonlu kurabiyesine, köftesinden pastasına (ah be kuzum :), barbunyasından incirine... Yok yoktu :)

Bugün de Muhaberat Ali Bey, eli kolu dolu geldi masama. Aşağıdaki kartları getirdi. Yuppiii!



Yukarıdaki nefis kedili kartı Hollanda'dan Sissy göndermiş. Zandvoort'ta yaşıyormuş ve onun da iki kedisi varmış. Adları da Yoda ile Shirka'ymış! Bizim oğlanın adaşı çıktı :) Kartına da puluna da bayıldım. Dediği gibi Judith Kamma Kliman'ın kedi ilüstrasyonları gerçekten muhteşem. Kliman kedileri için tıklayın.

Alttaki, Rusya'dan Inna'nın kartpostalı ve pulu. Sarmanı da Kremlin manzaralarını da pek beğendim. Red cat on the stairs, Photo by Olga Vasilyeva. Nazdrovya!




Alttaki, Mavi Balon'un kartı. Sizin de geçmiş bayramınız kutlu olsun, şekeri fotoğrafını çektikten sonra yedim. PTT'yi de kınıyorum, iki haftada gelmiş kartınız İzmir'den. Evet, tanımadığınız insanlardan kart almak gerçekten eğlenceliymiş, çok teşekkürler!


Vee bu altta göreceğiniz de benim önce Türk Posta Teşkilatı'na güvenimi yerle yeksan eden, peşinden de eşşeğini  kaybedip sonra bulan bahtsız misali ruhumu ziyadesiyle sevindiren mektubum. Kendisini aylaaar önce Aylak Kedi yazıp yollamıştı. 

Tam 3 ay sonra (zarfın üzerindeki damganın tarihine bakınız, 13 Haziran) dönüp dolaşıp geldi. Kendisinden umudu kesmiştim, üzerine gönderilen iadeli taahhütlü 2.si de biz tatildeyken geldiği için ulaşmamıştı. Ve işte bugün, sadık Lassie misali evin yolunu buldu. 3 ay 4 günde Üsküdar'dan Bostancı'ya! 

Aylak Kedi, bu bir mucize ve bence bunu kutlamalıyız, kağıttan turna kuşu uğurlu gelmiş olmalı ya da postacılar utanıp sonunda ulaştırmaya karar verdi :)

16 Eylül 2012 Pazar

Hepi börtdey tu mi

Bugün doğum günüm. Kimi yaş almak der, kimi yaşlanmak... Nasıl hissettiğinize bağlı. Ben huzurlu ve mutlu olduktan sonra fark etmez diyorum. Tonton ihtiyar olabilmek de güzel.

Evet, zaman ilerledikçe beden ve zihin gençleşmiyor. Daha yorgun oluyorsunuz bazen, unutkanlaşıyorsunuz hatta kimi zaman, eskisi gibi kolay veda etmiyor kilolar... Yolun yarısına ne kaldı şurda :) Ama hayatta her şey zamanında güzel galiba, yoksa geride kalmış gençlik günlerine hayıflanmakla geçmez ömür :) O zamanlar da illa mutsuz olduğumuz, şikayet ettiğimiz şeyler vardı. Çok mu şahaneydi sanki her şey?

Aklıma hep üniversitedeyken bir gün karşıdan karşıya geçerken elimi tutup beni durduran ve "Hep böyle genç ve neşeli kal olur mu, sakın yaşlanma evladım sakın!" diyen tonton teyze geliyor. Benzerini vapurda yaşlı bir amca da söylemişti. İleride ben de yapar mıyım aynısını eline yapıştığım ergene? Bilmem!

Sevdiklerimizle paylaşılacak daha nice güzel günler vardır umarım önümüzde. Dolu dolu geçer dilerim hayat. Her yaşın tadı ayrı. Güzel olan şu an, şimdi.


O halde kendime Stevie abiden doğum günü şarkısı armağan ediyorum :)




13 Eylül 2012 Perşembe

Never Gonna Give You Up

80'lerin klasiği, şarkıya eşlik ettiğinden bihaber Mad Men ekibinden. 

Kaynak: Bantmag



Bkz. bu da orijinali, Rick Astley'den. Black'e benzemiyor mu tipi allasen?

Gözümün önüne Pop Saati ve Erhan Konuk geldi :)

Happy family

Çok güldüm bu fotoğrafa. Benzerini çekebilirim, ama kadın ver erkek ayaklarına ek olarak iki çift tüylü kara patiyle :)


Kaynak şurası

11 Eylül 2012 Salı

E çocuk haklı


"Hayvanat bahçeniz bir hapishane.
Kafesleriniz çok küçük.
Kaplan ağlıyordu.
Ziyaretimden nefret ettim."


(Bir çocuğun hayvanat bahçesi yönetimine yazdığı mektup. Haksız mı? Değil. Türkiye'dekileri ziyaret etse, kaplan dışında hepsinin ağladığını görüp hayattan tiksinirdi yavrucak.)

10 Eylül 2012 Pazartesi

1st

Bir yıl geçmiş aradan :) Sağlıklı ve mutlu nicelerine...  


İstanbul'a güz geldi gibi. Hava serinledi. Olsun. Ben güzde doğdum, güzde evlendim. Seviyorum artık kendisini, barıştık sanırım.

9 Eylül 2012 Pazar

RHCP ve Kandilli

Cumartesi günümüzün ortasında koca bir RHCP konseri var. Biletleri aylar önce aldım, çünkü yıllardır canlı canlı dinlemek istediğim bir gruptu Red Hot Chili Peppers. Ha geldi ha geliyor dedikodularından sonra sonunda geldi.  

(Efes Pilsen) One Love rezilliğinden sonra bu çileyi son kez çekeceğimi belirtmiştim. Evet, yine alkol yoktu ve yine trafik çilesi olacaktı. Bunu bilerek gittim. Biletleri de o yüzden iade etmedim. Çünkü konserin yerini değiştirmek mümkün olmadı, bira içilmesinden rahatsız olduğu söylenen Eyüp halkı, kapıda bira karaborsasındaydı yine. 

Ama enseyi karartmadık, otopark olmadığı için Taksim'den servisle gittik. Dönüşte de dolmuş+ metrobüs yaptık. Çile vb ayrıntıları Mehmet Tez'in yazısında da okuyabilirsiniz. 

Ama Tez'in dediği gibi ben de grubun sahne performansını çok beğendim. Sevdiğim şarkıları keyifle dinledim. Eğlendim. Adamlar deli gibi çalıyorlar, emprovizede aşmışlar. Basçı Flea ise hakkaten pire gibi. Kiedis de baştan ağır takılıp sonradan coştu. Hala taş gibi kendisi, gerçi bence uzun saçlı hali daha iyi. İlhan Erşahin de güzel sürprizdi. Gitaristi alçılı/sargılı ayakla oturarak gösterdiği performanstan ötürü ayrıca tebrik ediyorum. Josh, Boğaz olmazsa Bostancı'ya bekleriz.




Pazar günü de kahvaltıyı dışarıda edelim dedik. Topladık nevaleyi, doğru Kandilli'ye. Soframızda Boğaz, balıkçılar, vapurlar; domates, peynir, zeytin, çay, reçel ve simit vardı. Üstüne de Niğde gazozu. İyi geldi.





Bu hafta sonu da böyle geçti...

6 Eylül 2012 Perşembe

Green eyed black cat

Gün fena değildi. İşyeri yine çok yoğundu vs vs. Ama sonra güzelleşti. Gün hatta işyeri. Öğlen Muhaberat Ali Bey, elinde kırmızı bir zarfla geldi. Saçaklı Hanım beni pek mahçup etti bu sefer. İnceliği, sıkkın cana pek nefis geldi yine.

Zarfı açar açmaz, kocaa bir gülümseme yayıldı suratıma. Şimdiye kadar aldığım en güzel kartı yollamış kendisi, "Çerçeveletip güzel bir yere asalım" dedi bey görünce. Kesinlikle. Jane ablanın diğer işlerine de bayıldım.

Şahane ama di mi :P

İş çıkışı da özlenen arkadaşla buluşup 4 ay önce erkenden (6.5 aylık) doğmaya karar veren ve burada da bahsettiğim cimcimeyi görmek, pek tatlı oldu. 

Lokum gibi bir kuzu... Sonunda hastaneden çıktı, evine geldi, miniminicik takılıyor anasının kucağında. Dokunmaya kıyamıyor insan, o ka minik. Güzel bir ömrün olsun cimcime :)

3 Eylül 2012 Pazartesi

Thanks to...

İki haftalık tatilden sonra ofise dönmek haliyle sevimsiz. Okula yeni başlamış çocuk gibi zorla gittim desem yeridir. 

Ben tatildeyken masamın üzerinde birikmiş kartları görünce sevindim, haftaya güzel bir başlangıç oldu. Hatta ofisteki günün tek hoş şeyiydi. Son teşekkürlerimi iletmek istedim.


Üstteki kırmızı otobüslü kart,  Saçaklı'dan! Çok beğendim, teşekkür ederim :)  Benim için de bu otobüslere binmeye devam et. Son bir ayın tadını çıkar! 

Altındaki güzelim tekirli kart ise Litvanya'dan. Postcrossing'den aldığım ilk kart! Sevindim çok. Bu da pulu. Sialiu Katedra ve Traku Bazyncia...




(Sol üstten saat yönünde)

Ece, Mucha'nın "Flower" adlı tablosunun olduğu güzel kart için çok teşekkür ederim. Sevdiklerinizle nice mutlu bayramlar!

Aslı, minik avuçtaki şekerler gibi renkli ve tatlı nice bayramlar dilerim! Şekerler sizi mutlu edermiş, kartınız da beni etti. Çok teşekkürler! 

Mine Hanım, zarfı açar açmaz mis gibi sabun kokusu yayıldı ofise. Çok naziksiniz. Şeker için de ayrıca teşekkürler, kahvemin yanında yedim hemen. Size de nice mutlu bayramlar!

Neslihan, baykuşlu ve uğurböcekli el yapımı hoş kart için teşekkür ederim, şekeri inanın hiç bekletmedim. Size de güzel ve mutlu bayramlar dilerim.

Zehra, ben de sizi tanıdığıma memnun oldum. Yazmak mutluluktur, çok haklısınız. Teşekkürler, mutlu bayramlar!

Gülşah, manzaralı kart için teşekkürler. Sizi tanımak da beni memnun etti. Tatlı bayramlar olsun!

1 Eylül 2012 Cumartesi

Cats & Dogs & Birds

Tatilde gözüme ilişenler...

Bostanlı
Karaburun
Karaburun
Karaburun
Bademler Köyü
Seferihisar
Topçular
Topçular
Çengelköy
Çengelköy
Çengelköy
Çengelköy
Çengelköy
Çengelköy
Caddebostan
Caddebostan
Caddebostan