29 Ağustos 2012 Çarşamba

Rachel...

Rachel Corrie, Amerikalı bir barış gönüllüsü ve aktivistti. Uluslararası Dayanışma Hareketi'nin (ISM) üyesiydi. Gazze'de Filistinlilerin evlerini yıkan İsrail buldozeri, yıkıma engel olmak isteyen Rachel'ı acımadan ezdiğinde, genç kadın henüz 23 yaşındaydı. Tarih ise 16 Mart 2003'tü.

Bu duyarlı ve cesur genç kadının hayatı, acımasızca üstüne sürülen buldozer paletlerinin altında sona erdi.  Daha da fenası,  ailesinin açtığı dava geçtiğimiz günlerde sonuçlandı ve Hayfa mahkemesi, Rachel'ın ölümünün "kaza" olduğunu açıkladı. Olmayan adalet, bir kez daha yıktı ailesini.



Rachel anısına açılan web sitesi için.

Hakkında çekilen belgeselin haberi. 

Annesine yazdığı mektubu ise daha önce ekşi sözlük'te alıntılamıştım.

"... gerçekten de dünyada böyle bir zulmün kıyamet koparmadan geçiştirilebilmesine inanamıyorum. canımı yakıyor, geçmişte de yaktığı gibi, dünyanın böyle korkunç bir hale gelmesine göz yumuşumuza tanıklık etmek... yukarıda sıraladığım onca durum ve dahası usul usul, çoğunluk örtük ama son derece güçlü bir biçimde, belirli bir insan grubunun hayatta kalma yeteneğini elinden almaya yönelik. burada gördüğüm, bu... bunun sona ermesi gerek. hepimizin her şeyi bir yana bırakıp hayatımızı, bunun sona ermesi için çabalamaya adamanın iyi bir fikir olduğuna inanıyorum."

ve son satırları:

"bu sabahtan sonra kendimi çok daha iyi hissediyorum. oturup uzun uzun, ne kadar büyük kötülüklere muktedir olduğumuzu ilk elden keşfedişimin verdiği düş kırıklığı üstüne yazdım. oysa en ağır koşullarda bile insan kalabilme gücü ve yeteneğini keşfetmekte olduğumu da yazmalıydım, ki bunu daha önce bilmezdim. galiba aslolan, onur..."


Alttaki ise Corrie'nin ilkokuldan mezun olurken yaptığı konuşma. Hep duyarlı, hep umursayan bir çocukmuş... Hayatının bu kadar erken, bu kadar korkunç şekilde sona ermesi çok üzücü.

O öldü ve dünya şimdi çok daha korkunç bir yer. Ve onun gibi insanlara eskisinden daha fazla ihtiyaç var.

Vicdanın ve merhametin sesiydi Rachel, susturuldu. Ruhu huzur içinde midir, bilemedim. Umarım öyledir.




24 Ağustos 2012 Cuma

"İnsan" olabilmek

Hayat tuhaf... İnsanlar daha da tuhaf... Her gün daha da şaşırtıyorlar.

En ufak bir şeyde hemen hönkürmek, saçma sapan şeyler yüzünden insan kırmak o kadar kolay mı? Değiyor mu peki? Merak ediyorum.

İnsanların hırsları, kinleri, nefretleri, kıskançlıkları da hiç bitmiyor, bitemiyormuş. Anlamıyorum, anlayamıyorum... Neyin kavgası bu? Neyi paylaşamamak? Neyin derdi?

Hayatlarından çıkıp gitmiş insanlara dair kuyruk acıları da, o insanın hayatındaki  insana dair kıskançlıkları da sona ermiyormuş bir türlü. Ne bitmez nefretmiş, ne pis kinmiş; ben bilemedim. İnsanüstü, ürkütücü bir irinmiş meğer.

Oysa hayat kısa. Hem de bu tür zırvalarla harcanamayacak kadar kısa. Yazık... İnsanlar kuş misali, göçüp gidiyor.

En değer verdiklerimizden birini verdik geçen gün toprağa. Hastalık yedi bitirdi aylar-yıllar boyunca. O da biliyordu neler olacağını. "Sonunda acısı dindi, kurtuldu" demek zorunda kalacağımız bir hale geldi. Bütün vücudunu sardı hastalık. Zayıfladı. Eridi. Ve daha fazla dayanamadı. Kaybettik... Daha acısı içimizde çok taze. Yokluğunu hep hissedeceğiz. Abimizdi, can dostumuzdu, nikah şahidimizdi, bizim için çok değerli bir insandı. Kaptan gitti. Ruhu huzur içinde olsun...

O yüzden, az biraz izan... "İnsan" olmak kolay sanılsa da, değil. Uğraşmak gerekiyor. Çabalamak. Olmuyorsa da, tedavi olmak...

Hem bu saçmalıklara da değmiyor hayat. Hem de hiç.  Sevin sevilin, gezin eğlenin, hayatın tadını çıkarın... Hayat bir tane. Fazlası yok. Uzatması da. Film bir yerde bitiyor, salonu sessizce terk ediyoruz hepimiz; inat/ısrar edip de devamını çekebilen görülmedi.

Herkes sonunda göçüp gidiyor, bir avuç toprağa karışıyor... Bir avuç. Geriye; nasıl bir "insan" olduğunuz, sevilip sevilmediğiniz, insanlarda nasıl izler bıraktığınız, onlarla olan anılarınız; işte bunlar kalıyor.

Sanal zırvalara, internette olup bitenlere, bilgisayar ekranlarında görülenlere de bu kadar takılmayın; ederinden fazla anlam da yüklemeyin. Hayat dışarıda bir yerlerde akıp gidiyor ve bitiyor çünkü.

"İnsan", "iyi" bir insan olmayı da deneyin; farkı göreceksiniz. Herkes görecek.

21 Ağustos 2012 Salı

Güle güle Yusuf Abi...



Yusuf Abi'yi kaybettik. Ruhu huzur içinde olsun... 

Mutluluğumuzun şahidi, özleyeceğiz seni be abi.

19 Ağustos 2012 Pazar

Şeker rotası

Arkadaşlar biz gelmeden rotayı hazırlamış bile...
Fotoğraflar: Google Earth

Gönsüz

Akbük

Badembükü

Hamzabükü

Harip

İçmekıyısı

Karacagil

Kumbükü

Olcabük

Sessizbükü

17 Ağustos 2012 Cuma

Teşekkürname

Bu arada, gelen son bayram kartlarım masamda toplandı. Zaman ayırarak kartpostal yazıp gönderen herkese teşekkürler!


Sevgili Kağıt Faresi, kedili kartını çok beğendim. Masama koydum, gözümün içine bakıyor. Çook nefis bir kedi :) Güzel dileklerin için teşekkürler. Hepimize kedili ve sevgi dolu yıllar diliyorum.

Sevgili Biraz Şöyle Biraz Böyle, mahalle temalı güzel kartın için teşekkür ederim. Umarım hepimizin posta kutusu dolu olur. Hatırlanacağımız güzel bayramlar dileğiyle...

Etkinliğe bireysel olarak katılan sevgili Jardzy, kucaktaki tavşan çok sevimliymiş! "Kartlar çirkin" dedin, hiç de değil :) Hepimize huzurlu bayramlar. Zarf romantikmiş :)  Teşekkürler.

Sevgili Nesrin, el yapımı papatyalı kartın için teşekkürler. Sana da mutlu bayramlar!

Sevgili Buğday Tanesi, mumlu kart için teşekkür ederim, aman gülümsemeler eksik olmasın!

Mutlu bayramlaar :)

16 Ağustos 2012 Perşembe

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?

Hep bir yerlere, bir şeylere yetişme telaşındasınız değil mi?
Hiç vaktiniz yok, "Fast live", "Fast food", "Fast music", "Fast love"...
Dikte ettirilen "yükselen değerler", "in" ler, "out" lar...
Buna benzer bir odada, şanslıysanız gökyüzünü görebilen bir pencere ardında bitecek hepsi.
Dostluğu klavyelerinde, yaşamı monitörlerinde arayanlar, Size sesleniyorum!
Hangi tuş daha etkilidir ki sıcacık bir gülüşten ya da hangi program verebilir bir ağaç gölgesinde uyumanın keyfini?
Copy-paste yapabilir misiniz dalgaların sahille buluşmasını?
İçinizi ısıtan gün ışığını gönderebilir misiniz maille arkadaşlarınıza?
Sevgiyi tuşlarla mı yazarsınız?
Öpüşmek için hangi tuşlara basmak gerekir?
Ya da geri dönüşüm kutusunda saklanabilir mi kaybolan zaman?
Doğayı bilgisayarlarına döşeyenler, neden görmezsiniz bahçedeki akasyanın tomurcuklandığını?
Ve ıslak toprak kokusu var mıdır dosyalarınız arasında?
Koklamak, duymak, dokunmak, yok mu yaşam skalanızda?
Bilgi toplumu oldunuz da, duygu toplumu olmanıza megabaytlarınız mı yetmiyor?

Müşfik Kenter

İnce şeyler

"Ah, kimselerin vakti yok
Durup ince şeyleri anlamaya"

Gülten Akın

Çivili sanat

"Yaşamını ve sanatını New York'ta sürdüren Japon sanatçı Kumi Yamashita, gündelik yaşamımız içinde sıradan kabul edilebilecek iğne, çivi, iplik, harf blokları gibi materyalleri birer sanat aracına dönüştürüyor. Özellikle çiviler ve ipliklerle yaptığı tablolar muhteşem.

Glasgow School of Art'tan Master of Fine Arts diplomasını alan Yamashita'nın bazı işleri, New Mexico Tarih Müzesi, Seattle City Light, Microsoft, Boise Sanat Müzesi, Hamada Sanat Müzesi gibi kurum ve kuruluşların özel koleksiyonlarında yer alıyor."







 
Kaynak: Tasarımın Böylesi

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Müşfik Kenter...





Müşfik Kenter de ayrıldı dünyamızdan. Müthiş bir sesi vardı, çok severdim. O da sustu...
Huzurla uyusun.

Bir Surete Aşık Olma Hikayesi

“Sen dostlukların, aşkların kolay mı kurulduğunu, kolay mı sürdürüldüğünü sanıyorsun?
Resminle aramda ne kadar uzun zamanlar geçti.
İlk karşılaşmamızı dün gibi hatırlarım.
Birden bana iyilikle, sevgiyle bakan bir yüz gördüm.
Elbiselerim eskiydi, kirliydim, sakallarım uzamıştı. İnanamadım…
O insanca bakışı bir daha göremem diye bir daha resme bakmaktan korkuyordum.
İkinci kere zorlukla baktım resmine.
Gene iyilik, gene sevgi vardı gözlerinde.”

Boyacı Halil / Sevmek Zamanı

Are you ok?

Güzel afişler, sevdim. Kaynak.



Bu da güzel


Doğal banyo

İçinden kurtçuk karınca vb çıkmıyorsa, bence sakıncası yok. Naturel, orijinal, hoş...




14 Ağustos 2012 Salı

Sessiz ve derin akşamlar

Televizyonumuz bozuldu. İlk gün böyle bi karalar bağlamıştık ama şimdi hoşumuza gitmeye başladı durum. Daha fazla kitap okuyup muhabbet ediyor, yeni filmleri daha çok inceleme fırsatı buluyoruz.  Oh be.

Şu anda mesela Ang Lee'nin "Life of Pi" filminin trailer'ını izliyoruz, beğendik; izlemeye karar verdik. Ah film zamanı! Güz gibi gelir insana halbuki film izleme zamanı. Cık, zamanı yok. trailers.apple.com, cansın!

"Goats", sen de fena film değilsin bak, severiz keçileri. "Chicken with Plums" da hoş görünüyor. Müzikli filmler güzeldir. "Words" de adı yüzünden ilgimi çekti, valla Bradley Cooper yüzünden değil.



Evde bir sessizlik hasıl oldu televizyon susunca. Arada müzik filan. Şu plak çalarları da salona kurabilirsek nefis olacak hayat. Güzel oldu güzel. Herkese 1 kedi ve 1 laptop düştüğüne göre nema problema. Obi babada, Yoda anada; sonra hop ebeveynleri değiş tonton. 

Yazmayı ve fotoğraf çekmeyi özlediğimi fark ettim. Sokaklarda dolanmak ve ilgimi çeken her şeyi fotoğraflamak... Öğrencilik günlerindeki gibi, üniversite yıllarının aylaklığı başkaydı. Ve bir de defterler dolusu yazmak.

Blog filan genel bir yazma halindeyim evet ama, benim kastettiğim kalemle kağıtla olan münasebet. Güzel defterlere ve kalemlere hasta olduğumu bilen bilir. Kedili deri kalem kutumu da hiç ayırmam yanımdan. Ama galiba dolmakalemimin mor  mürekkebi bitti, yeni tüp almalı. Kıymetli kırmızı Lamy'im. Kendime doğumgünü hediyemdir kendisi. Moleskine ile kankadır.

Bu arada Neutrogena'nın el kremi kadar ayak kremi de başarılı. Norveçli balıkçıların eline ayağına sağlık.  (Ne alaka, bilmem? Ama sonuç, pamuk  pamuk...)

2020 Olimpiyatları İstanbul'da olursa

Logo alternatifleri hazır. Ama laleden bi türlü vazgeçememiş miyiz neyiz? Kaynak.

Logodan başka sorunlar var tabii: Altyapı, trafik vs... Peki logolardan hangisi güzel?







Moleskine çizimleri

Moleskine defterinden ziyade çizimler enfes. Moleskine'i de severim, ayrı. Kaynak.










İçine atma

13 Ağustos 2012 Pazartesi

Feel Good

Gorillaz eserine fişsiz The Editors müdahalesi.


Kurşunkalemden arta kalan

Kurşunkalem ya da kalemtıraş kullanan kaldı mı bilmiyorum ama bunlar güzelmiş.

Mutluluğun fotoğrafı

Böyle bir şeydir belki de?

Böyle bir gündemde, böyle açıklamalar yapılırken insan naif bir şeyler  görmek/hatırlamak istiyor. Bu da bir terapi yöntemidir belki.

Panoramik

Hah, sabah kahvesini akabinde akşamüstü limonatasını içeceğimiz bir yer buldum.

Çikolata

Ama günü Toblerone ile kurtarmaya çalışan biri için hiç hoş bir görüntü değil bu.

Neyse, güzel bir hafta olsun. Bayramdan önceki son hafta, ha gayret! (Ehm, tarifi de şurada.)

12 Ağustos 2012 Pazar

Can Baba

Bugün, Can Yücel'in ölüm yıldönümü. Ama baba şaire mezarında bile rahat vermediler. Biliyorsunuz, mezarındaki Mehmet Aksoy'un yaptığı heykeli "Şarap döktüler, dinimizce şöyledir böyledir" diye kırıp parçalamışlardı bazı vandallar. Dinimizde bunlar sevapmış gibi.

Buna çanak tutanlar da sakalını sıvazlayarak sevindi mi acaba? Adamın mezarını parçaladılar; bu mu dinimizde ölüye saygı, bu mu ebedi istirahatgaha reva görülen muamele? İnançlara hakarete cevabınız, o hakaretten beter çok affedersiniz. Sinirleniyorum sordukça, asabım bozuluyor.

Üstüne de "ilgili" yerlerden ne bir özür ne bir kınama... Huzur bulmak için vasiyet ettiği yere gömüldü, yine de rahat bırakmadılar koca çınarı.

Şairin eşi de sineye çeker gibi olmamak için yenisini yaptırmamış ama küskünlüğü nedeniyle bu sene ziyarete açmamış Datça'daki evi. Haksız mı? Bence değil. Konuyla ilgili bir yazıyı şuradan okuyabilirsiniz. Can Dündar ayrıntılarıyla yazmış.



Bense, sevdiğim bir şiirini kondurup gideceğim. Huzurla uyusun Can Baba.

Seninle Yaşlanmak İstiyorum

"Seneler geçsin, sen beni bil ben seni bileyim istiyorum.
Benim olduğun kadar dostlarının,
Dostlarının olduğun kadar benim ol istiyorum.
Nice sıkıntı ve zorluk yaşayıp anlatalım.
Yaşayalım ki,Öğrenelim hayatı ve destek çıkmayı.
Birbirimizin omuzlarında ağlamalıyız.
Sen çok dertlenip,içip arkadaşlarınla eve gelmelisin.
Paylaşmalı ve beraber sıkılmalıyız.
Öyle ki,yalnız sıkılmak sıkmalı bizi.
Yaşayalım ki,paramız olunca sevinelim.
Güzel günlerimizi,evimizde,bir şişe şarap ve pijamalarımızla kutlamalıyız.
Ya da bazen dostlarla ucuz biralar içerek….

Böylece yaşamalıyız işte.
Sonra çocuklarımız olmalı,Düşünsene senin ve benim olan bir canlı.
Geceleri ağladıkça sırasıyla susturmalıyız.
Sen arada mızıkçılık yapmalısın.
Ve ben söylenerek sıranı almalıyım.
Yorgun olduğum için yemek yapmamalıyım,
Söylenerek yumurta kırmalısın.

Hava soğukken birbirimize sıkıca sarılıp yatmalıyız.
Zaman su gibi akıp giderken,
Herşey yaşanmış bir hayatımız olmalı.
Herşeye rağmen hiç bıkmamalıyız birbirimizden.
Mutlu da olsa,kötü de olsa, yaşadığımız günler bizim
günlerimiz olmalı.

Saçlara düşünce ya da gidince aklar,
Çocukları güvence altına alıp gitmeli bu şehirden.
Kavgasız,her sabah cinayetle uyanılmayan,
Sessiz bir yere gitmeliyiz.
Geceleri balkonda denizi seyredip,
Sandalyelerimizde sallanmalıyız.
Eve gelip benden kahve istemelisin.
Çocuklar gelmeli ziyaretimize,
Geçmişteki hareketli günlerimizi anımsamalıyız.
Öyle sevmelisin ki beni,bu yazdıklarım korkutmamalı seni,
Tebessümler açtırmalı yüzünde.
Birgün bu hayatı bırakıp giderken,
Sadece mutluluk olmalı yüzümüzde
Birbirimiz sevmenin gururu olmalı her şeyde"

11 Ağustos 2012 Cumartesi

Yazmak

Steve McCurry, yazmakla ilintili dünyanın dört bir yanında çektiği fotoğraflarını yayınlamış blogunda.

Afganistan

Afganistan

Afganistan

Hindistan  
Srilanka  

Tayland