29 Haziran 2016 Çarşamba

Bilemedim ne yazayım...

Aslında yazacak halim yoktu. Kafam uğulduyor şu an. Bloga bakacak halim olsaydı önceden, eski sevgilisi tarafından bıçaklanıp boğazı kesilen ve hayatta kalmaya çalışan Tuba Korkmaz'ı yazacaktım. Sıra gelir belki bir gün. Ama şu an bir şey düşünemiyorum.



Yukarıdaki fotoğrafa bakıyorum. 2016'da bombalı saldırı olmayan ay yok. Yer isimleri değişiyor, terör lanetleniyor; sonra bir yenisi. Yine. Suruç, Ankara, Sultanahmet, Ankara, yine Ankara, Taksim, Bursa, Gaziantep, Vezneciler, Atatürk Havalimanı... Bir sonraki ne zaman, nerede? Biz bilmiyoruz. Ama bilenler var ve o günü iple çekiyorlar. 

Dün gece Atatürk Havalimanı'nda patlatılan bombalar, canlı bombalar tarafından kalaşnikofla taranan insanlarla ilgili haberleri okuyorum deli gibi. İçim sıkışıyor. Üzüntü, şok, tedirginlik, korku, öfke... 

Öfkenin bir kısmı da ofistekilere. Şu an deli bir goygoyla, patlamada olanları kahkahalarla anlatan, komiklik yapmak için birbiriyle yarışan, bayramda yurtdışına gidecek olup"Gidip de dönmemek var, ho ho!" , kalacak olup da "Belki sen bizi bulamazsın, ha ha!" diyenlerin ağzına kürekle vurmak istiyorum. "MANYAK MISINIZ? KOMİK OLAN NEDİR ULAN?" diye bağırmak istiyorum. Ama susuyorum. Yorgunum. Giden can sizinki değil nasılsa değil mi, vur patlasın çal oynasın...

Ofis ortamına uyumsuz biri olarak, iğrenç muhabbetlerini duymamak için kulaklığımı taktım müzik dinliyorum. Kaçacak yerim yok. Çok acayip bir yer oldu dünya, çok acayip insanlar olduk biz. İnsanlar ölmüş, bir sürü yaralı var; çocuklar kan içinde, insanların parçalanmış bedenlerinin fotoğrafları dolanıyor internette; bu neyin neşesi, neyin eğlencesi?! 

Bir yandan insanları böyle bir günde bedava taşıyacaklarına, adam başı 100 TL isteyip sadece yabancı turistleri alan taksiciler... Öbür yandan "Sosyal medyada olayla ilgili paylaşım yapmayın, yaralı-ölü sayısı vermeyin" diye mail atan müdürüm. Yaralı-ölü sayısı vermeyin, çünkü o sayılar manipüle edilip öyle servis edilecek basına. Bizim içimiz çürümüş.

Bir şey söyleyen, düşünen yerlerim ağrıyor. İnsanları anlamaktan vazgeçmeye çok yakınım bu ara. Böcekler gibi kabul ettim sanırım, onlarla birlikte yaşamak zorunda olduğum ve müdahale de edemediğim sevimsiz şeyler gibi. Yok edemiyorum, sadece zarar vermemeleri için uğraşıyorum.

Ne olduğunu anlamadıkları bir saldırıda hayatını kaybedenler içinse ne diyeceğimi bilemiyorum. Size 'şehit' denmesini anlayamıyorum. Savaşta değildiniz, işinizin başında olan görevliler ya da hasta ziyaretine/cenazeye/tatile/toplantıya/konferansa/sevgilisini ya da ailesini görmeye giden insanlardınız. Artık yoksunuz.