Güle güle babacığım... 26 Ocak 1946 - 20 Eylül 2013 |
"Sizin hiç babanız öldü mü?"
Hayatın, bu soruya bu kadar çabuk evet dedirteceğini düşünemezdim hiç... Babamı 10 gün önce yitirdik. Doğumgünümden 4 gün sonra. Daha 67 yaşında. Beyin kanamasından. Pıttadanak. Pıt, diye bırakıp gitti bizi. Hep öyle derdi, "Pıt diye gideyim ben, öyle senelerce yatmak filan çok fena be gülüm..."
Gidişinden 2 gün önce telefonla konuştuğum, 4 gün önce ise annemle birlikte yolladıkları doğumgünü çiçeğini masamda bulduğum babam, bizi bırakıp gitti... 10 gün yatağında, onun tarafında uyudum. Sanki 10 gündür başka bir gezegendeydim de, şimdi dünyaya inmek zorunda bırakıldım. Bu muymuş büyümek, böyle bir şey miymiş? 35 yaş, çok zalimmişsin!
Günlerdir sarhoş gibiyim... 20 Eylül sabahı beş buçukta abimden aldığım "Babam hastanede, durumu ciddi; gelebilirsen iyi olur kuzu" telefonu; sersem tavuk gibi evin içinde koşturup üstüme giyecek bir şey bulamamam, havaalanında eşimle çaresizce uçak bekleyişim, ağlayarak güvenlik kontrolünden geçişim ve İzmir'de daha eve varmadan takside birinden duyduğum "Cumartesi mi kalksaydı acaba cenaze, ikindi çok erken. Allah taksiratını affetsin. Aa, senin haberin yok muydu?!" cümlesiyle kopuş... NE?! CENAZE Mİ??! Meğer üzülmeyeyim diye kimse bana söylememiş...
Ben bütün yol boyunca "Dayan baba, gitme baba, bizi bırakma baba" derken, o çoktan almış başını gitmiş şarkıdaki gibi... Bana yazı yazmayı, kitap okumayı, doğayı, hayvanları sevdiren; mektup-kartpostal yazma alışkanlığını kazandıran, çenemin düşüklüğünü, tertip-düzen ve tatlı sevişimi çektiğim temiz kalpli, iyi yürekli babacığım; ışıklarla uyu... Ruhun huzur içinde olsun. O komik anılarınla, esprili laflarınla hatırlayacağız seni. Adına diktiğimiz fidanlarla yaşatacağız... Koca bir orman olacak o fidanlardan.
Babam, kucağında Obi ile... |
Babam, Obi, Yoda... |
Daha söyleyecek çok sözüm vardı sana, bıcır bıcır anlatacaktım küçükken olduğu gibi; daha çook sarılacaktım sımsıkı, kitaplığını kurcalayacaktım, gözün gibi koruduğun fotoğraflarına bakacaktık birlikte, bana eski günleri anlatacaktın, annemle tatlı tatlı takılacaktınız birbirinize, kıyamadığın arabanı teslim edip direksiyon dersi verecektin bana yine, tatlıları gizli gizli atacaktın ağzına, ağaçlarla çiçeklerin Latince isimlerini öğretmeye çalışacaktın, ben yine söylemeyi beceremeyecektim, Foça'da yüzecektik beraber, dede olacaktın bir gün, abimi evlendirecektin...
Neden bu kadar acele ettin? Her yere koşturarak giderdin, her şeyin acele acele idi. Oldu mu şimdi böyle? Senin geveze kızının sesi çıkmıyor, çıkamıyor günlerdir. Püfür püfür esen balkondan eve girmezdin, önün açık-aydınlık olsun diye panjurları bile kapatmazdın... "Şurda yaşayacak 50-60 senem kaldı yav" derdin, babannem gibi 90'u bulacaksın sandım ben hep. Sen hep orda olacaksın, akşam saat 11 oldu mu el sallayıp "Hadi bana müsaade" diyeceksin sandım hep... Bilemedim, düğünümde yan yana oturduğunuz İbrahim amcanın peşinden bu kadar tez gideceğini. 3.5 aycık aranız, buluştunuz mu oralarda? Kahkahalarınız karışıyor mu yine sohbetinize? Artık evinde olmasan da, hep yanımızdasın biliyorum. Görüyorsun, duyuyorsun bizi; hissedemesek de... Kocaman bir sızı bıraktın ardında, şaşkınlık; acı...
Babası sağ, hayatta olanlar; ona gidip kocaman sarılın benim için. Küsseniz barışın. Sonra hayıflanır, parktaki çınarlara sarılmak istersiniz. Annenize, abinize, kedilerinize, kocanıza sarılıp ağlarsınız...
Bana kattığın her şey için teşekkür ederim, seni üzdüğüm/kırdığım her an için özür dilerim.
İlkokul öğretmenim yollamış bunu, ben de sana yolluyorum:
"Bir baba gittiğinde;
Arkanı yasladığın duvar
Sabahları sıcak ekmek
Okul harçlığı, otobüs bileti
Ciğerinden bir parça gider
Gider de gider...
En sinirli anında bile,
Dudağının kenarında bir gülümseme
Bayramda öpülecek el
Çocuklarımızı sırtında taşıyan
O sevimli dede gider
Gider de gider...
Bir içten "oğlum, kızım" sözünün sahibi
İnatçı bir siyasetçi
Koca bir beden
Çocuk bir yürek
Anneyle yapılan lüzumsuz tartışmalar
Heyecanlı bir taraftar
Çalışkan bir "Adam" gider
Gider de gider...
Bir sarılmaya, bir çift söze bile
Fırsat vermez Azrail
Vakit geldiği zaman
Sadece baban değil
Atan gider
Canın gider
Kanın gider
Gider de gider...
Dolmaz boşluğu kısa zamanda
Hep bir ses ararsın, bir nefes
Bir anahtar tıkırtısı
Yanlış bir iş yapınca
Gözünün içine bakılmasını
Ama sadece beklersin
Çünkü;
Bir baba gittiğinde,
Sadece baban değil;
Bir dostun,
Bir arkadaşın,
Bir sırdaşın,
Bir öğretmenin,
Bir ustan,
Bir yanın gider...
Gider de gider!"