28 Nisan 2011 Perşembe

Kaybedenler Kulübü


Geçen akşam “Kaybedenler Kulübü”ne gittik. Ne zamandır sinema etmiyorduk “Yav koltukta yayılıp DVD izlemek varken” diyerekten. Ama hep derim, yine diyeyim: Sinemanın keyfi başka yahuu!

Filmi Rexx’te izlemek daha bir tat kattı mevzuya, çünkü Kaybedenler Kulübü demek Kadıköy demek, Barlar Sokağı, Trip vs demek. Hele Mete’nin köşedeki plakçı dükkanı Vintage’ın, sonra yalnızlar partilerinin mekanı Trip’in önünden geçince film gibi gelmedi pek. AVM sinemalarına gıcık olduğumu fark ettim bir kez daha.  Bir uğultu, bir manasız kalabalık...

Ezcümle, film hoşuma gitti. Kaan’ı oynayan Nejat, Mete’yi susan Yiğit, koltuğa yapışan Rıza gayet iyi iş çıkarmış. Taklidi orijinalinden iyi denir ya, aynen öyle. Mete'nin annesiyle muhabbeti pek hoş. Kitaplar, plaklar gırla...

Programı dinlediğim günlerde, bazen geyikleri hakkaten bayardı. Saatlerce “Aaabi, off” vs vs. E sesleri de Nejat’la Yiğit kadar etkileyici olmadığından… Çoğu kimsenin gıcık olduğu adamlardı. Herkes sevmek zorunda değil elbet. E ama güzel lafları da yok değildi hani, harcamayalım şimdi hemen kendilerini. Sadece kaybeden geyiği yapıp her akşam çift tarifeden kız götürmeleri enteresan olsa da. Film sırasında yan koltuktaki sevgiliden aydınlatma notları geldi, güzel oldu. "O adam böyle değildi", "Dolmuşçu abiyi unutmuşlar" vs vs...

Evdeki belgesel delisi, koltuk koalası elaman da (Murat)  gayet nefis olmuş, üst konuşma balonlarıyla “çevrilen” kıvırcık abi de. Filmde radyodaki espriler/replikler de vardı elbet. Üsttekiler filmden, sonuncusu maziden. Dondurma istettiniz zati canımı.

- Üff, eski sevgilimi hatırladım ya
* Hangisini?
- Ya, işte onu hatırlayamadım...


- Nasılsın?
* Standart, iyidir işte
- Allah standarttan ayırmasın

"Ölümün olduğu bir yerde hiçbir şey ciddi olamaz..."

"İnsanın yeryüzünde kendisine en uzak olduğu nokta, kendi sırtıdır aslında"

- Çikolata?
* Sanmıyorum.
- Bırakiim mi?
* Evet.
- Sanmıyorum.

Filmde bir tek Ahu ablaya ısınamadım. Yani… bi şey olmuş, olmamış. Arhanlardan beri aynı yüz ifadesi yahu! Nasıl pizza üzerine mayonez olmazsa koala Murat, Nejat üstü Ahu da olmamış. Zeynep karakteri zaten ayrı bi gıcık, radyo programı ve yayınevini ilk duyduğunda “Aaa, ne güzel işler yapıyosuuuun” demeler, iş ciddiye biner gibi olunca “Kendini sağlama alacak bir iş bulsana!” E abi iyi etti orda hadi len, işine gelirse demekle.  

Motor, radyo, yayınevi… Hepsi kulağa gayet artistik, bohem geliyor; lakin kitaplar satmıyor, programı dinleyen yok gibiyken var aslında. Ama çat diye bitiyor işte. Neden? Çünkü popülerliğe doğru yürüyen iş “E az küfredin, içmeyin” vs derken özünden, eğlencesinden "Kafamıza göre muhabbet ediyoruz"dan kopuyor. Hadi eyvallah.

Müziklere ayrıca hasta oldum. Gülce Duru, Can Gox pek güzel yazıp söylemiş. Nefis. Tek itirazım, film müzikleri albümüne “Süleymaniye”yi aldınız da, “Sigaramın Dumanı”nı niye almadınız? Oldu mu şimdi? Olmadı.


Trip'teki parti sahnesindeki nefis şarkı, "Sigaramın Dumanı". Asu Maralman söylemiş.

Ve bu da yine Gülce Duru ve Can Gox'tan "My Woman"

Dinleyin bakalım...

3 yorum:

  1. Ne güzel filmdi.gerçekten dediğin gibi taklitler aslını aratmamış daha da iyi yansıtılmış..
    Haftalar oldu izleyeli hala aklımın bir yerlerinden gün içinde fırlıyor.özellikle müzikleri.müzikler bir başkaydı bee.

    YanıtlaSil
  2. müzikleri sürekli dinliyoruz; ofiste, arabada... dvd'si de alınmalı, arada hatırlanmalı.

    YanıtlaSil
  3. sinemada izlemek yetmez, dvd'sini de alıp kenara koymalı...

    YanıtlaSil