Bazı pazar günleri, masa ve kamp sandalyelerini alıp sahilde kahvaltı yapmak hoşumuza gidiyor. Bu pazar da öyle yaptık; nevaleler evde hazırlandı, gazeteler alındı; 5 dakika sonra Suadiye sahilde bir ağaç altındayız. Gölgenin serinliği, tepemizde ağaç, önümüzde deniz; karşımızda adalar... Şukela!
Kahvaltı ve çay faslı bittikten sonra gazetelere daldık. Güzel de bir müzik çalıyordu usul usul, mis. Masa altından çimlere ayak basıp bünyeyi topraklama... Birkaç saat böyle geçti.
Derken 2-3 ağaç ötemize birkaç karayağız ve de üstsüz adam geldi, uzun şortlarıyla. Piknik malzemesi filan çıkardılar. Denize girecekler zannettik önce.
Sıcaktan bunalmışlardır dedik. Ancak beş dakika sonra manzara şuydu; abiler alt alta üst üste, harala gürele güreşiyorlar!
Nasıl bir eğlenmek, coşmak anlatamam... "Ahı ahı, la la!" sesleriyle çocuklar gibiler, ama kalıp itibariyle adamlar at kadar.
İstanbul bayram tatilinde boşalmıştı güya, ama nöbetçi güreşçiler şehri bırakmamış... Memlekette biraz çayır-çimen görünce genel refleks, ya AVM yapmak ya da üstünde güreşmek şeklinde tezahür ediyor. Bir dahaki sefere daha sakin bir ağaç altı bulmak lazım, onu anladım ben.
Ay koptum ya, komedi resmen.. Biz de sevdicekle böyle romantik piknikleri pek severiz. Bir an sizin yerinize koydum bizi ve türk olmayan sevdiceğe bu durumu nasıl anlatabileceğimi, güreşen buzağıları nasıl açıklayabileceğimi düşündüm.. Bulamadım yahu cevabını hahahaha
YanıtlaSilÇok acayipti Ceren :) Afallıyorsun önce, hemen peşinden sinirleniyorsun. İnsan yanlış gördüğünü filan düşünüyor, ayı kadar adamlar tepişiyor çimende; olacak iş değil! Toplandık hemen, eve kaçtık! Yok yok, açıklayamazsın. Anlaması mümkün değil :))
Sil:D
YanıtlaSilof yani :)
Sil