29 Şubat 2012 Çarşamba
Kurbağalar candır
Google demiş... Severiz kurbağaları.
Google'ın demesinin sebeb-i hikmeti, bugün Gioachino Rossini'nin 220. doğum günü olması. Rossini, 29 Şubat 1792'de İtalya'da doğmuş, 13 Kasım 1868'de Fransa'da hayatını kaybetmiş İtalyan opera bestecisi. Mösyö Kreşendo takma adı ile anılırmış. Gerisi için bi zahmet wikipedia.
27 Şubat 2012 Pazartesi
26 Şubat 2012 Pazar
Erkan amca...
Bugün sevimsiz bir gündü. Pek güzel başlamadı, devamında da kötü haber geldi... Sabah, baş ağrısıyla uyandım. Evde mi dışarıda mı kahvaltı etsek derken, telefon çaldı. Çocukluğumda komşumuz, sonradan aile dostumuz olan Erkan amcanın kanserden öldüğünü öğrendim annemden. Annemle babam Bursa'ya cenazeye gidiyorlardı. Telefon elimde, ağlamaya başladım. Kanser olduğunu biliyordum, ama uzun yıllardır haberleşmemiştik; arayamadım bir türlü. Ne büyük eşşeklik!
Neden arayamadım ki? Bir şeyleri sürekli ama sürekli ertelemenin ne kadar boktan bir şey olduğunu fark ettim bir kez daha. Cenazeye yetişemezdim, haberi 12'de aldım ve 2 saat içinde Bursa'daki cenazeye yetişmem mümkün değildi. Öte yandan o hastanedeyken hatırını soramamış, sesini duyamamış olmak; daha çok içimi acıttı. Son günlerde çok ızdırabı varmış, "Yatağımı, evimi özledim" demiş, durumu son safhada olduğu için de doktor "Sonuçların artık iyi, burada kalmana gerek yok; eve çıkabilirsin" diyerek evine göndermiş. Gidişat belliymiş yani...
Yapacağımız işleri ertelemek hiç mühim değil; ama birilerini aramayı, görmeyi ertelemenin, "Sonra ararım, şimdi saat geç oldu" filan demenin geri dönüşü yok. Siz kendinizce plan program yaparken, insanlar göçüp gidiveriyor. Onu sevdiğinizi, unutmadığınızı ve onu merak ettiğinizi söylemek için bir daha da asla fırsatınız olmuyor. Böyle içinize taş gibi oturuyor.
Afyon'dan, ben ilkokul 4'teyken alt komşumuzdu Erkan amcalar. Sonra Antalya'ya taşındılar. Bir yaz tatilini birlikte geçirdik. Tonton hali geldi gözümün önüne. Dumlupınar'a pikniğe gittiğimizde sıcaktan terleyen kel kafasını kurulayışı, esprileri, tombul gövdesiyle ormandaki yürüyüşlerde hep en arkada kalışı, of puf ederek gelişi...
Tek çocukları vardı, kızları. Ve kızlarıyla da küstü Erkan amca. Daha doğrusu kızları onlarla görüşmüyordu. Hastanedeyken konuşamadığım için ben bu kadar üzülürken; Pendik Marina'da rastlayınca "Annenle baban nasıl?" soruma "Bir şey olsa duyardık ya" diye gülen kızı neler hissediyor şu an, bilemiyorum. Onun haline de üzüldüm. Vicdan azabı çok fena bir şey, çok... Geri dönüşü olmayan korkunç bir pişmanlık...
25 Şubat 2012 Cumartesi
Kocaya çiçek ve GQ almak
Bu akşam rolleri değişmiş bir halimiz var evde. Bey falafel yapmış, ben de ona okuldan gelirken çiçek aldım :) Ben falafele bayıldım, o da nergisle sümbülü sevdi. Evla. Zira nergis ve sümbülü pek severim, eve girmesi için de her türlü şeyi bahane ederim. Misal bu seferki bahanelerimden biri, Bilgi Üniversitesi'ndeki programı tamamlayıp sertifika almamdı; daha önemlisi ise kaç gündür hasta yatan, ıhlamurla tavuksuyu çorbasından bıkan beyi mutlu etmekti.
Cam önü çiçeği |
Sehpa üstü çiçeği |
Beye (aslında kendime de) diğer bir kıyak olarak da GQ dergisi aldım bugün. Mirgün Cabas ve ekibinin nasıl bir iş çıkardığını merak ediyordum doğrusu. Eh, erkek dergisi olunca haliyle iç gıcıklayıcı, taş ablalar da mevcut içinde. Tanıtılan birçok lüks ürün de para saçanlar için ama, olur o kadar. Yazıların çoğunu okudum yolda, genel olarak beğendim. Başlıklar esprili, yazılar akıcı, tasarım güzel. İçerik yoğun, derginin içini epeyce doldurmuşlar. Üstelik Vogue kadar da ansiklopedik tuğla boyutunda değil.
İç kapakta ise "Bazı erkekler bildiğini okur" demişler. Ne bazısı, ne bazısı :)
İç kapakta ise "Bazı erkekler bildiğini okur" demişler. Ne bazısı, ne bazısı :)
Deniz Özturhan'ın yazısıyla Serkan Seymen'in "Baba" serisinin öyküsünü pek keyifle okudum. Deniz'in yazısını okurken sesli gülmüş bile olabilirim. Tolga Tanış'ın New York Times haberi ve Mert Fırat'ın kaleme aldığı yazı da güzeldi.
GQ ekibinde Kaan Sezyum ve Kanat Atkaya da var. Genel olarak hoş bir dergi olmuş, herkesin ellerine sağlık. Umarım devamı gelir, yarı yolda kalmaz. Doğuş Yayın Grubu'nun hanesine bir artı.
GQ ekibinde Kaan Sezyum ve Kanat Atkaya da var. Genel olarak hoş bir dergi olmuş, herkesin ellerine sağlık. Umarım devamı gelir, yarı yolda kalmaz. Doğuş Yayın Grubu'nun hanesine bir artı.
24 Şubat 2012 Cuma
Bahar kuzusu
Hava durumu muallak, Metis'in ajandasına göre 19'unda ilk cemre havaya düşmüş, 26'sında suya düşecek ikincisi de yolda. Üçüncüsü? 5 Mart'ta toprağa... Lakin hastalık gırla. Kuzulardan biri ağır faranjit oldu, günlerdir hasta yatıyor; hemşire olan ikincisi de postu sermek üzere... Öf, bahar gelsin.
23 Şubat 2012 Perşembe
21 Şubat 2012 Salı
20 Şubat 2012 Pazartesi
Shafak Translate
Elif Şafak'la ilgili duygularım da karışık. Yani bir türlü sevemedim bu zorlama, "Ah ben, ah yaratım sancılarım" hallerini, kendini yüceltmeleri... Evet, yazmak ve yazdıklarını bastırmak iddialı bir meydan okuma, bir şişkin ego hali ama fazlası da hoş değil. Doğum mu yaptın, hemen bir annelik depresyonu patlat vs vs.
Pazarlama stratejisi üzerine fazla düşünen ve mütevazılıktan uzak haller, bazı yazarların samimiyetsizliği; beni kendilerinden soğutuyor. Yani çok satması için adını "Aşk" koyduğunuz bir kitabı pembe basmak, kapağına kalp koymak, sonra erkekler pembe okuyamıyormuş diye ek baskıyı gri kapaklı yapmak filan... Ya da son romanının kapağına, erkek kıyafeti içindeki kendi fotoğrafını koymak...Tuhaf değil mi? Tuhaf. Gerekli mi? Değil. Edebiyatın önüne geçiyor mu tüm bunlar? Bence geçiyor.
Yemeğin lezzetine güvenilmediğinde, ele geçen sosun/baharatın içine boca edilmesi gibi bir örtme hali sanki. Ahmet Hamdi Tanpınar ya da Sevgi Soysal böyle şeylere gerek duymuş mu? Hayır. Ama olsun, show must go on.
Yemeğin lezzetine güvenilmediğinde, ele geçen sosun/baharatın içine boca edilmesi gibi bir örtme hali sanki. Ahmet Hamdi Tanpınar ya da Sevgi Soysal böyle şeylere gerek duymuş mu? Hayır. Ama olsun, show must go on.
Ah, evet herkes kendisini çok seviyor, kitapları yok satıyor biliyorum. Allah bilir ben de bunları kıskançlıktan yazıyorumdur, evet evet... Sen, elinde utandığın için kapağını kapladığın "Aşk" kitabını tutan, görüyorum seni de.
Eskiden Boğaziçili olmak, anne-baba ayrılınca güçlü ve de akademisyen anneyle büyüme halleri; daha feminist, kendi ayakları üzerinde duran, özgür ruhlu bir kadın imajı çiziyordu. Ama Eyüp Can'la evlilliklerinden sonra başka bir hale büründü sanki Elif Şafak. Muhafazakar vaziyetlere giriş yaparken, gizemli duruşu koruma hali devam ediyor. Güzel yazar etiketi ise daimi. Kocasıyla ve çocuklarıyla olan mükemmel ilişkisi, ah! Kocasından da zerre haz etmem, bence kendisi Radikal'in başına geçebilecek en son kişi(ydi).
Ne diyorduk? Hah, bir de her yeni kitap zamanı Ayşe Kulin misali Ayşe Arman'a röportaj vermek de bir Elif Şafak klasiği, olmazsa olmazı. PR'ın top noktası ne de olsa AA. Popülerliğin olmazsa olmazı. Kendisinin Seda Sayan'ın programına konuk olduğunu duydum, işte bu bombaymış. Kitaplarından bazı bölümleri bir araya getiren "Kağıt Helva" ise bende yeme isteği uyandırdı, okuma değil.
Arizona Üniversitesi'nde ders veren Şafak'ın, İngilizce yazdığı romanı da tartışma konusu olmuştu. İngilizce yazarak da kendini ifade edebildiğini düşünüyordu. Hatta İngilizce rüya görünc "Bu iş tamam" demişti. Ah edebiyat; tartışmasız, kuru kuru hiç çekilmiyorsun!
***
Yeni kitabınızı İngilizce yazmanızın sebepleri içerisinde, yurtdışında da Türkiye’deki kadar tanınmak istemek var mıdır acaba?
Yeni kitabımı İngilizce yazmamın birincil sebebi, hikayenin kafamda, zihnimde ve kimyamda İngilizce şekillenmiş olması. Ne zaman ki İngilizce rüya görmeye başladım, İngilizce yazmaya başladım. Tıpkı çocukluğumda İspanya’da yaşarken İspanyolca yazdığım gibi. Dil içinizde yaşıyorsa, o dilde yazabilirsiniz. Yoksa, “Hadi şimdi de İngilizce yazayım” diye yazamazsınız.
***
Bir internet sitesi de çiftdillilik konusunda iddialı olan yazarın Twitter İngilizcesini mercek altına almış. Şafak'In çevirisini değerlendirip notlar vermiş. Bu arada çeviri dersi veren bir arkadaşım, kendisinin İngilizcesi konusunda pek de hoş olmayan şeyler söyledi; neyse o konuya girmeyip siteyi anlatmakla yetineyim. Otur, sıfır!
19 Şubat 2012 Pazar
Canımız sokakta!
Sokakta tacize uğrama tehlikesi büyük şehirlerde, tenha sokaklarda ya da herkesin gözü önünde her zaman yaşanması muhtemel bir tehlike. İnsanların birbirine duyarsızlaştığı, "Aman bana ne; başımı belaya sokmayayım şimdi" dediği göz önüne alınırsa, görmezden gelinen bir tehlike.
Gece geç saatlerde dışarıdaysanız ve bir kadınsanız eğer, bazılarına göre bu tehlikeleri "hak ediyorsunuzdur" da zaten. Ama canınızı sokakta bulmadığınıza göre, orada yitirmek istemediğiniz için de buna dur demek için bir şeyler yapmak mümkün.
Gece geç saatlerde dışarıdaysanız ve bir kadınsanız eğer, bazılarına göre bu tehlikeleri "hak ediyorsunuzdur" da zaten. Ama canınızı sokakta bulmadığınıza göre, orada yitirmek istemediğiniz için de buna dur demek için bir şeyler yapmak mümkün.
Sokakta tacize uğrayabilir ya da tacize uğrayan birinin yaşadıklarına şahit olabilirsiniz. Kendinizi çaresiz hissedebilirisiniz. Tanıdığım birinin de kurucuları arasında bulunduğu bir internet sitesi, (şimdilik İstanbul'da) tacize uğrayanların ne yapması gerektiği hakkında bilgiler içeriyor. Amaçları sokak tacizine son vermek. Her şeyden önce önemli olan, taciz kurbanının bundan utanmaması ve kendisine bunu yapanları deşifre etmekten çekinmemesi.
Site, sokakta tacize uğrayan ve ilk başta afallayıp ne yapacağını bilemeyenlere yardımı dokunacağı düşünülerek kurulmuş. Sokak tacizinden korunmak için neler yapılması gerektiği gibi bilgilere yer verilmiş, yaşayanlar hikayelerini anlatmış. Akılda bulundurulması gereken tavsiyeler yer alıyor.
Sitede bir harita da var. Tacize uğradığınız/uğrayana tanıklık ettiğiniz bölgeleri işaretlemek üzere konulmuş. Sloganları: "Sokak tacizine son verecek gücün var!"
Adresleri için bir tık.
Sitenin amacını siteden kısaca alıntılayalım:
Canımız Sokakta: Hollaback! İstanbul’a hoşgeldiniz!
Bizim için önem taşıyan iki kabulümüz var:
1- Yaşına, cinsiyetine, cinsel yönelimlerine veya giyim kuşamına bakılmaksızın her kişinin korkmadan, fiziksel ve sözlü de dahil olmak üzere herhangi bir şekilde tacize uğramadan sokaklarda yürüme özgürlüğüne sahiptir ve bu, temel bir insanlık hakkıdır.
İnsanlar eşya değildir.
Sokak tacizi, insanlara, bilhassa da kadınlara “Eşya muamelesi yapmak” demektir.
2- Süregelen sokak tacizi olaylarına son vermek mümkündür. Günümüz mobil teknolojilerinin sağladığı erişilebilirlik, herkesin taciz anını, olay sırasında çektikleri fotoğrafları ve hatta videoları paylaşmasına imkan vermektedir.
Bu imkanın sağladığı koşullar, taciz mağdurları ve karşıtlarının, -erkek ve kadın fark etmeksizin- önayak olmasıyla, kitle kaynaklı bir değişime imkan tanıyabilir.
Verdiğimiz mesajlarla sessizliği kırabilir ve tacizin kabul edilemez bir davranış olduğu fikrini yayabiliriz.***
Yabancı ülkelerde sokak tacizinden korunmanın yolları
Kadınların yurtdışında ya da yabancı şehirlerde gezerken sokak taciziyle karşılaşma ihtimallerinin daha yüksek olduğu acı bir gerçek. Bilindik olmayan bir ortamın kültürü ve neye göre davranılması gerektiğinin bilinmiyor olması bu durumu seyahat eden kadınlar için tehlikeli kılıyor. Bu konumda erkeklerin sosyal normların dışında kaldığına kanaat getirdikleri kadınları açık hedef olarak görmeleri gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu makaledeki çoğu taktik yurtdışında vakit geçirmiş kadınlardan ve feminizm aktivistlerinden geliyor, mesela Canımız Sokakta kurucusu Kacie Lynn Kocher da bunların arasında. Bu taktikler aynı zamanda erkeklerin bile işine yarayabilir.
Yerel kültür hakkında bilgi edinin
Ziyaret ettiğiniz kültür hakkında bilgi edinmek buralarda uygunsuz karşılanabilecek şeylerden kaçınmanız konusunda yardımcı olabilir. Kadınların istediği şeyleri giyebilmesi gerektiği bir gerçek, ancak bir ülkede alışılmış olandan daha açık kıyafetler giyilirse tacize uğrama ihtimali daha yüksek, ve ne yazık ki bu göz önünde bulundurulması gereken bir faktör. Ne kadar bu tarz baskılara karşı olursanız olun, kişisel güvenliğiniz sözkonusu olduğunda gerçekçi davranmak gerekiyor.
Bir arkadaşınızla seyahat edin
Taciz olasılığını azaltmanın en basit yollarından biri de bir arkadaşınızla beraber gezmek. Potansiyel tacizciler yalnız olmayan kadınları taciz etmemeyi seçebbiliyor, özellikle de yanlarındaki insan erkek ise. Bu dinsel açıdan tutucu olan ülkelerde çok sık yaşanan bir durum.
Kendinizden yaşça büyük kadınlar ile arkadaş olun
Eğer halka açık bir yerde tacize uğradıysanız, durdurmaya çalışmak ve tacizciyi ayıplamak güzel bir strateji olabilir. Bunu yapmanın bir yolu da sizden yaşça büyük olan bir kadının desteğini istemek. Mesela eğer bir otobüsteyseniz ve tacize uğruyorsanız, sizden yaşlı bir kadının yanına oturmaya çalışın. Pek çok yerde anne figürü saygı duyulan bir figürdür, ve bir erkeğin yabancı bir kadını taciz etmesi utanç verici bir durumdur.
Ciddi görünün
Bu can sıkıcı bir öğüt olabilir, özellikle de seyahat etmekteki amacınız yerel insanlarla arkadaş canlısı olmak istiyorsanız. Ciddi görünmek tacizden korunmak için çok güçlü bir bariyer olabilir. Kadın-erkek göz göze gelinmesinin ya da kadının gülmesinin flört olarak algılandığı yerlerde ciddi bir surat ifadesi takınmak yanlış anlaşılma ihtimalini ortadan kaldıracaktır.
Kulaklık takın
Sokak tacizcileri genelde kadınların dikkatini çekmeye çalışır, laflar atar. Kulaklık takarak bu tarz şeyleri engelleyebilirsiniz. Eğer dikkatinizi size sokakta laf atan birine verirseniz eline çok büyük bir koz vermiş olursunuz, ve devam etme ihtimali çok yüksek olur. Ancak yüksek sesle müzik dinlemekten kaçınmak daha mantıklı olacaktır, çünkü bu şekilde yaklaşmakta olan tehlikelerin farkına varmayabilirsiniz.
Halka açık olmayan yerlere sığının
Tacizci sizi takip ediyorsa yakınlarda bir yere girmek mantıklı olabilir, mesela bir otel ya da internet kafe. Eğer tehlikeli davranışlar sergiliyorsa polisi bile çağırtabilirsiniz. Ya da gidene kadar içerde bekleyebilirsiniz.
18 Şubat 2012 Cumartesi
Asit kurbanı kadınlar
Dünya Kadınlar Günü yaklaşıyor, "Kadınlar çiçektir böcektir, hadi pırlanta alın onlara" mavalları başlamadan yazmak istedim bunları.
Kadınlara karşı işlenen şiddet suçlarına karşı doğru düzgün bir şey yapılmazken, töre cinayetleri, nefret suçları almış yürümüşken, çatır çatır vurulup öldürülürken kadınlar; 8 Mart'ta dağıtılan karanfillerin yapmacıklığı neyi çözer bilmiyorum.
Kadına şiddet konusunda birçok şey duyuyor, okuyoruz. Ancak Banu Tuna'nın bugün Hürriyet'in
Cumartesi ekindeki yazısını okuyunca dehşete kapıldım. Evet, keyifle gazete okurken böyle şeyler okumak insanı irkiltiyor, irkiltmeli de...
Bu nasıl bir vahşet, bunu yapanlar insan mı; anlamakta zorlanıyorum. Hani Bergen diye bir şarkıcı vardı hatırladınız mı? Acıların kadını.Sağ gözünü eski sevgilisinin kezzap fırlatması yüzünden kaybetmişti. Hep o gözünü saçıyla kapatarak poz verirdi. Öldü gitti kadıncağız sonra. İşte Pakistan'da binlerce var Bergen'den...
Haberdeki fotoğrafları internetten buldum. Biz bakmaya dayanamazken, bu kadınlar nasıl bir acı yaşıyor kim bilir...
Zekiye’nin yüzünü kurtarmak
Bizim dikkatimiz The Artist, George Clooney, Demir Leydi ya da Michelle Williams’da. Ama Oscar’ın sessiz sedasız bir talibi daha var: Kısa belgesel dalında yarışan ‘Saving Face - Bir Yüzü Kurtarmak’. Pakistan’da her yıl asit saldırısına uğrayan, çoğunluğu kadın ve çocuk 150 kişiden Zekiye’nin ve yüzünün yeniden yapılışının hikayesi
Eylül 1997’de, sabaha karşı daha 8 yaşındaki kızı Kauser’le uykudayken evleri basıldı. Saldırganlar ona ve kızına asit attı. Haleema’nın yüzü ve kolları, kızının kulağı tamamen yandı. Saldırganlar yakalanamadı.
Manzoor Attiqa 22 yaşında bir genç kadındı. Kocası Maqsood Ahmad ile 2 yaşında bir kızları vardı. Kocasının ailesi evliliğinin başından beri şiddet uyguluyordu. Zalimlikleri 26 Nisan 2006’da zirveye ulaştı. Kayınvalidesi, görümcesi ve kayınbiraderi üzerine asit attı. Sonra da bir odaya kitlediler.
Hastaneye götürdüklerinde akşam olmuş, asit derisini ve kemiklerini eritmişti. Kocasının ailesinden kimse ceza almadı.
SALDIRGANLA EVLENDİ
Shamim, üç çocuklu bir duldu. Evlenme teklifini reddettiği bir adamın saldırısına uğradı. 18 Eylül 1993’te, yanında 8 aylık kızıyla uyurken, adam bir arkadaşıyla evine girip üstüne asit döktü. Kızı da kendisi de fena şekilde yandı. Mahalle baskısı yüzünden kendisini sakat bırakan adamla evlenmek zorunda kaldı.
Asit, kadına karşı şiddetin yaygın kullanılan silahlarından. Bizde asit yerine kezzap denir. Daha birkaç ay önce Diyarbakır’da, kocasından boşanmak isteyip evi terk eden Rojda’nın yüzüne kezzap atılmıştı. Pakistan’da yılda 150 kişi asit saldırısına uğruyor. Gerçeğin bunun çok çok üstünde olduğu tahmin ediliyor. Öyle ki, bu konuda hizmet veren sivil toplum örgütleri var. Saldırganlar genellikle reddedilen erkekler ya da aile içi şiddet uygulayan kocalar.
Mohammed Jawad, Pakistan asıllı İngiliz bir plastik cerrah. İngiltere’de pek meşhur çünkü Katie Piper’ın yüzünü düzelten o. Piper’ın hikayesini geçen sene yazmıştım. O da silah olarak asiti seçen bir sevgilinin kurbanıydı. Hayal ettiği televizyon kariyerinde hızla yükselmişti ama umduğu gibi güzelliğiyle değil trajedisiyle. Hayatı belgesel oldu. ‘Katie: Benim Güzel Yüzüm’ tam 3.3 milyon kişi tarafından izlendi. Sonra da ‘Katie: Benim Güzel Arkadaşlarım, isimli bir TV programı yapmaya başladı. Bir vakıf kurdu, hikayesini anlattığı kitabı çok sattı.
İLK KEZ CEZA ALAN ADAM
Katie’ye sayısız ameliyat yapan doktor Jawad’ın dört yıl önceye kadar asit kurbanlarıyla tecrübesi yoktu. Doğup büyüdüğü Pakistan’da olup bitenlerden de habersizdi. Ta ki, Londra’nın merkezindeki prestijli kliniğinde çalışırken içeri Piper girene kadar. Tüm eğitimine rağmen şok oldu. Anavatanında kadınların sistematik asitli saldırılarda sakat kaldığını öğrenince, her üç ayda bir gitmeye başladı. Bağımsız kliniklerle çalışıyor, hayat kurtaran ameliyatlar yapıyor. 39 yaşındaki Zakia (Zekiye) da o kadınlardan, hatta ilki. O da boşanmak istediği kocasının saldırısına uğramış.
Oscar yarışındaki belgesel Saving Face, Zakia ile Rukhsana’nın (25) iyileşme sürecini ve saldırganları adalet önüne çıkarma mücadelesini anlatıyor. Zakia’nin kocası ilk kez ceza alan kişi; iki kez ömür boyu hapse mahkum edildi. Rukhsana’ya saldıran da kocası ve ailesi. Önce asit atmışlar, sonra da gaz döküp ateşe vermişler. Çocuklarına tek başına bakacak durumda olmadığı için hala onlarla yaşıyor. Elbette kimse ceza almamış.
Daniel Junge ile Sharmeen Obaid-Chinoy’un çektiği belgeseli buralarda izleme şansımız olur mu bilmiyorum. Dünyanın hiç de uzak olmayan bir yerinde yaşananları bilin istedim.
Traum raum*
*Rüya oda
Hazırlıktaydı galiba, Almanca dersinde hayalimizdeki odayı çizmemiz istenmişti. Hamaklı, evcil hayvanlı, yeşillikler ve oyuncaklarla dolu bir oda çizmeye çalışmıştım. Alttaki de böyle bir odanın parçası gibi.
Hazırlıktaydı galiba, Almanca dersinde hayalimizdeki odayı çizmemiz istenmişti. Hamaklı, evcil hayvanlı, yeşillikler ve oyuncaklarla dolu bir oda çizmeye çalışmıştım. Alttaki de böyle bir odanın parçası gibi.
17 Şubat 2012 Cuma
Dünya Kediler Günü
Bugün Dünya Kediler Günü'ymüş. Kesin Whiskas'ın filan işidir ama, oğlanlara ekstra bi güzellik yaparız artık akşam.
16 Şubat 2012 Perşembe
15 Şubat 2012 Çarşamba
14 Şubat 2012 Salı
13 Şubat 2012 Pazartesi
Siyah beyaz güzeldir
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)