Bugün sevimsiz bir gündü. Pek güzel başlamadı, devamında da kötü haber geldi... Sabah, baş ağrısıyla uyandım. Evde mi dışarıda mı kahvaltı etsek derken, telefon çaldı. Çocukluğumda komşumuz, sonradan aile dostumuz olan Erkan amcanın kanserden öldüğünü öğrendim annemden. Annemle babam Bursa'ya cenazeye gidiyorlardı. Telefon elimde, ağlamaya başladım. Kanser olduğunu biliyordum, ama uzun yıllardır haberleşmemiştik; arayamadım bir türlü. Ne büyük eşşeklik!
Neden arayamadım ki? Bir şeyleri sürekli ama sürekli ertelemenin ne kadar boktan bir şey olduğunu fark ettim bir kez daha. Cenazeye yetişemezdim, haberi 12'de aldım ve 2 saat içinde Bursa'daki cenazeye yetişmem mümkün değildi. Öte yandan o hastanedeyken hatırını soramamış, sesini duyamamış olmak; daha çok içimi acıttı. Son günlerde çok ızdırabı varmış, "Yatağımı, evimi özledim" demiş, durumu son safhada olduğu için de doktor "Sonuçların artık iyi, burada kalmana gerek yok; eve çıkabilirsin" diyerek evine göndermiş. Gidişat belliymiş yani...
Yapacağımız işleri ertelemek hiç mühim değil; ama birilerini aramayı, görmeyi ertelemenin, "Sonra ararım, şimdi saat geç oldu" filan demenin geri dönüşü yok. Siz kendinizce plan program yaparken, insanlar göçüp gidiveriyor. Onu sevdiğinizi, unutmadığınızı ve onu merak ettiğinizi söylemek için bir daha da asla fırsatınız olmuyor. Böyle içinize taş gibi oturuyor.
Afyon'dan, ben ilkokul 4'teyken alt komşumuzdu Erkan amcalar. Sonra Antalya'ya taşındılar. Bir yaz tatilini birlikte geçirdik. Tonton hali geldi gözümün önüne. Dumlupınar'a pikniğe gittiğimizde sıcaktan terleyen kel kafasını kurulayışı, esprileri, tombul gövdesiyle ormandaki yürüyüşlerde hep en arkada kalışı, of puf ederek gelişi...
Tek çocukları vardı, kızları. Ve kızlarıyla da küstü Erkan amca. Daha doğrusu kızları onlarla görüşmüyordu. Hastanedeyken konuşamadığım için ben bu kadar üzülürken; Pendik Marina'da rastlayınca "Annenle baban nasıl?" soruma "Bir şey olsa duyardık ya" diye gülen kızı neler hissediyor şu an, bilemiyorum. Onun haline de üzüldüm. Vicdan azabı çok fena bir şey, çok... Geri dönüşü olmayan korkunç bir pişmanlık...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder