6 Şubat 2012 Pazartesi

Zenne

Bir film izledim, hayatım kaydı... 

"Zenne" filmi, darmadağın etti içimi. Sadece 15 dakika önce. Sinemada olsam hüngür hüngür ağlamıştım. Hayır, "Ay çok iğreeaanç!" değil hissettiğim şey. "Allahım ne korkunç! Ne kadar yazık!"  

Filmle ilgili birkaç röportaj okumuştum. Ancak bu kadar çarpıcı ve vurucu bir film beklemiyordum. Bir kere sinema filmi olarak çok başarılı. Görüntüler, renkler, kurgu, müzik, oyunculuklar... Oyuncular çok başarılı. Ama film duygusal olarak çok ağır, balyozlar indiriyor bir sürü. En yumuşak karınlara hem de, en savunmasız yerlere... Pişman değilim, iyi ki izlemişim. Keşke daha çok kişi izlese. İçleri yanarak, gözleri yaşararak da olsa fark etseler... "Marjinal" demeden önce bir saniyecik düşünseler...

Üçüncü sayfa haberi olarak kendine sadecde 2 sütun yer bulabilen (o da sansasyonel bir yönü varsa) hayatların ardındaki dramı anlatıyor film. Gerçek bir öyküyü, Ahmet Yıldız'ın hayatını döküyor önümüze. Üstelik fazla allayıp pullamaya gerek duymadan. Anlıyorsunuz bir kez daha, eşcinsellerin yaşadıkları hayat ne kadar ağır. Neredeyse yaşama hakları yok. Bunu biliyoruz neredeyse evet, herkes çok şanslı olamıyor; bu kimliğini açıkça yaşayacak kadar şans tanınmıyor onlara. Ailelerinden bile korkuyorlar, saklanıyorlar.  Onları olduğu gibi sevmesi gereken insanlardan bile kaçıyorlar. "Kirlisin" deniyor çünkü, o yüzden beyazı sevmiyor çoğu; renklere, daha fazla renge boğuyorlar kendilerini bu yüzden. Edebiyatın ya da sahnelerin yıldızı olamıyor çoğu.  Silinip gidiyorlar sokaklarda. Hep alayla, küçümsemeyle, tehditle, korkuyla, hoyratça aşağılanmakla geçiyor ömürleri. Hep saklanmak zorunda kalıyorlar. 

"Dürüstlük öldürücü olabilir" Kesinlikle. Ahmet Yıldız için öldürücü oluyor. Kimseyi incitmese de, kimseyi öldürmese de, sadece eşcinsel olduğu ve bunu ailesine dürütstçe söyleme "hatasını" yaptığı için öldürülüyor. Hem de babası tarafından. Fazla açıklamaya gerek yok. Bu filmi izleyin. Sonra da düşünün. Hayatınızdan, elinize batan kıymık gibi çıkartmak istediğiniz; görüp de görmezden geldiğiniz, bazılarınızın "Amaan ibne işte yea" deyip güldüğü insanların hayatlarını düşünün. O kadar zor ki hayatları. Sonra ailelerini düşünün. Bir yanda onları her şeyiyle bağrına basan ve zoru seçen annelerini, bir yanda da onlardan nefret edip yerin dibine saklamaya hatta öldürmeye çalışan annelerini düşünün. O da anne, öbürü de... Fark ne? Fark, birinin çocuğunu her şeyiyle sahiplenirken; diğerinin kendinden farklı, onun istediği gibi değil diye evladını reddetmesi...

Filmin renkleri, küfürlü ya da danslı açık sahnelerinden çok,  aşağıdaki sahne vurdu beni. Böyle bir hayat çok ağır. Çıplaklık ya da küfür olması normal, olmaması yapmacık olurdu. Ama bu sahnelerin bolluğu ya da varlığı yanıltmasın kimseyi. Asıl nokta bu değil çünkü. Pornografi ya da erotizm değil. Başka bir şeyler bekleyerek gitmeyin. Cinsiyetleri boşverin. Aslında konu çok basit: Yaşama hakkı! Herkes için! Mevlana var alt metinlerde, dans sahnelerinde: "Gel, kim olursan ol yine gel"


Bunca şeyden sonra onlara daha farklı, daha doğrusu daha normal ve insancıl bakabiliyorsanız, bu bile bir şeydir. Çoğumuzun açıkça, kimimizin de gizli tabusu bu insanlar; kabul edelim. Ama önce ve sadece "insan" olarak değerlendirebilmek çok mu zor?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder