Gün saçmalıklarla devam etti. Artık patlayınca bağırdım, sinirlendim, sonra rahatladım ve ötesini umursamadım. Neden umursayayım ki? Çiğ yedim mi ki karnım ağrısın? Açıkta yerim var mı çekineyim? Hem hayat sırf bu mu, burası mı? Değil. En azından içimdekileri söyledim, derdimi açıkça, kıvırmadan anlattım. Üstüme basanın üstüne basarım. Budur. Volume isteyen sesimi duyar. Gerisi vız vız, dız dız... Tiksindim dedikodudan, ayak oyunlarından, yalandan dolandan.
Onlar şunu söyledi, bu bunu, ama sen de şunu demişsin... Müdüraanıma da aynen dediğim gibi "Yüzüme karşı söylenenlere cevap verebilirim ama arkamdan konuşulanlara karşı bir şey yapamam. Umrumda da değil." İşimle ilgili bir şey diyecekseniz deyiniz, gerisini geçiniz bi zahmet. Burası bir işyeri değil mi hem? İş yapmak için burdayız. Catfight, cazgırlık, dedikodu nereye kadar? Yarası olan gocunur. Bağırtılırsa bağırır insanoğlu, basmayın damarına; durun edebinizle. Yeni mottom "Delirme delirt!" Kocamın tavsiyesi. Ahaha, eğlendim çok.
Akşam da sabah gibi nefis başladı. Yani iş öncesi ve sonrası zamanlar güzel, fark ettiniz mi bilmiyorum. Şimdi sevdicek ve İzmirli dostla evde rakı-balık sofrası. Muhabbet güzel, kulakta Büyük Ev Ablukada, mevzular Sistem Dinamikleri, aşk, hayat, kedi, Martin Lüfer King... Keyifler yerinde Hayat güzel. Ve Behzat Ç. başlıyor. Rakı kedilere de sirayet etti, eğleniyorlar. Gece enerjisi geldi oğlanlara.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder