16 Mart 2014 Pazar

Fotoğraflarla gelen

İçim patlayacak gibi günlerdir. Olanlardan, okuduklarımdan, izlediklerimden yoruldum. Zalimlikten, kinden, nefretten sıtkım sıyrıldı. Nefes alamıyordum. Bilgi Üniversitesi'nin Celil Oker'le düzenlediği bir yazı atölyesine başladım cumartesi. Yazmak, iyi gelir diye düşündüm. Zehrini, acısını alır insanın. Niçin yazıyoruz? Paylaşmak, yalnızlığımızı unutmak, içimizdekini atmak, hesaplaşmak, yüzleşmek, rahatlamak,  anlatmak ve anlaşılmak, belki de iz bırakmak için. Ve belki daha birçok şey için...

Berlin'deki kuzenim, annemle babamın 2012 Nisan'ında oraya gittiklerinde çekilmiş fotoğraflarını yollamıştı Aralık sonunda bir arkadaşıyla. 3 aydır bir türlü denk getirip alamamıştım DVD'yi arkadaşından. Biraz da içindekilere bakmaya cesaretim yoktu galiba. İçim elvermedi bir türlü.

Bugün baktım fotoğraflara ağlaya ağlaya. Sanki gitmemiş babam, buradaymış gibi geldi yine. Arasam, fotoğrafları gördüğümü söylesem; ne kadar eğlendiğini anlatacak, bir gün de Berlin'e hep beraber gitmeyi dileyip öyle kapatacağız sanki telefonu... 



Kuzen, yazdığı mektupta fotoğraflara bakıp videoları izledikçe içinin yandığını yazmış, bir yandan da o anlarda ne kadar eğlendiklerini hatırlayıp gülümsediğini... Acımı tazelemek istemediğini eklemiş. Hiç unutulmuyor zaten. Arada hayata karışıyor, sonra denize atılan şişe gibi yüzeye çıkıyor yeniden... Bugün hep babamla konuştum içimden. Yemek pişirirken, çamaşır asarken... Onu yazdım hep. Onu hep güleç hatırlamak istedim, Metin Altıok'un kızına yazdığı gibi... 

Güleç, güzel insanlar; güzel uyuyun oralarda.

2 yorum: