10 Haziran 2014 Salı

Elveda Robinson


"Sen de gitme Robinson!" demişim şurada bir yerlerde... Ama ne yazık ki dalından kopup gitmelere, arsız çarkın içinde çiğnenenlere dair bir korkulan daha oldu. Geçen gün gelen e-postadaki açıklama gerçekleşti. Beyoğlu'ndaki en sevdiğim adreslerden, girip dolanmaktan keyif aldığım tek kitapçı dükkanı; bir kitapçının karşılaması imkansız kira artışı yüzünden İstiklal Caddesi'ndeki yerinde, 389 numarada olamayacak artık. 

İstiklal Caddesi'nde daha fazla kebapçıya, çorapçı-doncuya, daha çok AVM'ye ihtiyaç var mı; hiç sanmıyorum. İstiklal'in o ağaçlı, cafe'li, kitapçılı (İstavrit vs varkenki) halini özlüyorum. Ve anane gibi bunları sanki 40 yıl öncesinde kalmış gibi hayıflanarak hatırlamak da canımı sıkıyor.

Robinson, 389 numaradan Salt Beyoğlu'nun 4. katına taşınıyor. Basit bir taşınma gibi olsa keşke bu, ama değil. Kirası o kadar yükseldi ki, karşılaması imkansız hale geldi. RobKart'lar, onca çaba da kurtarmaya yetmedi ne yazık ki. Neyse ki kapanmıyor diye kendimizi avutmamız bekleniyor sanırım. Diğer Salt'taki yeri de duracak, ama onunla özdeşleşmiş yerini  hangi garabetle ya da zevksiz şeyle dolduracaklar merak ediyorum. Kibar ve afilli bir bar da olsa, şahane bir restoran da yapılsa yerine; hissiyatım değişmeyecek.

Bazıları için önemsiz olabilir, şişirilen ya da başka yere çekilen gündem arasında entel sıkıntısı olarak addedilebilir Robinson'un başına gelenler. Ama bir kenti kent yapan da böyle şeyler. Sonradan kondurulan suni, tatsız kokusuz hilkat garibeleri değil. Bu kentte yaşayanlar olarak yıllardır kandırılmaktan, çirkin ve beton bir kente tıkılmaktan yorulmadınız mı? "Gezi zekalı" diye yaftalanarak 3. köprü ve ağaç katili olan ama dünyanın en büyüğü diye gazlanan 3. havaalanını eleştirdiğinizde, çevreye verilecek geri döndürülmez zararları söylediğinizde gelişmişlik karşıtı gibi gösterilmeye çalışılmaktan bıkmadınız mı?Ben bıktım ve de yoruldum. Doğduğum, yaşadığım kentten nefret eder hale geldim. Verdiğiniz zarar, tamir edilebilir ya da geri döndürülebilir gibi değil artık.

Robinson'la vedalaşmak isterseniz bu hafta son bir kez gidip eski yerine uğrayın. Ondan sonra sadece Salt'taki şubeleri açık. Aslı yok, şubesi var.

Not: Robinson'dan "elden ele" mesajı geldi biraz önce.

 

8 yorum:

  1. Yanıtlar
    1. Sorma, kurtarmak için yapılan onca şey boşa gitti demek istemiyorum ama sevilen bir kitapçının bu hale düşmesi üzücü. Keşke o eski ve güzelim yerinde kalabilseydi... İstiklal gittikçe sevimsiz, renksiz bir yer oldu.

      Sil
  2. Aynen katılıyorum, Ankara'ya verilen zarar oradan da beter, çocukluğumun gençliğimin o klas havası yerini kitsch bir görünüme, arabest bir tarza ve birbirine saygısız insanlara bıraktı. Gençlik Parkını parlatıp yeniden açtılar ruh yok, bütün parklar birbirinin aynı. Kızılay Mahmutpaşa'ya döndü. Her yerde yapay çimentodan kayalar, şelaleler, abuk sabuk disco ışıklandırmaları. Adım başı AVM. Bir Yüksel Caddesi kaldı elimizde onu da kitapçılar kurtarıyor zaten. Biz böyle bir yaşamı hakedecek ne yaptık diye düşünüyorum, alıp başımı kaçmak istiyorum ama nereye?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Her tarafı gökdelenle doldurdular, Taksim Meydanı'na beton döktüler, İstiklal'deki ağaçları söktüler, yakılan Haydarpaşa Garı için hesapları sürüyor, dağ taş AVM oldu, tren istasyonları yıkılacak, kocaman parklar kilim deseni gibi bir peyzajla "düzenlendi", ağaçlar sökülüp yerlerine duvar çiçeği kondu, Gezi Parkı'na olanlar malum... bütün bunlar yetmedi; İnci Pastanesi, Emek Sineması gibi bir Beyoğlu simgesi olan Robinson da gidiyor.

      Yazık. Kentte yaşayanlar, aydınlar, mimarlar, sanatçılar... kimse bir şey yapamıyor bu rant rüzgarına karşı. Adım başı AVM, kebapçı, giysi mağazasından bıktık. Bu çirkin, zevksiz, avam ve hoyrat yapılaşmadan tiksindik. Sultanahmet-Topkapı'nın o şahane silueti bile arkadan nanik yapar gibi çıkan 2 gökdelen yüzünden mahvoldu, çocukluğumun İstanbul'unu şeytan aldı götürdü.

      Valla gidecek bir yer yok, bir yere gidecek halim de yok ama nasıl düzelecek onu da bilmiyorum. Düşündükçe içim şişiyor. Bulursam eğer ormanlara koşmak istiyorum.

      Sil
    2. İstanbulu betonarme bi kente çeviren faşist geri kafalı insanlara inat tek çare direniş... Sadece İstanbul değil Türkiye'nin heryerini özelleştirip,satan beton haline getiren bi başbakan var ve gördüğümüz baktığımız heryer bizim tek yol tek çare mücadele etmek doğamıza parkımıza yaşam alanlarımıza sahip çıkmak. Ha bide kitap ve kitapçı konusuna gelirsek istiklalin her yerinde kitapçı olsun istiyorum ve insanların kafasına kitapla vurup okuyun ulan demek istiyorum...

      Sil
    3. Valla direnmekle de çok net bir sonuç alınamıyor çünkü bunları yaparken ne kent sakinlerine, ne de ilgili kurullara danışıyorlar. "Biz yaptık oldu, o kadar! Şehirciliği de biz biliriz!" deniyor, bitti-gitti geçmiş olsun. İnsanlara da sonuçlarına katlanmak kalıyor, anca vapur ismi filan gibi şeylerde bize danışma gereği duyuyorlar nedense. Kafalarına vurunca aptal oluyorlar bence, başka yollar bulmalı... Eğitim şart!

      Sil
  3. ama bu çok üzdü ya.. robinsondan umudum vardı; duracaktı o güzel yerinde. off!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sorma Elif, hepsi bir bir gidiyor elden. O yerden tavana kitap dolu güzelim dükkan yerinde olmayacak artık. Bugün son, boşaltılıyor. Benim de umudum vardı ama, aylık 35 bin dolar kirayı ödemeye yetmedi.

      Sil