Haftasonum, İzmir'den beni ziyarete gelen misafirlerimle yani ailemle daha bol vakit geçirerek geçti. Pek de güzeldi. Özlemişim. Cumartesi, Hababam Sınıfı'nın çekildiği, 50 küsur yıl önce de küçük bir çocuk olan babamın hastanesinde yattığı Adile Sultan Öğretmen Evi'ne gittik. Burayı çok severim. Bazılarının çıkasıca gözlerini diktiği geniş bir arazi üzerine kurulu. İçinde lokantası, kafesi, hastanesi, huzurevi var.
Daha önce sülale yemeklerini orada yapmışlığımız, içini epeyce gezmişliğim vardı. Bu kez 24 Kasım'da restore edilmiş halini görmek, hem de babamın anılarının peşinden gitmek için düşürdük yolumuzu. Yemeğimizi yedik, sonra benim daha önce görmediğim koca bir orman olan bahçesine çıktık. Yürü yürü bitmiyor, bir sürü ağaç, nefis bir manzara... Sanki İstanbul içinde bir cennet.
Bina zaten çok güzel. Ama yürüyüş parkuru olarak da ilgi gören ve eskiden izcilerin kamp yaptığı bu koskoca, sessiz ormana bayıldım. Kesin Hababam Sınıfı'nın izci kamplı bölümlerini burada çekmişlerdir. İçinde İzci Müzesi var, eski avcı köşkü. Ordan çıktık, yine babamın çocukken mezarlıktan kemikleri çalıp okul duvarına dizdiği, mezarlara girip mevtaların dişleriyle bilye gibi oynadığı ilkokuluna bir baktık. Değişik bir cami gördüm, Şakirin Camii. Dantelle kaplı gibi . Şakir ailesi yaptırmış, Zeynep Fadıllıoğlu tasarlamış. İlginç.
Ordan çıkıp bana gittik. Hayat Bilgisi kitaplarındaki aile fotoğrafları gibiydi. Ortalıkta oyuncaklarıyla oynayan kediler, sohbet eden anne-baba, misafirliğe gelen dayı-yenge ve ocakta pişen kestaneler... Bir sobamız eksikti. Kaç gündür anneannemde yemek, dayımlarda yemek, kuzenlerde 5 çayı... Az biraz diyet edeyim. Tıkınıp durdum.
Pazar ise Salacak'ta öğleden sonraya dek uzayan sülale kahvaltısı vardı. 50 kişi... Garsonlar birbirine "Hangi aşiret acep?" diye soruyordu. Ne aşireti ayol? Sohbet-muhabbet, hatır sorma-gönül alma, kaç kuşaktan kaç kişi gördük birbirimizi, hasbıhal ettik. Ben yine Cevat Kelle gibi bir masadan öbürüne... Herkesten haber aldık. Çocukken bebek arabasıyla gezdirdiğim velet bebek bekliyormuş; bir tuhaf oldum, duygulandım. Yaşlılık belirtileri...
E hava nefis. Ordan çıkıp Kız Kulesi'ne gitmek üzere örgütledim kalanları. Dibine kadar gelmişiz nasılsa. Bunca yıldır İstabul'da olup da gitmemekten utandığım Kız Kulesi'ne çıktım sonunda. Sevdim, güzeldi. Manzara zaten enfes. Yine gidesim geldi. Fotoğraflar? Az sonra...
Bu haftasonu beni üzen 3 şey oldu. Arkadaşımın babasının ani vefat haberi (daha 61 yaşındaymış Kenan Amca ve öyle ciddi rahatsızlığı da yokmuş, nur içinde yatsın, çok büyük acı), sadece TV'den tanısam da genç gidişine "Çok yazık" dediğim Onur Bayraktar'ın ölümü (rahat uyusun) ve çok sevdiğim Haydarpaşa Garı'ndaki yangın... Yazık.
Ve sonra geldik işte tükkana. Eh...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder