Bazen çok sıkılır da, kendisi için bir şey yapmak ister ya insan... İstediği an yapmalı onu, ertelememeli. Bu illa dünya seyahati gibi herkesin hayali olan ama pek azının yapabildiği, ütopik bir şey olmak zorunda da değil. Basit bir şey de olabilir. Bugün öyle bir şey yaptık biz de. (Aman öyle ulvi bir şey değil ama çok iyi geldi ikimize de, mühim olan bu.) Sinemaya gittik yahu!
Çarşamba günlerini sevmeme rağmen inanılmaz sıkıcı bir gündü bugün ofiste. İçim sıkıldı, başım ağrıdı, hiç iş yapmak istemedim, vs vs... Kocama dedim ki, hadi bu akşam sinemaya gidelim. "Dedemin İnsanları"na. Şimdi rahatlıkla diyebilirim ki, bugün yaptığımız en iyi şeydi. İyi ki üşenmedik, iyi ki "Boşver yeaa, DVD'de izleriz" demedik.
Çok güzel bir filmdi. Çok ama çok beğendim. Çağan Irmak'ı delice sevenler, bir de popüler bulup yeterince "sanatsal" olmadığını düşünerek "Amaan" diye dudak bükenler olduğunu biliyorum. İkisinden de değilim. Gişe filmi mi, sanat filmi mi kaygısından uzak bir kere. Hikaye anlatıyor. Hem de güzel anlatıyor. Sıkmadan... Basitleşmeden... Bu film için rahatlıkla diyebilirim ki "Adam yapmış yahu!" Yapmış yani. Nefis bir film çekmeyi başarmış. Konusuyla, oyunculuğuyla, mekanlarıyla, hikayesini anlatışıyla şahane bir film çekmiş. Yani yapan yapıyor. Evet, her Türk filmi güzel değil ama hepsi de izlemeden, işkembeden bok atılacak kadar kötü de değil.
Bu, güzel bir filmdi. Hem de çok güzel. İlk yarısında epeyce gülüp ikinci yarısında ağlamaktan helak olduğum... Başarısı, ağlatıp güldürmesinde de saklı değil. Hikayesini çok güzel anlatmasında, her şeyiyle hissettirmesinde. Oyuncuların muhteşem oynamasında. Çetin Tekindor ne karizma bir oyuncudur! Herkes çok iyiydi. Özellikle çocuk oyuncu Durukan Çelikkaya, Yiğit Özşener, Gökçe Bahadır, Hümeyra... Hepsi.
O nasıl efsane bir dededir: Esprili, merhametli, adil, sözünü esirgemez, cesur ve onurlu... anlat anlat bitmez.
O nasıl efsane bir dededir: Esprili, merhametli, adil, sözünü esirgemez, cesur ve onurlu... anlat anlat bitmez.
Sandzak'a gidince bile duygulanan ben, filmde hep rahmetli dedemi düşündüm. O zamanki Yugoslavya'da, doğduğu yeri merak ederdim hep. Sonra Boşnak Salih lakaplı büyük dede, anneannemin babası geldi aklıma. Onlar da benzer zorluklar yaşadı, böyle hasretlikler çekti mi diye düşündüm. Daha da ağladım. Mübadele bize anlatıldığından farklıymış. Öyle hop sen oraya, o buraya değilmiş. Güldüm de. Ama argo kısmına değil, bazılarının hakkaten ne tatlı üç şekerli olmasına :)
Filmin sonundaki o siyah beyaz, eski ve gerçek fotoğraflara bile tek tek baktım, gözümü ayırmadım perdeden. Millet çıktı gitti, ben kıpırdamadım bile yerimden. Işıklar yandı, gözyaşlarımı görecek kimse kalmamıştı neyse ki. Amaan... Perdedekileri görünce, aile albümlerinde gördüğüm benzer fotoğraflar geldi aklıma. Ah rahmetli dedecim... O'nu ne kadar özledim. O'nun da böyle merhametli, iyi ve beyefendi bir insan, adam gibi adam olduğunu hatırladım. Herkesin sevdiği, saydığı biri olduğunu... Yokluğu içimi sızlattı bir kez daha. Hiç kem söz işitmedim ağzından. Annemler de işitmemiş. Bir fiske bile yememişler ondan.
Sırf filmdeki dedenin giydiği jilet gibi takımlar için bile izlenir bu film. Bence. Kostümler de başarılıydı. Müzikler de. Girit. Bosna. Bekleyin beni geliyorum. İlla bir gün... Keşke o günleri daha çok anlattırsaydım dedeme. Ne bilirdim bu ka çabuk gideceğini...
Bence orijinal DVD'sini beklemeden sinemada izleyin bu filmi. Sonra DVD'sini de alırsınız. Sevdiklerinize de izlemelerini söyleyin. Pişman olmayacaksınız. Ben olmadım. Film arasında annemlere "İzleyin gari" diye mesaj attım, "Bugün gidivedik gari" diye cevap geldi :) Çıkışta beyin canı sigara (bıraktı), benimkisi ise Uzo çekti!