Sonunda "Midnight in Paris" filmini izleyebildik. DVD duruyordu ne zamandır. "Ay renkleri çok patlak" ,"Aman ben Woody Allen sevmem" derken, nihayet izlemeye muvaffak olduk :) Pişman olduk mu, yok; gayet beğendik. Nostaljik, romantik, insanı Paris'e iten bir film. En İyi Orijinal Senaryo Oscarı'nı hak etmiş bence.
Bir kere müzikler ve görüntüler çok güzel. Paris zaten görmek istediğim yerler arasında, filmle de olsa kısa bir tur yapmak pek hoşuma gitti. Senaryo gayet eğlenceli. "Ne içtin be abi sen öyle?" derken, fikir hoşuna gidiyor insanın. Dali, Hemingway, Fitzgerald, Bunuel, Picasso, T. S. Eliot, Man Ray... Misafirler gırla. Afişteki Van Gogh esprisi de hoş.
Hep eski zamanları arayıp özlüyoruz ya, o zamanlara dönsek yine memnun olmayacağız ki. Çünkü o özlenen zamanın içinde olunca yine "şimdiki zaman" olacak. Ben '60'lara dönmek istiyorum mesela, 60'lara gidince 50'li yıllar güzel gelecek. Herkesin Altın Çağ'ı kendine.
Çoğu insan yaşadığı andan, dönemden mutsuz; eski günlerin daha güzel olduğunu düşünüyor. Bugünden ve gelecekten korktuğu için geçmişin güvenli suları ona daha iyiymiş gibi geliyor. Aslında özlediğimiz o günler değil, o günlerdeki halimiz. Nostalji ve melankoliye kapılmak, insanın şimdiki zamana, bugüne uyumunu zorlaştırıyor; acı veriyor çoğu zaman. Altın Çağ'ı aramak boşuna.
Güzel olan, yaşadığın an. Kıymetini bilebilirsen... Genelde bilemeyiz. Geçince, geride kalınca anlarız.
Gıcık ve de uyuz Paul'un ağzından desin Woody o halde:
“People who think that their lives would be happier if they lived in an earlier time.
You know, nostalgia is denial. Denial of the painful present.
And the name for this fallacy is called 'golden-age thinking'. The erroneous notion that a different time period is better than the one one's living in. It's a flaw in the romantic imagination of those people who find it difficult to cope with the depressive.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder