Ağustos da bitti, yaz gerçekten geçti artık hissine kapıldım bu sabah. Pazartesi trafiği berbattı. Herkes tatilden dönmüş, anladık. Adım adım geldik. Her iki yakadan gelenler de aynı şeyi söyledi: "Köprüde yine bir intihar vakası var, trafik kilit". Birisi hele şey dedi, inanamadım: "Hayır, atlamayacağı da belli yani!" Oy, yorum bile yapasım yok size. Tipinden belliymiş intihar etmeyeceği, her şeyi de nasıl anlıyorlar böyle, bravo valla. Gazetenin de manşeti: İstanbullular dikkat, trafik felç!
Hayır, bir de intihara teşebbüs eden kişinin önünde selfie çektiren polis memuru var ki, ona ne diyeceğimi bilemedim. Trafik polisi mevzunun suyunu çıkarmış. Diğerleri de manzaraya bakıyor. Kardeşim, bu kadar mı çıldırdınız, insanlıktan çıktınız? "Şov yapıyor, öf aldık başımıza belayı sabah sabah" diye baksanız da olaya, bir insanın hayatı söz konusu. İşiniz onu hayata döndürmek üzere ikna etmek değil mi, lakaytlığa bak. Eylüle ve haftaya nasıl başlangıç ama...
Hafta sonu fırt diye, rüzgar gibi geçti... Cumartesileri temizliğe gelen abla, bu gelişinde başka bir yerde sürekli işe başlayacağını, bir daha gelemeyeceğini muştuladı. Başlayacağı yer de Hilton. Hayırlı olsun dedim ve döndük başa. Yine birini arama süreci... Hahah, Hilton'la rekabet edemem yani! Cts temizlik, yine eşya ayıklama, dolap yerleştirme vs ile geçti. Yoruldum. Akşamına da, yeter artık bu kadar ev hali deyip deniz havası almak üzere Kuzguncuk. İyi geldi.
Cuma, şu rutin yapılan şeker yüklemesinin sonuçları çıkmıştı. Annem ve bazı arkadaşlarım "Canan Karatay çok tehlikeli diyoor, sakın yaptırmaaa" dese de, doktor isteyince mecburen yaptırdım. 3 saatte, 3 kez aç kan aldırma ve şu şekerli suyu içme durumu. Aç karnına aldılar kanı, iyiydim; o sıvıyı içirip 1 saat sonra yine aldıklarında hafiften bir beniz atması, iç bayılması oldu ama bayılmadan, çıkarmadan atlattım. Çıkarsam test boşa gidecek, yine içeceğim o çakma oraleti. En sonuncusunda da "Ha gayret" diyerek dayandım. Bitti.
Sonuçlar bi çıktı; oh, şeker yüksek, tiroid de. Hop endokrinoloğa, ordan diyetisyene. Tiroid hapı al, şeker aletiyle 3 kez parmağı delip ölç, yürüyüş yap, makarna-pilav-tatlı yasak, stres yok. Bence biraz abartıyorsunuz sevgili doktorlar. Stres yok deyip strese sokuyor, hipotiroidi ve diyabet hastası muamelesi yapıyorsunuz direkt masum hamileye. Zaten beyaz pirinç yemiyorum ama çikolatada gözüm dönüyor, itiraf edeyim... Bir de Hatay'dan gelen iki ofis ahalisi, kireçte kabak tatlısıyla künefe getirmiş. Oyh!
Pazarım daha güzeldi. Kartal'daki organik pazara gittik, tablo gibiydi tezgahlar. Avuç içi kadar kavunlar, tatlı pembe domatesler, rengarenk biberler, taze fesleğenler, mis gibi kokan mini minnacık top çilekler, çocukların "Annee bu nee?" diye sorup durduğu, çiçeğinin üstünde satılan taze ayçekirdekleri... Şahane görünüyordu. İnsanın gözü hepsinde kalıyor, hepsinden almak istedim. En çok mini kavun, pembe domates ve çileğe bayıldım; eve gidince hemen test edip onayladık. Bazıları "Amaan kazıklıyorlar sizi orada, organik diye bir şey olmaz, toprak kirlendi vs" dese de bilip bilmeden, bunca yıldır ne bu kadar lezzetli domates, ne de böyle çilek gibi kokan minnak çilek yedim. Yediğimiz tatsız tuzsuz şeyleri düşününce, söylenenlere değil damağına hak veriyor insan. Ben memnunum, hepsi de sertifikalı ya da kooperatif ürünü olduğundan içim rahat. Zeytinyağımızı da Bademler Köyü'ndeki, köylülerin kooperatifinden alıyoruz senelerdir; çok da memnunuz. Tavsiye ederim. Direkt üreticiden almak iyidir, hem siz sağlıklı ürün alırsınız, hem üreticiye bir faydanız dokunur.
Pazar, dostum E. uğradı, Cuma akşamı da beraberdik. Sağlıklı beslenmemizde (balıkçıya koşma) ve akşam yürüyüşümüzde bize eşlik etti. Pazar da onun hoşuna gidebilecek DVD'leri seçip bir çantaya doldurdum, yanına katıp yolculadım. "Hayırr, bunu verme, veremezsin; arşivinde kalmalı" deyip bir sürüsünü geri verdi ve sapıtan hormonlarım nedeniyle her filmi vermeye kalktığımı iddia etti. Bilemedim, o DVD kuleleri sinirime dokunuyor gördükçe. "Miyazaki'leri kızına sakla" dedi. Eh, peki. Güle güzel izlesin, iyi seyirler ola.
Ayyy ben de bundan çok sene evvel öyle abuk bir laf işittim otobüste, caddeye atlayıp intihar eden bir insanla ilgili. O kadar ağırıma gitti ki, bir romanıma bölüm yaptım.
YanıtlaSilTemizlik konusunda birini tavsiye edebilirim. Anneme ve kardeşime gidiyordu. Sonra annemin yanına yardımcı aldık. Şu andaki ajandasını bilmiyorum ama yıllardır tanıdığımız güvenilir birisi. Bana semtini ve gününü söylersen ona sorabilirim.
Yani insanlığından şüphe ettiriyorlar. Alın adam atlamış ve ölmüş, mutlu oldunuz mu? Çok değerli vaktinizden çaldı ve hayatını kaybetti, niyeti ciddiymiş demek ki, şov yapmak değilmiş. Büyük şehir, insanları manyaklaştırıyor galiba; vicdani hislerini, merhametlerini kaybettirip acımasızlaştırıyor.
SilTemizlik için bir arkadaşım yıllardır kendisine-kuzenine-arkadaşına gelen ablayı tavsiye etti; kedilere de alışıkmış. Eğer onunla ayarlayamazsam, irtibata geçeriz; çok teşekkürler...
Bir de hangi romanmış o, merak ettim :)
SilHaha tabii ki yarım kalmış bir roman :D
SilOlsun, yarım da olsa roman romandır :) Başlayınca gerisi gelir onun.
SilMerhaba;
YanıtlaSilBende fotoğrafı görünce içimde yabancı olmadığım bir mide bulantısı hissettim. Belki de son yıllarda hayvanlara daha yakın hissetmem işte tam da bu yüzden. Sadece böyle bir olay üzerine yapılmıyor ki bu türlü yorumlar, hayatımızın büyük bir alanında karşılaşıyoruz ne yazık ki. İnsanı atlamaya teşvik edercesine. Ne zaman bu denli çıldırdık toplum olarak acaba, o ilk olaya gitmek isterdim zamanda bir yolculukla!
Hiltonla rekabet edemeyeceğim demişsin hiiihi pek tatlı geldi, okurken gülümsedim hep. Nedense böyle bırakıp gitmeler hep var şu bakıcı ve temizlikçi hanımlarda. Eskiden bizim bi fatma teyzemiz var adile naşit tadında şeker gibiydi, o ne sadıktı sözüne, ne önem verirdi öyle söylediğinin arkasında olmaya. Yardımcı birisi olacaksa hep aynı kişi olsa ne güzel olur eskisi gibi. Umarım gönlüne göre bulursun birini, mecbur kaldığın biriyle iletişim pek zor oluyor ve sevimsiz ve de sıkıcı.Doktorların da bize laf söyleyip kendilerinin insanı panik yapma huylarına deli oluyorum söylemeden edemeyeceğim:)
Şu organik pazarlara da bayılıyorum, pazarlara bayılıyorum aslında organik demesem de olur. O renklerin içinde çok huzur buluyorum. Ben sanırım kafa dağıtmaya sessiz sakin parklara değil pazarlara giderim diyorum döndüğümde:) Pembe domates, yassı şeftali, bebek roka... belki de bunlarla ve bana hissettirdikleri ile ilgili bir post yazmalıyım...
Ay çekirdeğinin de o haline bayılıyorum, ilk gördüğümde ben de ne çok şaşırmıştım:)
Sevgiler kocaman
Merhaba Tuğba... Ben o mide bulantısını önce o fotoğrafı görünce, sonra da ofisteki arkadaşın dediğini duyunca hissettim. Bugün de vicdan azabı çektiğinden bahsediyordu, "Ay adam atlamış ve ölmüüş" diye. Ölmese haklı çıkacaktın yani... Biz damın kenarında atlamak üzere duran, hayatla ölüm arasında sallanan insana "Atla atla" diye tezahürat eden bir milletiz yani.
SilBize gelen yardımcı abla zaten, "Ay dolabın içini silemem, ütü hele hiç yapamam" filan diyordu. Höt zöt eden bir insan da değilim. "Piki" diyor, yardım olsun diye eşyaları kaldırıp o silince yerleştiriyordum, paspaslarla çok uğraşmasın diye onları makinede yıkıyordum, ütü hiç yaptırmadım vs. Bir gün kapı ağzında "Yardım da etmiyorsun zaten" filan dedi, orda bi sinirlendim. Karnım burnumda ve yardımdan kastın nedir ablacım; yapabilecek halim olsa zaten kendim temizlerim evimi. Ki senin "Düğünümüz var, yengemgiller geldi, ay telim bozulmuş" diye her son dakika ekişinde kendim yaptım. Bence ilişkimizin sonlanması isabet oldu. Benim derdim de güvenilir birini bulmak, arkadaşa gelen abla pek tatlıydı. Hatırını sorunca hemen "İyiyim canım, sen nasılsın?" filan dedi :) Umarım olur o. Öbür ablaya da Hilton'da başarılar, her gün önünden geçiyorum; içine gireceğimi hiç sanmam.
Doktoru bu sabah ofiste elimi delmeye çalışırken, alet kanı yeterli görmeyip "Daha fazla kan lazım!" dediğinde bir daha delerken sık sık andım :) Çınlamıştır kulakları, delik parmakların intikamı.
Pazar anılarını yaz valla, o minik kavunlarla çileklerin arasına kıvrılıp yatmak istedim. Doktor "Şekeri çok, yeme onları" dese de yiyeceğim o minnak çilekleri, heeç kusura bakmasın! Arkadaşın annesi memleketten kara incir göndermiş bana, hele ona hiç dayanamam. Antakya künefesini içim kan ağlayarak reddettim ama her şeyin de bi sınırı var :)
Sevgiler diyet diyarından...
İnşallah iyi kalpli bir yardımcı bulursun şeker insan..
YanıtlaSilSağlıkla da gelsin bebiş...şeker yükleme olayı çok gıcıktı benim içinde..
Ay çok teşekkür ederim, bulacağım inşallah. O sağlıkla gelsin diye nelere katlanıyor insan :) İncir yiyorum yükseliyor, çilek yiyorum yükseliyor şeker :( Parmaklar kevgire döndü yahu!
Sil