26 Kasım 2013 Salı

İyimser bir sonuç

Londra, 1940 (Fotoğrafçısı bilinmiyor)
İyimser bir sonuç'a
Ben bir gün giderim ki neyim kalır
Eksik bıraktığım herşeyim kalır
(...)
Turgut Uyar

Ofiste fena bir gün geçirdim dün. Fena bir gün; sinir bozucu, acil şeylerle ugraşmak, delirmiş insanlara laf anlatmaya çalışmak ve sandalyemde arkama yaslanıp iki dakika durarak bir "Napıyorum ben yahu?" diye düşünememek şeklinde gerçekleşti. Müzik bile dinleyemedim.

Anneme mektuplar yazıyorum elimden geldiğince. Birkaç hafta sonudur gidemedim İzmir'e, içimde bir rahatsızlık hissediyorum. Ona her gidişimde yazıp bıraktığım mektupları postayla yollamaya başladım. Pek hızlı ulaştığı söylenemez ama posta kutusunda bulmak hoşuna gider diye düşündüm. Ona iyi geliyordur umarım, bana birazcık da olsa iyi geliyor çünkü.

Gün içinde durduk yere ağlarken buluyorum kendimi bazen. Hava da bir acayip, kasvetli; erkenden kararıyor. Kırıldığım, üzüldüğüm ufak ufak şeyler birikiyor belki de. Ya da sadece hisleniyorum durduk yere. Elimdeki kitaptan bir satır okurken, sokakta gördüğüm bir kediye bakarken.... Bazen de sadece babam aklıma geldiği için.

Sonra bir arkadaşımın sözleri geliyor aklıma: "Baban da istemezdi ki böyle olmasını, bu kadar ağlarsan; o da üzülür kızını üzdüğü için. Seni görüyor duyuyor, ben babamın beni görüp duyduğunu düşünüyorum." Bi durup düşününce mantıklı gibi geldi, burnumu çekip sustum. Ama aslında insanın aklının ermediği ve kendini çaresiz, yalnız hissettiği öyle çok şey/an var ki. Hava da böyle olunca, bulutlar çöküşüyor insanın içine.

Cumartesi akşamı arkadaşımla gittiğimiz mini konserdeki hüzünlü ninniyi dinlerken, "Bir Daha Asla" sergisini gezerken, Ayşe Arman'ın Lobna Allami röportajını okurken hele iyice koyverdim gitti... Sergiyi bir ara anlatırım, okumadıysanız eğer Lobna'nın röportajının bazı bölümlerini de aşağıya aldım:



"Aslında iyi miyim, kötü müyüm onu bile bilmiyorum. Hayatta olduğum için mutluyum ama çok ağlıyorum. Hep ağlıyorum. Çünkü bir sürü şeyim, yeteneğim, bilgim… Artık yok! Çöpe gitti. Okuyamıyorum… Yazamıyorum… En kötüsü de istediğim gibi konuşamıyorum! ‘Küçük insan’ gibi konuşabiliyorum… Böyle, yavaş yavaş… Kelimeleri düşünerek, bulmaya çalışarak… Kelimeler, aklımda ama ağzımdan çıkamıyor! Bazen de yanlış kelimeler çıkıyor... ‘Domates’ demek istiyorum, ‘çilek’ diyorum…"

"Türkiye’yi istemiyorum…  Ben 35 yaşındayım, 5 yaşıma döndüm! Sadece o park yıkılmasın diye, o gün oraya gittiğim için. Ben kötü bir şey yapmadım ama bak halime… Şimdi her şeyi yeniden öğrenmem gerekiyor. Yapacağım. Ama artık her şeyi, ‘küçük’ yapabiliyorum… Küçük kadın oldum.  Küçük hedeflerim var. 'Bugün bunları yapacağım' diyorum. Daha büyük düşünürsem deliririm!"

"Ben çok yazan bir kadındım. Küçüklüğümden beri. Blog’um vardı ama şu an hiçbir şey yazamıyorum. Kitapları, dergileri, gazeteleri saklıyorum. Bir gün okuyacağım ama ne zaman? İki üniversite bitirdim, ODTÜ’de master. Ama yok şimdi… Gitti... İnsan kabul edemiyor."

Ah sevgili Lobna, sen kötü bir şey yapmadın elbette. Kimse bunları hak etmedi, insanlar istemedikleri bir şeye karşı ses çıkardı sadece ve bir özrü bile çok gördüler sana, bir sürü insana... Bir insan bu hale geldi işte, geriledi; birçok şeyi elinden alındı. Ama o isyan etse de yılmıyor.

Bu arada, Lobna'nın erkek arkadaşı Barış Türkçe, İngilizce ve Danca üç metin hazırlayıp Lobna için bir video yaptı. ‘Indiegogo’ sitesine yükleyip insanları ona destek olmaya çağırdı. O videoyu izleyin. 3 dakika 48 saniye boyunca Lobna'nın yaşadıklarının özetini göreceksiniz. Önceki ve sonraki Lobna'yı... Yerde çırpınırkenki, boş çuval gibi karga tulumba taşınırkenki haline yüreğiniz dayanır mı bilmem. Ama sonra zafer işareti yapan, yaşamak için savaşan ve gülümseyen Lobna'yı göreceksiniz. Sitenin alt kısmında da, neler olduğunu anlatan metni okuyun. 

"Lobna eşittir hayat sevinci, sosyalleşme ve bilgi. Çoğu zaman tebessümle dolaşır ve güneyin mizacı ondan asla eksik olmaz. Gezmeyi, yeni insanlarla tanışmayı ve her kiminle ne hakkında olursa olsun hiçbir tartışmayı kaçırmayan Lobna daha önce de yazdığımız gibi filozofun ta kendisidir."

"Sabır ve moral dışında Lobna´nın şu an ve ilerisi için ihtiyacı olan şey maddi destek. Günlük yaşamsal ihtiyaçlar ve ilaç giderlerinden başlayarak terapi, tedavi, üçüncü ameliyat masrafları, ulaşım ve telefon/internet gibi giderleri karşılaması için desteğe ihtiyacı var. Lobna şu ana kadar ailesinin ve yakın arkadaşlarının yardımıyla geçindi."

Lobna'nın yeni başlangıcına destek olmak ve tedavi masraflarını biraz olsun hafifletmek için buraya tıklamanız ve bağışta bulunmanız yeterli. Kredi kartı kullanmıyorum ama eşimin kartıyla elimden geleni yapmaya çalışacağım.

Her şeyin düzeleceğine, iyi günler göreceğimize, içimiz kıyılmadan yaşayabileceğimize inanmak istiyorum. İyimser bir sonuç lazım bize...

6 yorum:

  1. yorum yapamadan edemedim. aşağı yukarı aynı ruh halindeyim. ve aynı röportajı okumuşuz, aynı fotoğraflara bakmışız. dünyanın herhangi bir yerinde böyle aynı hisleri paylaştığın bir insan olunca umut oluyor insanda. şu an olmak isteğim yere sadece 15 dk uzaklıktayım. ve dünyada en istemediğim şeyi yapıyorum. zorunluluk. elden gelmiyor bir şey. bu da daha çok üzüyor insanı. iyi günler görmek umuduyla.. sevgiler.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. merhaba, aynı hisleri paylaşmamız ve beni anlamanız mutlu etti. kendi kendime yazmadığımı düşündürdü; teşekkür ederim :) ruh halimizden sadece havalar sorumlu olsaydı keşke, belki yaştan ötürü. ama memleketin genel hali de yürek sıkıştırıyor. ben de olmak istediğim yere uzak sayılmam ama şu an yaptığım şeyi de keyifli yaptığım söylenemez. ne yazık ki, el-kol bağlayan zorunluluklar. neyse, en azından yalnız değilmişiz :) katılıyorum dileklerinize, sevgiler benden de.

      Sil
  2. Var ya bazen aklıma ölüm geliyor ve en çok ölmekten değil, oğlumun arkamdan ne kadar üzüleceğini bilmekten korkuyorum. Çok ciddiyim, bazen salak saçma konuşuyorum kendimle, "ölmeden önce tembih ederim üzülmesin diye" şeklinde, sanki mümkünmüş gibi böyle birşey, tembih etmek de, üzülmemek de. Lakin bazen mantık seyahate çıkıyor :) O yüzden arkadaşın çok doğru söylemiş, baban hiç istemezdi üzülmeni. Ben annemi kaybettiğimde yaşadığım derin acıyı nasıl sağaltacağımı düşünürken oğlum şöyle dedi bana: "Salağa yat anne, ölmemiş gibi yap, ben öyle yapıyorum". Şimdi her aklıma geldiğinde kafamı sallayıp başka bir uğraş arıyorum dağılmak için, bir süre sonra da sakinleşiyorum. Tabii bunda üzerinden geçen 8 yıl ve benim yaşım da etken ama faydası oluyor. Düşünmemeye çalış, bu bir süreç, şiddeti azalacak. Bitmeyecek ama alışacaksın. Zaten bu ülkede sakin yaşamak mümkün mü, kendinde yoksa etrafın üzüntüsü yetiyor. Kendine dikkat et canım, kucaklıyorum seni...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aman ablacığım, Allah gecinden versin; deme öyle şeyler... Benim de aklıma ölümün geldiği anlar oluyor; merak ediyorum o zaman, babam nerelerde, ne yapıyor diye. Sanki gitsem onu görebilecekmişim gibi. Bugün eski bir flash diskin içinden fotoğrafları çıktı, o kadar burdaymış ve gitmemiş gibi hissettim ki...

      Ama hemen peşinden de aklıma annem, eşim, abim, birkaç arkadaşım... hatta kedilerim geliyor. Üzülürler, özlerler diyorum. Ne tembihinle üzülmemelerini sağlamak, ne de üzülmemek mümkün. Mantık aynen dediğin gibi seyahate çıkıyor ve elim telefona gidiyor babamı aramak için. O bir anda beni durduran şey, o kadar can yakıcı ki. Arkadaşım babasının acısını öyle hafifletmeye çalışmış, babam üzülürdü diye. Bir de babam öyle yatıp çekecek insan değildi diye teselli etmiş kendini.

      Oğlun ne güzel demiş, ben de öyle yapmaya; annemin de öyle yapmasını sağlamaya çalışıyorum. Daha 2 ay oldu, ne kadar becerebiliyorum bilmiyorum; eğlenceli bir şey (en basitinden makyaj bile) yapmaya hakkım yokmuş gibi geliyor. Kitaplar ve yazmak iyi geliyor biraz. Arkadaşlar da öyle. Haklısın bitmez, ama en azından o acıtan keskinliği biraz gider değil mi?

      Teşekkür ederim yazdıkların için, içten destek veren serin sakin varlığın için... Uzaktan da olsa, sarılıyorum ben de kocaman.

      Sil
  3. Lobna'nın röportajını okurken bir el kalbime elini soktu ve onu acıtarak sıktı ... Tüm kaybına rağmen hala mutlu ve vazgeçmemiş...Özürden çok daha fazlasını hakediyor

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okurken benim de içim çok fena oldu. Hem çok üzülüp ağladım; hem de içim isyanla, öfkeyle doldu. Bir insanın hayatı bu kadar kolay harcanabilir mi? Ölenlerin ailelerin acılarını hele, tahmin etmemiz mümkün değil... Evet, yaşam sevinci ve gücü var. Ama olmayabilirdi de. Yaşadıkları anlaşılacak gibi değil. Erkek arkadaşının dediği gibi, özür dileseler ne olur; Lobna gitti geldi. Geri gelmeyebilirdi de. Özürden fazlasını, eski haline dönebilmeyi hak ediyor. Hayatını geri almayı hak ediyor.

      Sil