Akşam yogadan döndüğümde başladım Melisa'nın kitabına. Sabırsızlanıyordum okumak için. Kırmızı koltuk, mavi polar battaniye ve iki kara kedi eşlik etti keyfime. Balık krakerler, sakin göllerin kuğusu filan derken daha ilk satırdan içine aldı. Sanki ben okumuyormuşum da, Melisa oturmuş karşıma bunları sesli sesli bana anlatıyormuş gibi. Kulağımda sesiyle çevirdim sayfaları.
Babamı kaybettiğimde eve ziyarete gelmişti sevdiğim başka bir arkadaşımla. Ki o diğer arkadaşım, kedilerimin ananesi olur. Ne zamandır görüşememiştik. Konunun ağırlığı bir şeyleri boğazımıza dizer gibi olsa da, hayat deyip makarna ve salata yiyerek konudan konuya atladığımız güzel bir akşam geçirmiştik. Çok sevinmiştim gelmelerine. Araya giren bunca zamana/insana inat görüşebilmeye de. İsteyince oluyor, görüşülebiliyor. Ve insan böyle zamanlarda can birilerini yanında hissetmek istiyor.
Ayak bileğimi pek sanatsal bir şekilde kırdığımda da, Melisa eve de hastaneye de gelmiş ve canım sıkılmasın diye ipod'uyla güzelim müziklerini bırakmıştı bana. Hem kaç insan başsağlığı ziyaretine mis kokulu mandalina ve çömlek güveç tenceresiyle gelir ki, seviyorum bunları getiren iki kişiyi de!
Konuyla alalası yok ama, başıboş kalmasın buralar dedim. |
Ayak bileğimi pek sanatsal bir şekilde kırdığımda da, Melisa eve de hastaneye de gelmiş ve canım sıkılmasın diye ipod'uyla güzelim müziklerini bırakmıştı bana. Hem kaç insan başsağlığı ziyaretine mis kokulu mandalina ve çömlek güveç tenceresiyle gelir ki, seviyorum bunları getiren iki kişiyi de!
Babamı kaybettiğimde beni üzen şeylerden biri de, o ıssızlık hissi dışında 1997'den beri yaşadığım İstanbul'da biriktirdiğim bazı şeylerin/kişilerin gerçekliğine dair yaşadığım o koskocaman şüphe oldu. 5 ay oldu babamı kaybedeli ve hala evime bir başsağlığına bile gelmeyen bir sürü "arkadaş" sayabilirim. Ki isimleri hiç önemli değil. Bana çok yakın oturanlar var içlerinde. Bunu zamansızlıkla/meşguliyetle açıklayıp gülünç olmaya çalışmazlar umarım. Artık söylenecek pek bir şey de kalmadı zaten. Böylesi komik bir bahaneye inanmamı beklemeleri, daha da üzücü olurdu benim için.
Hele evi neredeyse dibimde olan birine diyeceğim şuydu: "Evlendim nikahıma/düğünüme gelmedin, babam öldü başsağlığına gelmedin. E ne ölüye, ne diriye! Böyle arkadaşlık mı olur, arkadaşlık böyle bir şey midir?" Evet, sana laflar hazırlamıştım ama inan çok yorgunum. Sanırım sadece susmakla yetineceğim, insanın kırıkları acıyor bazen konuşurken.
Sadece şu oluyor, insanın içinde bir şey "çıt" diye kırılıyor. Selvi Boylum Al Yazmalım'daki sorunun benzeri sorular gelip çörekleniyor içine. "Sahi sevgi neydi? Arkadaş kimdi? Dost hanginizdi?" Anlaşılan bazıları için cevap yerine gelecek şey, koca bir boşluk. Aramadılar hiç, aramadım. Gelmediler, beklemeyi bıraktım. Bir şeyler eksildi ya da yer değiştirdi. Şimdi kocaman bir sessizlik, böyle tuhaf bir suskunluk var orta yerimizde. Kendi içime atmıştım, evet susmak bazen her şeyden kıymetli ama, bugün buraya dökülüverdiler işte. O yüzden biraz ıssızlaşarak girdim 2014'e. Ama güzel gelmesi ve geçmesi için umudum var.
Melisa'nın öykülerini okurken bu kayıplarımızı da düşündüm. Sonra kaç kez yazıp yazıp taslaklara kaydettiğim istifa maillerini. Enter'a basıp gitmeyi, uzak bir yerlere kaçmayı ne kadar çok istediğimi hatırladım. Daha geçen gün teşebbüs etmiştim buna. Masamdaki ve çekmecemdeki her şeyi boşaltıp gitmeye hazırlanmıştım. 4 yılda biriken nedir ki, bol bol kağıt çöpü, ıvır zıvır... Sonra kocamla, annemle ve abimle konuşup içlenerek ağlamaklı boş bir çuval gibi uzanmıştım kırmızı kanepeme. Geçmişti bir süre sonra.
Sabah kitabı okumaya dalınca metro durağını kaçırdım, tekrar binince biraz daha vakit kaldı okumak için. İşe de biraz geç kaldım, ama ne gam. Geçenlerde de kitaba dalıp metrobüsten Boğaziçi manzaralı bir yerde inmiştim, neredeyse Avrupa yakasına geçiyormuşum. Metrobüse giderken, ters yöne giden yan banttaki bir kızın elinde Dünya
Ağrısı'nı gördüm, tanımadan yakınlık hissettim. Tuhaf bir his. Hoşuma gitti.
Yine ofise gidip normalde çoğuyla iki laf etmeyi içimin istemediği insanlarla hasbıhal edecek, saçma sapan mailleri okuyacak, her biri birbirinden acil işleri yetiştirmeye uğraşacak, yöneticimin acıklı ve sahte bir yüz ifadesiyle söylediği buçuklu yüzdeli komik zam miktarına sinirlenecek, birilerine cevap yetiştirmeye/dert anlatmaya çalışacak; bilgisayarımda çata çuta bir şeyler yazarak ve sonlara doğru dakikaları sayarak bitireceğim bir güne daha başlayacağım. Oysa masanın altına bir minder atıp arkadaşımın kitabını okumak istiyorum sadece.
Arkadaşım yollamış bunu da, pek sevdim |
Bunu da internetten aldım, Diyarbakır'da nergis satışları artmış |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder