Umudun fişeği olan Gezi Direnişi, gencinden yaşlısına hepimize çok şey öğretti. Birçoğunu barıştırdı, birçoğunun gözünü açtı bazı gerçeklere. Anlamak istemeyen körlerle sağırlara, vicdanı milim yerinden oynamayanlara yapacak bir şey yok. Ama belki 15-20 yıl sonra geriye dönüp baktığımızda, yaşananları daha net anlayacağız... Gezi direniş ve isyan olduğu kadar, vicdan ve umuttu.
Ve umuda, "Böyle geldi bunca zaman, böyle gitmesin artık!" demeye, yerimizden kalkıp silkinmeye her şeyden çok ihtiyacımız vardı. Tahammülümüz kalmamıştı artık aşağılanmaya, ötekileştirilmeye, tükürüklü çemkirmelere maruz kalmaya, aptal yerine konmaya, her yanı gri bir beton cehenneminde yaşamaya zorlanmaya, acımasızlığa...
İçimizde yeniden canlandırdığı umut ve bir gün bu ülkede mutlu olma ihtimalini bize gösterdiği için de sevdik biz Gezi'yi. O yüzden iyi ki doğdun Gezi Direnişi...
Geçen yıldan geriye, birçok fotoğraf kaldı aklımda. Ve birçok unutulmaz an... Ama gözümün önüne en çok gelen, alttaki beşbenzemezin olduğu fotoğraf. Ne kadar farklı insanın Gezi Direnişi için bir araya geldiğini, nasıl birbirini kolladıklarını hatırlatıyor. Gülümsetiyor.
Fotoğraf: Adem Altan (AFP fotomuhabiri) / Ankara |
Hayatını, gözünü kaybeden o gencecik canlar için denecek şey ise unutulmayacak oldukları. Size bunu yapanlar cezasını çekmedi ne yazık ki. Ama, ah ilahi adalet... ruhunuz huzur içinde olsun.
Güzel bir yazı için buyrun. Deniz'in o yazısından:
"Bildiğim, Gezi'de yaşam kadar ölümü de öğrendik. Nasıl acıttığını ve buna nasıl tahammülümüz olmaması gerektiğini. Çünkü hiçbir devletin, vatandaşını 'öyle ya da böyle' öldürme yetkisi yok. İhmalle de öldüremez, sabrı taştığı için de. Etnik kökenini beğenmediği için de öldüremez, meshebini yahut kıyafetini gözü tutmadığı için de."
"Padişahım ölme, bilakis çok yaşa!
Yaşa ki gör, nasıl yanıldığını, nerede hata yaptığını.
Kimse bu ülkeyi üzerine yapmadı, hiç birimiz senin değiliz. En "senin" sandıkların bile.
Adalet duygusal bir süreçtir ama his ile sağlanamaz.
Adalet kindar değil, kararlıdır.
Ve o adaleti ya sağlayacağız, ya sağlayacağız.
İnadına seveceğiz bize düşman kıldıklarını, severek iyileşeceğiz.
İnsanların madende/sokakta/inşaatta/trafikte ölmek yerine, ağaçlar altında istedikleri dilden şarkılar söyledikleri bir ülke olacağız.
Çocukların sevişmeyi yahut gülmeyi değil çalmayı ayıp bildiği, dindarın dinsizle komşu olabildiği, doğanın edepsizce talan edilmediği, pırıl pırıl bir yer olacağız.
Ve sen tüm bunları,
hücrenden duyacaksın."
Güzel bir yazı için buyrun. Deniz'in o yazısından:
"Bildiğim, Gezi'de yaşam kadar ölümü de öğrendik. Nasıl acıttığını ve buna nasıl tahammülümüz olmaması gerektiğini. Çünkü hiçbir devletin, vatandaşını 'öyle ya da böyle' öldürme yetkisi yok. İhmalle de öldüremez, sabrı taştığı için de. Etnik kökenini beğenmediği için de öldüremez, meshebini yahut kıyafetini gözü tutmadığı için de."
"Padişahım ölme, bilakis çok yaşa!
Yaşa ki gör, nasıl yanıldığını, nerede hata yaptığını.
Kimse bu ülkeyi üzerine yapmadı, hiç birimiz senin değiliz. En "senin" sandıkların bile.
Adalet duygusal bir süreçtir ama his ile sağlanamaz.
Adalet kindar değil, kararlıdır.
Ve o adaleti ya sağlayacağız, ya sağlayacağız.
İnadına seveceğiz bize düşman kıldıklarını, severek iyileşeceğiz.
İnsanların madende/sokakta/inşaatta/trafikte ölmek yerine, ağaçlar altında istedikleri dilden şarkılar söyledikleri bir ülke olacağız.
Çocukların sevişmeyi yahut gülmeyi değil çalmayı ayıp bildiği, dindarın dinsizle komşu olabildiği, doğanın edepsizce talan edilmediği, pırıl pırıl bir yer olacağız.
Ve sen tüm bunları,
hücrenden duyacaksın."
bazı anıları hatırlayınca burnunda garip bir koku olur, kafanın içinde çalan bir müzik olur ve o anı sadece sen öyle hatırlarsın. başka kimse o günü senin gibi hatırlamaz..
YanıtlaSilama gezi.. ama gezi öyle bir şeydi ki geziyi hatırladıkça; uzaktaki yakındaki aynı yakıcı kokuyu hissediyor, aynı seslenişleri duyuyor, aynı yeşili görüyor. şimdi yıldönümü diye duyulan korkuların etkisiyle tüm televizyon kanallarında gösterilen o anlık görüntüler; bizim ezberimizde yer etmiş zaten. 8 arkadaşımızı hiç unutmadık ki, ne onları ne onlara yapılanları. hiç birini unutmadık. unutursak kalbimiz kurusun.
anlar, kokular ve sesler... ama acayip olan, "çapulcu" denen ve gazdan kaçarken birbirlerine çarptıklarında bile özür dileyen, fısfısla birbirinin gözüne su-süt-talcid sıkan, gazdan etkilenen sokak hayvanlarının yardımına koşan o insanların şahaneliğiydi. ne canını, ne gözünü, ne sağlığını kaybedenleri unutmak mümkün; dediğin gibi, unutursak kalbimiz kurusun...
Silmehmet tez, o güzel yazısını yine yazmış bugün milliyet cumartesi'de: "Bu saatten sonra Türkiye’de hiçbir şey aynı olmayacak. Bir şeyler değişecek. Belki iddialı laflar bunlar bilmiyorum. Ama emin olduğum bir şey var. Bundan sonra birileri 'Ben yaptım, karar verdim yapacağım, size ne!' türünden laflar etmeden önce 10 kere düşünecek. Ve inat ederse halkın tepkisini de görecek..."
umarım güzel günler görürüz hep birlikte.