Saçaklı'nın hatırlatması, Çavlan'ın bulması sayesinde aklıma gelen
Metis'in 2012'deki "Olmayan Kelimeler" ajandasının içinde güzel
"mühim" günler uydurulmuş, evde tekrar baktım da pek hoşuma gitti.
Bloga da yazmışım hatta ben bunu, bunamışım haberim yok! Görseli ararken
Google'da, buraya link verince uyandım :)
"Yeni yıl için
alternatif mutluluk kaynakları:
Bir çocuğun uykudaki gülücüğünü görmek (ki Kamerun'da wo-mba
derlermiş); hafif serin hafif berrak bir denizde yüzmek; sevgilinin kokusunu ya
da kuraklıktan sonra yağan ilk yağmura eşlik eden hoş kokuyu (petrichor denmiş İngilizcede)
içine çekmek..." (Sf. 21)
|
Nergis kedinizi de sizi de mutlu eder. |
Canın tam tatlı bir şey
isterken birinin gelip tatlı bir şey ikram etmesi (biraz önce oldu ofiste, başka
bir şey isteseymişim), televizyonda kanallar arasında gezinirken çok sevdiğin
bir filmi tam başlarken yakalamak (radyo için de şarkı versiyonu), nergis
kokusuna hayran kedilerin (Obi-Yoda) çiçeği afiyetle yemek üzere sehpaya yapışması...
Bunlara tek kelimelik karşılıklar uydurmak istiyor deli gönül. Gelelim ajandanın
'mühim' günlerine...
6 Ocak: Sarılıp yatma günü (Bu geçmiş, ama pekala 14 Ocak da
olabilir.)
11 Ocak: Yağmur birikintisine basma günü (Bu ara yağmura
hasretiz, ananem endişeli)
21 Ocak: Kucaklaşma günü (Dostum E'nin doğum günü o gün, rakının
ilk yudumunu beklemeden sarılıp kucaklayayım.)
22 Ocak: Hayatı havalandırma günü (Bu nasıl yapılabilir,
muhtelif fikirleri tartışmalı.)
3 Nisan: Hergele aşıklar günü (Fransız film ismi gibi,
güzelmiş.)
20 Mayıs: Taşra sıkıntısı günü (Serbest çağrışım, Nuri Bilge
Ceylan ve Kafka.)
22 Haziran: Köpeğinizi ofise götürme günü (Kediye uyarlarsak Obi-Yoda ofiste, yok
mümkün değil.)
27 Haziran: Dans edebildiğimiz devrimler günü (Bence bu cuk
oturmuş Gezi'ye.)
30 Temmuz: Asansörde sohbet başlatma günü (Plaza/apartman
insanları için bulunmaz nimet.)
28 Eylül: Sormaya çekindiğimiz aptal soruyu sorma günü
(Toplantılar ve beyin fırtınası şeysi bunun için var.)
3 Ekim: Hep yazmak isteyenlerin günü (Buna bayıldım)
12 Kasım: Kayıp eldiven teklerini anma-arama günü (Kayıp
çorap tekleri de aynı gün aranabilir.)
Kendi pek mühim günlerimi oluşturayım bari. Üşenmezsem
tabii...
2012 Metis ajandasının kapanış cümlesi ise şu:
Bu ara okuma listem biriktikçe birikiyor, ama liste kafamda
hazır. Melisa'nın "Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz" öykü
kitabı, Ayfer Tunç'un "Dünya Ağrısı" romanı, Kanat Atkaya'nın köşe yazısında bahsettiği Cemal Dindar'ın "Bir Akıl Hastanesinin Hatıra Defteri"
ve abimin önerip kitaplığından verdiği Namık Kemal Behramoğlu'nun "Bir
Savcının Anıları".
Hafta sonu, bir köy mezarlığına gittim ilk kez. Çarşamba
günü eşimin eniştesini kaybetmiş ve cenazeye gidememiştik. Şehir mezarlıklarının
üst üste kalabalığından, o telaşeli keşmekeşinden ne kadar başka ve huzurluymuş
köy mezarlığı. Daha çok bir bahçeye benziyordu. Arkası kartpostal manzarası
gibiydi; tarlalar, kavaklar ve gün batımı. Eniştenin yeri, koca bir ağacın
dibinde. Ağacın gölgesi üstünde. Etrafı boş. Yerleri çim kaplamış. Işık
hüzmeleri süzülüyor, güneş ağaçların arasından bahçeye sızıyor. Ürkütücü değildi.
Nazım Hikmet'in sürgünde vatan hasretiyle yazdığı "Vasiyet" şiirindeki
gibi, "Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni"... Düşündüm de, doğanın
kucağı asıl burası. Kepçeyle açılan, dip dibe dip dibe çukurlar değil.
Bugünse çok eski bir aile dostunu son yolculuğuna uğurlamak
için kiliseye gittim. Her şey daha sakin, sessiz ve siyah. Düzenli, düzgün.
Herkeste vakur bir keder hali. Beyaz güller, mumlar, tütsüler, ilahiler ve çan
sesleri... Teyzemin 50 yıllık dostu "Matmazel", her Paskalya'da elceğizleriyle
üşenmeden o güzelim vişne liköründen, paskalya çöreğinden yapan; yıllardır ona
vurgun, her bayram en gıcır takımını giyip ziyaretine gelen Kirkor Amca'nın
naif iltifatlarını, şakayla karışık izdivaç tekliflerini gülerek savuşturan
Arpi Teyze; huzur içinde olsun ruhun... Güzel uğurladılar seni, ruhuna gitsin
diye kahve ikram ettiler ardından.
Günde 2-3 kez telefonlaştığın, dertleştiğin dostun teyzem çok
özleyecek seni. En çok da "Oy ölünce benim altıma hasırı çok koyun ya, üşürüm
ben Arpi. Bak sana vasiyet ediyorum!" diyen teyzeme "Amaan Hikmet,
ölüyorsun gidiyorsun işte, bırak allasen hasırı. Ben sererim sana
battaniye!" deyişini, her şeyle dalga geçişini özleyeceğim galiba. Umarım
oralar manzaralı ve sıcaktır.