4 Ocak 2011 Salı

The Veils & Just Kids

Bugün içimde bir kırıklık/kırgınlık hissiyle uyandım, belki de kabus görmüşümdür ama hatırlamıyorumdur, bilmiyorum... Kediler odanın kapısında, gündelik ağlama nöbetindeydi. Kalktım. Mama ve su kaplarını doldurdum. Yoda suyu içmek yerine, içine patisini sokup nimetle oynamayı tercih etti. Kendi haline bıraktım. Uğraşacak halim yoktu zira.

Hava kapkara, yağmurlu ve soğuk. İşe gitmem lazım, evet. Giyinip çıktım. Kulaklığı taktım, listeden The Veils'i seçtim. Finn'in sesi yayıldı kafamın içine doğru. "The Wild Son".


Minibüse binince de, son dakikada çantama attığım kitap geldi aklıma. Patti Smith'in "Çoluk Çocuk"u. Sevindim birden. Elimde o, kulağımda The Veils... Birazcık iyi geldi. Kalabalığa, yağmura, soğuğa, birbirinin gözüne şemsiye sokan yayalarla elleri kornadan kalkmayan sinirli şoförlere boşverdim. Hiçbirini duymuyor, görmüyordum; ne güzel.


Patti Smith'in kitabı hoşuma gitti; dili sade, hayatı ilginç. Seveceğimi biliyordum. Güzel güzel anlatıyor. Karşımdaymış da sohbet ediyormuşuz gibi. Arada o bir sigara yakıyor, ben kahveleri tazeliyorum. Çocukluk anıları içimi burktu, arkadaşının ölümünün olduğu sayfa geldiğinde ise ağlayacaktım metrobüste. Neyse ki kimsenin umrunda olmazdı.

Kıpkırmızı bir burunla işe geldim. Bere ve eldivenler yetmemiş, burunluk da lazım. Geç kaldım. Birileri "Günaydın" dedi galiba, cevap verdim. Enerjilerine şaşırdım, arı kovanı gibi yine ofis. Sigara sosyalleşme timi topluca dışarı çıktı. Ne azim arkadaş...

Masama oturdum, tostumu söyledim, dergi için ilham bekliyorum. İşte, öyle...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder