25 Eylül 2011 Pazar

Biten pazar, dağılan R.E.M. filan

Bir hafta sonunu daha bitirmenin üzüntüsünü yaşıyorum sayın seyirciler. Kocamın başı ağrıyor, yemek yiyip ağrı kesici içtikten sonra uyumaya gitti. İlaç etkisini gösterir umarım, hali içimi burktu. Yoda da TV koltuğunu sahiplendiydi ne zamandır, orada uslu uslu uyuyor. Obi ise kablo kemirip koluma yatmaya çalıştıktan sonra, kocamın yokluğunu hissettirmemek için epeyce uğraştı, sarıldı etti ama yok, o da uykuya çekildi. Ben de Emmy ödül törenini izledim. Charlie Sheen'in "Two and a Half Men"den şutlandıktan sonra komedi dalındaki erkek oyuncu adaylarını sunması manalı olmuş. Ama centilmence davranarak 8 yıl geçirdiği ekip arkadaşlarına teşekkür etmesi ve yine ödül almalarını dilemesi, hoştu.

Dün bir koşturmacayla geçti. Nikah fotoğraflarının kalanını almak üzere nikah dairesine uğradık. Yüzlerce fotonun içinden küçük bir kısım seçmeye çalışmaktan sıkılıp hepsini aldık, sonra da kahvaltıya gittik. Akabinde küçük beylerin veteriner ziyareti, Kadıköy'ün cumartesi rutinine dönüşen miting ve yolların kapatılması yüzünden eziyete dönüştü. Giderken epeyce mızırdanmışlardı yolda, miv mav kanon yaparak. Dönüşte aşıdan herhalde, gıkları çıkmadı. 

Akşam ise nikah videosunu izleyip halimize güldükten ve nikah memuresine yine sinir olduktan sonra Maria'nın Bahçesi'nde arkadaşlarla "geç olsun güç olmasın nikah ve doğum günü kutlaması" yaptık. Güzel mekan, hoş  yemekler, leziz muhabbet. Eğlendik.

Bugünkü hedefimiz ise favorilerimiz arasına giren Decathlon mağazasıydı. Sporla ilgili envai çeşit malzemeyi (çadırdan mayoya, zıpkından polara her şey) çok ucuza alabileceğiniz bir yer. Kamp için 3-4 polar, kocaya dağcı botu, bana sağlam bir mont alıp, tümüne normalde sadece bota vereceğimiz parayı ödeyip çıktık. Adrenalin'ciler kusura bakmasın ama 500 TL'lik bot 300'e satılabiliyorsa, bundan sonra adresimiz Decathlon'dur.

Sinema TV'de bir film var, adı "Renklerin Hikayesi"ymiş, tüm oyuncular siyahi. Cosby Ailesi'nde anneyi oynayan kadın, Janet Jackson, Thandie Newton, Whopi Goldberg filan var. 20-30 dakikadır izliyorum, bu süre içerisinde karısının arkadaşına tecavüz eden bir adam (sonra bu herif başka bir kadına tecavüz etti, kadın da onu bıçakladı, önceki kurban kadın ise morgda ölü tecavüzcüyü tokatladı, oha) sevgilisiyle kavga edip çocuklarını camdan sarkıtan ve sonra da onları 5. kattan aşağı atan başka bir adam gördüm; sinirim bozuldu. Öldürülen küçük çocukların annesi ise günler sonra kaldırımdan çocuklarının kanını silmeye çalışıyor şimdi, of Allahım.

R.E.M. dağılmış. Şaşırdım. Mehmet Tez'in Milliyet Cumartesi'nde yazdığı gibi, insan hem üzülüyor hem seviniyor. Yılların grubu, severiz ederiz. Ama  albümlerini almaya devam ediyor muyuz? Hayır. Eskisi kadar iyi değillerdi, evet. Karar vermeleri lazımdı: Tamam mı devam mı? Tamam demişler.

Mehmet Tez'in yazısının tamamı için tıklayınız. 

U2 gibi para basma derdine düşmeyip efendice bırakmaları güzel bir şey. Tez'in dediği gibi bazı grupları neden sevdiğimizi bilmiyoruz. Alışkanlık? Anılar? Hepsi? Eskiden sevdiğimiz grupları sevmiyoruz artık. Yorulduk, yavaşladık; üşengeçleştik, erken yatıp kalkar olduk. Aynı grupları beğenmiyoruz, onlar gibi biz de değişiyoruz çünkü. Düşerek unutulmaktansa, tadında bırakabilmek önemli. R.E.M. bunu seçti. O halde onlardan gelsin: Everybody hurts.

Obi de yer yokmuş gibi Yoda'nın yanına kıvrıldı. Kara oğlanlarım benim, iyi ki almışız sizi yahu. Seviyorum bıyığınızdan kuyruğunuza kadar. E ben de yatayım yavaştan... Beylerin hepsi uykuda, katılayım onlara.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder