21 Eylül 2011 Çarşamba

Eylül patlaması


Ofis meseleleri her zamanki gibi... “Yeni gelin” esprilerine maruz kalmak dışında pek bir değişiklik yok. İşler yine yoğun, herkes yine delirmiş filan. Ya, var aslında. Kısa bir süre öncesine kadar ofisteki hamile sayısı 3’tü. İkisi doğurdu rahatladı, kaldı bir. Sürekli bir hastane ziyaretleri, ortalıkta dolanan bebek şekerleri…
Bir de yeni bir hamile haberi duyduk, ki o bomba oldu. Çünkü hala çok gizli ve sürpriz bir haber bu. Zira bir süre önce aynı arkadaşın doktorayı kazandığı haberini almıştık yine gizlice (Allahım her şey top secret, kedi bokunu örter misali gizli), şimdi kendisi bu sürpriz hamilelikle şaşkın ve (yine) biri hamile olan iki kadın yöneticiye bunu nasıl söyleyeceğini düşünüyor! Zira işler çok yoğun ve kendisi de bunu şirkete yapılmış bir saldırı gibi düşünüp tırsmaya başladı. Hepsinin göbeği birbirine çarpıyor yahu! Evli bir kadın, sözleşmesinde “Şu kadar yıl doğurmayacağıma, şerefim ve rahmim üstüne yemin ederim” demediğine göre, kim ne karışır efendim! Hem doktora, hem doktora! Akademik ve domestik kariyer bir arada. 
Bu resmi koydum ama bereketi pek anlatmadı sanırım, neyse.
Bu doğum telaşlarından önce de iki nikahın telaşı sarmıştı ofisi. Hem de aynı gündü bu nikahlar, üstelik de aynı nikah dairesinde! Biri bizimki, 3 saat öncesinde de bir başka arkadaşınki. Onun dışında Eylül ayındaki 7-8 doğum günü de cabası, ofiste bir kutlama curcunası! Ne bereketli aymış şu Eylül! Evlenen, doğan, doğuran! Benimkiler dahil, soğuk Aralık günlerinde kimsenin annesi babası (ve aslında kendisi de) boş durmamış demek. (Ehm, bu cümleyi kurmasam olmazdı ama yani.)
Kadınlarla dolu işyerlerinde de böyle şeyler oluyor işte. Di mi efendim? Cık cık… Yöneticiler de kadınken ve onlardan biri de hamileyken, bu arkadaşın hamile olduğunu söylemekten kaçınması gereksiz. (Hamile olmayan yönetici ile editörlere ise ekstra iş patlayacağından, biz korkabiliriz sanırım.) 
Çocuk kariyer planına göre mi yapılmalı mirim? Ama plansız olmuş, kız n'apsın şimdi? Karar versin: Ya kariyer ya ikinci çocuk! Uuu, her köşe başında fıs fıs dönen dedikodulardan biri bu. Ya diğerleri? Bilmem. Umurumda da değil. Bana söylenmedikçe öğrenmeye kasmıyorum zira. Ne ka dedikodu, o ka baş ağrısı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder