21 Kasım 2012 Çarşamba

100 +


Fotoğraftaki hanımefendi, Nobel ödüllü fizyolog Rita Levi-Montalcini. Kendisi 102 yaşında ve aynı zamanda senatör. Yaşam enerjisi dışında mor elbisesine de bayıldım. Aklıma sohbeti tatlı, muzır bir çocuk gibi gülümseyen Minâ Urgan'ı getirdi.

Programlı hücre ölümünü ve sinir hücrelerindeki etken faktör proteinlerini 1940'lı yıllarda keşfeden ve bu keşiflerinin anlam ve önemi 40 yıl sonra fark edilerek 1986'da Nobel Ödülü ile ödüllendirilen İtalyan bilim kadını, fizyolog Rita-Levi Montalcini bugün 102 yaşında ve İtalya Parlamentosu'nda senatör. Kendisi ile 4 yıl önce yapılan bir söyleşi:

100 yaşınızı nasıl kutlayacaksınız?
Ah, bu yaşa kadar yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyorum, ayrıca kutlamalar da hoşuma gitmiyor. Beni ilgilendiren ve hoşuma giden şeyler, her gün yaptığım şeylerdir.

Neler yapıyorsunuz?
Afrikalı kızların okuyup ülkelerinin gelişmesinde rol almaları için burs temin etmeye çalışıyorum. Araştırmalarıma ve düşünmeye devam ediyorum.

Emekliye ayırmadınız mı kendinizi?
Asla! Emeklilik beyni harap eder. Bunu yapan bir çok kişi dünyayı terk ettiler, bu beyni öldürür, hasta eder.

Beyniniz nasıl çalışıyor?
Tam 20 yaşımdaki gibi. Arzu ve yeteneklerimde hiçbir fark görmüyorum. Yarın tıbbi bir kongreye katılacağım.

Ama genetik bir sınırı da yok mu bunun?
Hayır. Beynim henüz yaşlanmadı. Kaçınılmaz olarak vücudumda kırışıklıklar var, ama beynimde değil.

Peki nasıl oluyor bu?
Nöronlarla ilgili önemli bir esneklikten yararlanıyoruz: Nöronlar ölmüş olsalar bile, kalanlar görevlerini sürdürebilmek için yeniden organize olurlar, ancak yine de onları uyarmak gerekir.

Bunun nasıl olacağını söyler misiniz?
Arzu etmeye devam ediniz, beyninizi faal tutunuz, onu çalıştırınız, bu suretle asla bozulmaz.

Ben uzun yaşar mıyım?
Yaşadığınız yıllardan daha iyi yaşayacaksınız, işin ilginç tarafı da bu. Bunun sırrı da meraklı, istekli ve de sevgiyle dolu olmaktır.

Yaptığınız şey bilimsel bir araştırma…

Evet ve de coşkulu olmayı sürdürüyorum.

Siz sinir sistemi hücrelerinin nasıl geliştiklerini ve bu hücrelerin nasıl yenilendiklerini keşfettiniz.
Evet, 1942'de. Ben sinir gelişim etkenleri keşfimin geçerliliği kabul edilene kadar, hemen hemen elli yıl toplum dışında bırakıldım. Ta ki 1986 yılında Nobel ödülünü alana kadar.

1920'li yıllarda genç bir İtalyan kızı olarak nasıl oldu da bir nöroloji bilimci olmayı başardınız?
Çocukluğumdan beri kendimi okumaya verdim. Babam, hep iyi bir evlilik yapmamı, iyi bir eş ve iyi bir anne olmamı istiyordu, ama ben onu dinlemedim; okumak istediğimi söyledim…

Babanız buna çok kızdı mı?
Evet, çünkü kendimi mutlu bir çocuk olarak hissetmiyordum.  Küçük yaramaz bir ördek, budala ve bir işe yaramaz olduğumu sanıyordum. Benden büyüklerin hepsi de parlaktılar ve ben aşağılık kompleksine kapılıyordum.

Öyle sanıyorum ki bütün bunlar sizin için bir uyarıcı olmuş.
Evet, ama Afrika'da cüzzam üzerine araştırmalar yapan Dr. Albert Schweitzer' in çalışmaları da beni çok etkiledi. Ben de acı çekenlere yardım etmeyi seçtim, zira en büyük hayalim buydu.

Bir erkeğin beyni ile bir kanın beyni arasında bir fark var mıdır?
Sadece salgısal sisteme bağlı heyecanlarla ilgili beyin fonksiyonları bakımından. Ama öğrenmek ve bilmek yeteneği bakımından hiçbir fark yoktur, yani her ikisi de aynıdır.

Neden bilimle uğraşan çok az sayıda kadın var?
Hayır, bu doğru değil! Erkekler tarafından yapıldığı söylenen bilimsel keşiflerin bir çoğunda da kız kardeşlerinin, eşlerinin ve kızlarının katkıları vardır.

Bu gerçek mi?
Kadın zekası kabul edilmiyor ve hep arka planda bırakılıyor. Ama bereket versin ki bugün, bilimsel araştırmalar da erkeklerden daha fazla kadın var: Bunlar Hypatia'nın mirasçılarıdır.

4. yüzyıldaki İskenderiyeli bilim kadını...
Evet, şimdi eskiden olduğu gibi sokaklarda kadın düşmanı yobazlar tarafından öldürülmüyoruz artık. Dünyada birçok şey değişti.

Hiç kimse sizi katletmeyi denemedi mi?

Faşizmin iktidarda olduğu tarihlerde, Mussolini de Hitler’in Yahudi zulmünü taklit etmek istedi, bir süre saklanmak zorunda kalmıştım. Ama araştırmalarımı durdurmadım: Yatak odama bir laboratuvar kurdum… Ve bu sıralarda “apoptosis” yani hücrelerin programlanmış ölümlerini keşfettim.

Yahudilerde bilim adamı ve entelektüel oranının yüksek oluşunu neye bağlıyorsunuz?
Sürgünler Yahudileri entelektüel çalışmalara yöneltti: Zira düşünce dışında her şey yasaklanabilir. Bilindiği gibi Yahudiler arasında Nobel ödülü kazanmış birçok kişi vardır.

Nazi çılgınlığını nasıl izah ediyorsunuz?
Hitler ve Mussolini hep kalabalıklara karşı konuştular. Bu durumda, beynin entelektüel faaliyetlerine hakim olan heyecan verici bölümü hemen faaliyete geçer. Bunlar da heyecanları, sebepsiz de olsa, tetiklerler.

ABD’deki birçok okulda, halen Evrim Teorisi yerine Yaratılış Teorisi okutuluyor...

İdeoloji heyecandır, sebepsizdir. Sebep, eksikliğin çocuğudur. Omurgasızlarda her şey programlıdır, onlar mükemmeldirler. Biz hayır! Kusurlu yaratıklar olarak biz, iyi ile kötüyü ayırt etmek için sebeplere, değerlere, ahlâka başvururuz ki bu Darwin teorisinin en uç noktasıdır!

Hiç evlenmediğinizi biliyoruz, çocuğunuz oldu mu?
Hayır. Ben, nörolojinin cangıl ormanlarına girdim; güzelliğine hayran kaldım ve bütün zamanımı ona vakfettim.

Bir gün, Alzheimer’in, Parkinson’ un, yaşlılığa bağlı bunamanın çaresi bulunacak mı?
İyileştirmek mi? Tüm bu hastalıkları durdurmayı, geciktirmeyi ve en aza indirmeyi başaracağız.

Bugün en büyük hayaliniz nedir?
Beynimizi tüm kapasiteleri ile tanıyabilmek.

Kendinizi yaramaz bir çocuk olarak hissetmekten ne zaman vazgeçtiniz?
Henüz sınırlarımın bilincindeyim.

Hayatınız boyunca yaptığınız en güzel şey?
Başkalarına yardım etmek.

Bugün 20 yaşında olsaydınız ne yapardınız?
Aynı şeyleri!

Kaynak

2 yorum: