25 Kasım 2012 Pazar

Yazı şemsiyesi


Pazar rehaveti... Gazete okumaları... Uslu kediler... Göz ucuyla "House"... 

Seçimlerimizi düşünüyorum. Hayatımızın, yaşadıklarımızın ne kadarı seçimlerimiz; ne kadarı rastlantı? Küçük bir çocukken hayal ettiklerimizin ne kadarını yaşıyoruz şimdi? The Newsroom'da MacKenzie, "Tamı tamına küçükken yapmak istediğim şeyi yapıyorum." demişti o dedikodu yazarı sarışına geçen hafta. Ne kadar şanslı ya da kendinden emin birinin cümlesi. Kendinden olmasa bile, hayalinden emin birinin. Hayalindeki işi yapmak, hayatını hayalindeki gibi sürdürebilmek... güzel bir şey. 

Her pazartesi işe giderken bunu düşünüyorum. Haberci , gazeteci ya da yazar mı olmak istiyordum? İsteğimin ne kadarı gerçekleşti? Ya da gerçekleştirmek için ne yaptım? Yeterince çabaladım mı? Güzel sanatlarda dramatik yazarlığı kazandım. Ama gitmedim. 2.lik derecesini İzmir diye çöpe attım. İstanbul'a geldim. İletişim fakültesini kazandım, gazetecilik okudum. Sonra? Sonra dergide, gazetede, reklam ajansında, yayınevinde vs vs çalıştım. Evet, yazıyla ilgili işler yaptım. Hayatımı öyle kazandım, kazanmaya devam ediyorum.

Peki çocukken hayalim olan şey, beni gerçekten mutlu edecek şey miydi? Yanılmış olamaz mıydım? Belki de yanlış şeyin hayalini kurmuşumdur? Öğretmenlerim de yanılmıştır belki? Yazmanın beni mutlu ettiğini sanıyorumdur? Ediyor ama işe dönüşünce sevimsizleşiyordur belki de. Yani uyduruyorum, doktor olup hobi için kitap yazardım belki? Hobi olarak yapınca, rezervler azaldı hissiyatı oluşmazdı sanki. Röportajlarda "Bir kitap okudum hayatım değişti" diyenden çok, "Bir kitap yazdım, hayatım acayip oldu" diyenler olmalıydı bence. Vardır illa ki. Artık kitap yazıp yayınlatmak eskisi kadar zor değil. Ne selüloz ziyanlıkları basılıyor değil mi? Yok hayır, "Ne ka yetenekliyim de, harcanıyorum allah kahretsin" filan demek değil niyetim. Bu yazı o yöne mi evriliyor yoksa? Yok yok, pazar iç hesaplaşması  bu. Bu aralar Elif Şafak röportajı da okumadım oysa. Neden böyle oldu ki?

Geçen gün, 12-13 yıl önce birlikte çalıştığımız bir fotoğrafçı arkadaşla karşılaştık. Bizim ofise gelmiş bir iş için, beni görünce pek şaşırdı. Dandik bir dergide çalışmıştık beraber. Batacağı gün gibi aşikar bir yerde dirsek çürütmüştük. "N'aptın n'ettin, aa hiç değişmemişsin" muhabbetini geçip "Kendin için bir şeyler yazıyordun eskiden, devam ediyor musun?" dedi. Suratına bakakaldım bir süre. Ben bile unutmuştum o dediğini. Suratım nasıl "Burdayım ama burada olmaktan mutsuzum ulan!" diye bağırdıysa artık... Güldüm, "Pek sayılmaz, yazmak kendime ayırdığım  bir şey gibi değil artık" dedim. "Bırakma, devam et; kendin için bir şey yap" dedi.  Eh, peki.

Sanırım işyerinde bu kadar yazıyla uğraşınca; büyüsünü yitiriyor yazı. Bana kalmıyor. İş için harcayınca kelimeleri, kendim çağırdığımda gelmiyorlar kalemimin ucuna. Yazıdan soğuduğumu düşündürtüyor bu hal. Öyle değil oysa... İlişkimiz mesleki deformasyon yüzünden bozuluyor sanki. Bıkmamak için çabalamam lazım, değişik formları için zaman ayırmam... Ama nasıl olacak ki o?

2 yorum:

  1. günlerdir buna benzer duygular içindeyim ben de. ekonomi eğitimi aldım hiç istemeyerek. asla ekonomist olamayacağıma, yazı yazmadan nefes alamayacağıma karar verip gittim gazetecilik okudum üstüne. hep gazeteci ya da yazar olmayı hayal ettim durdum, şartlar elvermeyince yazarak hayatımı devam ettireyim, işten arta kalan vakitlerde istediğim metinleri yazarım dedim ama olmuyor :( uzaklaştığımı hissediyorum, yabancılaştığımı hatta.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. illa banyo yapman gerekir ya hani pazar akşamları, canın istemez... şartmış gibi böyle şeyler üşüşür zihnine. bir de pazartesi sabahları işe oflaya puflaya giderken, ofisteki saçmalıklar etrafında dönerken zaman durmuş gibi kendini ortamdan soyutladığında "n'apıyorum ben yahu?" dersin...

      hayat, başka bir yere sürüklüyor galiba insanı. ya da buna, sürüklendiğimize, sistemin kurbanı olduğumuza inanmak işimize geliyor. ama hayalin ya da yeteneğinle, işindeki bunaltıyı yan yana koyduğunda bir şeyler oturmuyor yerine. sarkıyor alttan. "ne istiyordum, ne yapıyorum?" diyorsun ister istemez.

      ben bir de isteyerek okudum bu bölümü, yazıyla ilgili kazandığım başka bir bölüme (dramatik yazarlık) kayıt yaptırmayıp gazetecilik okudum. yazıyla ilgili iki ayrı bölüm arasında tercih yaptım hangisinin daha iyi olacağını asla bilemeyeceğimi hissederek... evet, yazıyla ilgili işler yaptım/yapıyorum; ama yazmak istediğim bunlar değildi... uzaklaşma ve yabancılaşma, tam da bu noktada burnunu sokuyor mevzuya. çözüm ne, bilemiyorum.

      Sil