9 Kasım 2012 Cuma

Niçin çalışıyoruz?

Alttaki yazıyı paylaşmış işten bir arkadaşım. Rumuz, Umutsuz İş Kadını. Yazıyı okudum okudum, bazı yerlerde umutsuz iş kadınına hak verdim ama "Bazı yerlerde, özellikle de son kısımda saçmalamış" dedim kendime. Yazının tamamı şöyle:

"Günümüzün uyuşturucusu : İş hayatı. Herkes deliler gibi çalışıyor. Gün ışımadan sıcacık yataklardan kalkarak düşülen yollar... Bilgisayar başında açma/poğaça/simit ile edilen kahvaltılar... Yan masadakine duyurmadan yapılması asla mümkün olmayan, hiçbir özelliği kalmayan sözde 'özel' konuşmalar... Şeffaflık adına cam ofislerde çalışıyor, akvaryumdaki balıklara benziyoruz. Hamile kaldığımızı önce kocamız, sonra amirimizle paylaşıyoruz. Kime sorsan o toplantı senin bu toplantı benim koşturuyor. Herkes çok meşgul. Az uyku, yoğun mesai saatleri bile yeterli değil işleri bitirebilmek için. Tatillerde bile kulaklardan telefon, ellerden klavye düşmüyor... Kimi patronundan dem vuruyor, kimi yapılan performans değerlendirmesinde hakkının nasıl 'yenildiğinden'.

Sabah-akşam sıkış tepiş otobüslerde, ilerlemeyen trafikte boşa geçirilen sinir bozucu, bir o kadar da kayıp zamanlar... Ayaküstü sigara molalarında, tuvaletlerde yapılan çekiştirmeler, çemkirmeler... Nefret ettiklerimizin yüzüne gülümsemeler... Okunmamış, cevaplanmayı bekleyen onlarca e-posta... Hazırlanması gereken sunum, aranması gereken insanlar... Birbirinin aynı günler... Duvardaki saate takılı gözler... Buluşmak için zaman ayır(a)madığımız arkadaşlar... Gelmesi istenmeyen pazartesiler, dört gözle beklenen cumalar... Öğlene/akşama ama mutlaka gün sonuna kadar yetiştirilmesi gereken raporlar...

...
Peki farkında mısınız bilerek ya da bilmeyerek kendimizi tüm bu koşturmacayla uyuşturduğumuzun... Kimi boş olduğu için işten eve dönmek istemiyor, kimi dolu olduğu için. Kimi en yakınını toprağa gömmüş oluyor, kimi en sevdiğini kalbine. Kimi çocuğun okul taksitini ödeyebilmek adına deli gibi çalışıyor, kimi ev taksiti için. Kimine sorsan gözü yüksek mevkide, kimine sorsan parada... Tüm bunlar bir kenara, belki en çok da kendi iç sesimizi duymamak için bunca yüklenmişizdir işe. Durup bir saniye bile soluklanmamak, kendimizi sorgulamamak hatta tabiri yerindeyse kendimizi unutmak içindir bunca koşturma; kim bilir... Ve biliyor musunuz ki günümüzde çiftler, artık en çok tatilde boşanmaya karar veriyormuş. Başbaşa kaldıkları, başlarını kuma (işe) gömüp birbirlerini görmezden gelemeyecekleri zaman.

Haydi kaldırın kafanızı işten güçten! Çünkü geçen her gün, ömürden... Ve biz, havuz/bahçe manzaralı birkaç metrekare daha büyük bir evde sevdiklerimizle oturabilmek için iş yerinde, birkaç metrekarelik duvar manzaralı masalarımızda sevmediklerimizle dirsek çürütüyoruz."



İş kadını deyince döpiyesli, topuklu ayakkabılı, hırslı ve kariyerist ablalar canlansa da gözümde, çalışan biri olarak benim de benzer şeyleri hissettiğim oluyor. İşteki insanların dedikoduları, trafikte kaybettiğim zaman, harcanan emeğin karşılığını alamamak ve sinir bozukluğunun bünyede yarattığı hasar, vs vs. Eh, benzer sıkıntılar... 

Ama kendimi işle uyuşturduğumu düşünmüyorum. Kendimi işle unutmak filan da istemiyorum. Derdim, havuzlu ve lüks bir ev de değil. İnsanca yaşamakla hep daha fazlasını istemek, farklı şeyler. Benim için iş; sadece hayatımı idame ettirmek, geçinecek parayı kazanmak için bir araç. Asla kariyer hırsım olmadı. Mutlu olabileceğim işte olmak istedim hep. Çoğu zaman bu pek mümkün olmasa da...

Ev taksidine girmek, bunun için kredi almak, yıllarca kredi borcu ödemek de istemiyorum. Eşimle ve ailemle mutlu, sağlıklı yaşamak benim derdim. Aç-açıkta ve de kimseye borçlu olmayalım, ihtiyaçlarımızı karşılayalım, arada da gezip farklı yerler/ülkeler görebilelim, kendimize yetelim yeter. Anahtarlığımda sıra sıra evimin, arabamın anahtarı olmasa da olur. Dün işten bir arkadaş bile "Zengin değilim ki, üç evim var sadece" dedi. E daha ne olsun? Zenginlikten kasıt nedir?

Yazıyı paylaşan arkadaşımın, üzerine yazdığı şu satırlara da katılıyorum:

"Aslında birçoğumuz birkaç metrekare daha büyük bir evde yaşamak için bu kadar çok çalışmıyoruz. Asgari ücretin iki katını verdiğinde çok para verdiğini zannedip elemanına 3 kişilik iş yaptırmaya çalışan patronlar ve yöneticiler yüzünden bu kadar çok çalışıyoruz. Sürekli borçlandığımız için çalışıyoruz. Verdiğimiz kiralarla ev sahiplerimizi, vergilerle devleti ele geçiren açgözlüleri, 1 verip 10 alan bankaları zengin etmek için çalışıyoruz. Çalışmaktan kaybettiğimiz sağlığımıza yeniden kavuşmak için çalışıyoruz. Para arttırıp kenara koyamadığımız için çalışıyoruz..."

Evet umutsuz iş kadını, durum bu. Havuzlu ev derdinde değil çoğu kimse anlayacağın. Çoğu mecburiyetten çalışıyor, işinde mutsuz. Kimi çocuğuna iyi bir gelecek sunabilmek adına çocuğunu daha az görmeye razı oluyor. Ama daha az şey istersek, daha sade bir hayat hedeflersek ya da herkesin hayali olduğu gibi güneye yerleşip çocuğu da kasaba okuluna yollayıp patates-soğan ekerek de mutlu olur muyuz; kim bilir... Mutluluktan ne anladığına bağlı.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder