16 Mayıs 2010 Pazar

Bilmek ve istemek üzerine

100. yazı, hayatta ne istediğini bilenler için gelsin. Onlara hep hayranlık duydum, ama asla onlardan biri olamadım. Sanırım. Hayatta hedefleri olan ve bu hedeflere ulaşmak için elinden geleni yapan insanlara saygım sonsuz. Bu bilinçli çaba, eminim azim ve iradeyle birleşip mutluluğu getiriyordur. Belki hedeflerim olmadığı için hırslı ve belki bu yüzden de mutlu değilimdir. Yani bazen olmuyor, olamıyor. 

Geçenlerde bir arkadaşım, 40 yaşına geldiğinde çocukları ve mutlu bir ailesinin, bir de birilerine istihdam sağladığı bir işinin olmasını istediğini söyledi. Ne istediğini biliyor. Bir amacı, hedefi, hayali var. Adı ne olursa olsun... 40 yaşının fotoğrafını az-çok çekmiş kafasında ve o yolda ilerlemek istiyor. Benim zihnimde ise hiçbir fotoğraf yok geleceğe dair. Kafamın içi bomboş sanki. O anlatırken düşündüm, ben ne yapmak istiyorum? Hayalim/amacım/hedefim var mı, varsa ne? Onun o tutkuyla anlatışı hoşuma gitti, bir yandan da düşündürdü. Epeyce hem de. Bir diğeri borsacılık kariyerini bıraktı Milano'da moda okumaya gitti, şimdi spikerlik eğitimi alıp o yönde ilerliyor; bir başkası da işi bırakıp Barcelona'ya gitti İngilizce öğretmenliği yapmaya, öbürü 1 yıl Brezilya'da yaşamak için para biriktiriyor. Yurtdışı olması şart değil, sadece bir yerde rutini kırmak gerekiyor; bir şeyler yaparak müdahale etmek, su birikintisindeki minik çöp gibi sürüklenmekten öte bir şey yapmak... Birkaçı evlendi, çocuk yaptı. Bense annemin "Bu son işinden emekli olursun inşallah" lafına "Yok artık, daha neler!" demekten başka bir şey yapamıyorum. Bu yetmez, fazlası gerek. Ötesi çok sıkıcı, aynı yerde 20 sene çalışmak mı? Yo dostum yoo! Hayat o kadar uzun değil.

Evlenmek istiyor muyum, çocuklarım olsun istiyor muyum, nasıl bir iş yapmak istiyorum, her şeyi bırakıp gidecek cesaret ve gücüm var mı; bir şeyleri gerçekten tutkuyla yapmak istiyor muyum? Ben ne istiyorum? Bilmiyorum... Her şey istemekle olmuyor, onu da biliyorum. Ama ben ileriyi, geleceği düşünmüyorum galiba. Bir şey kurgulamadığım için de bir yön çiz(e)miyorum. Saldım gitti. Lisedeyken ne istediğimi, ne yapmak istediğimi biliyordum ve inat ettim istediğim bölümü de kazandım. Hatta iki ayrı okulu... İstediğim şehre geldim. İstediğim işleri yaptım bir süre. Ama ondan sonra ipin ucunu bıraktım, çabalamaktan yoruldum belki de. Her şey okul ya da iş miydi? Hayır değil, ama ben ötesini göremiyorum, sanki film bir yerde kopacakmış gibi geliyor. Bir şeyin içini doldurduğum da yok, sanki gittikçe boşalıyor. Olmuyor, olamıyor...
"Yani" şarkısındaki gibi (Söz ve müziği oyuncu Fırat Tanış'a aitmiş).

"Geçtiğimiz yolları arıyor gözüm yine
Sanırım şehir uzakta kalıyor
Ellerimi uzatsam tutmak isterim günü
Ama güneş her gece tepemde doğuyor

Yani olmuyor, olmuyor istesem de
Kimse gelmiyor, beklesem de
Yani olmuyor, olmuyor istesem de
Kimse gelmiyor

Yaz kokusu duyardım kışın ortasında bile
Uzun cümleler kurardım konuşurken
Eski filmlerde kaldı böyle sözler deniyor
Ama şimdi filmler bile eskimiyor"


Sage Francis'ten: "The Best of Times" 


 
"I wonder if I’ll live to see marriage. Wonder if I’ll live long enough to have kids. Wonder if I’ll live to see my kids have kids. If I do I’m gonna tell ‘em how it is.


“Don’t listen when they tell you that these are your best years. Don’t let anybody protect your ears. It’s best that you hear what they don’t want you to hear. It’s better to have pressure from peers than not have peers. Beer won’t give you chest hair. Spicy food won’t make it curl. When you think you’ve got it all figured out and then your universe collapses…trust me, kid…it’s not the end of the world.”

Bir de Oi Va Voi'den gelsin: "Yesterday mistakes"




Yeni keşfettiğim sağlam bir blogda rastladığım muhteşem bir müzik ve enfes bir klip:

Böyleyken böyle...

2 yorum:

  1. çok teşekkürler övgünüz için :) ayvalık candır!

    YanıtlaSil
  2. rica ederim :) reklamcı bir abim bıraktı her şeyi, yerleşti oraya; en güzelini yaptı!

    YanıtlaSil