5 Aralık 2011 Pazartesi

Dur-mak

Bazı günlerde “hiçbir şey yapmama” hakkımı kullanmak istiyorum. Ne bileyim, işe gitmeme hakkımı mesela. Sonraaa, canım istemiyorsa işyerinde kimseyle konuşmama hakkımı bir de. Böyle bir şey herhalde mümkün değil. Olsa güzel olurdu oysa. Zira böyle bir şey olsa, insanlar önce nezaketinizden, sonra da aklınızdan şüphe  edebilir.
Bazı şeyleri “öylesine” yapıveriyor nasılsa insanlar. Bankalar ya da GSM firmaları sizi öylesine kazıklıyor, halden anlamayan insanlar saçma sapan laflarıyla sizi öylesine rahatsız ediyor, arkadaşınız öylesine o şekilde davranıyor falan filan. Bazen “öylece” durmanın bünyeye gerçekten iyi geleceğine inanıyorum. Evdeki kediler gibi öylesine yatsam, Ovacık’taki keçiler gibi öylesine dursam… Öeh.

Yılbaşı yaklaşıyor. Düşünüyorum da, şu 11 yıl önceki milenyum heyecanı da geçtikten sonra insanların daha teknolojik olması dışında genel bir değişiklik var mı? Bence yok. TV programları gittikçe daha da iğrençleşiyor (ki hiç ulusal kanal izlememek hakkaten faideli), herkesin elinde yeni bir yarış oyuncağına dönüşen ipad’ler, iphone’lar nedense hiçbirini tatmin etmiyor. Hep bir sonraki model, bir üst level…

Yılbaşı için plan? Ben yılbaşını evde, sevdiğim insanlarla geçirmeyi seviyorum. PTT olması şart değil elbet. Dışarıda (bar, restoran vs) nedense sıkılıyorum, acayip bir kalabalık, sevimsiz bir gürültü… Onun dışında uykum gelse bile ayıp olur diye yatamama hali; beni geriyor. Peki yılbaşında neleri seviyorum? Yanında kendimi rahat hissettiğim insanları, ev süslerini, minik ardıç ağacını (yılbaşı ağacına kıyamıyorum), kestaneli pilavı, çikolatayı, şarabı, müziği…  Hele bir de kar yağmışsa… Hindi? Olmasa da olur. Onun dışında listeleri… En beğendiğim filmler, en sevdiğim şarkılar, içimi titreten fotoğraf kareleri vs vs. Bu yıl henüz başlamadım. Ama gazetelerin ekleri kırmızıya kesince anlamalı ki, yıl bitiyor ve biz kırmızı don giymezsek o yıl işler ters gider :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder