17 Mart 2010 Çarşamba

Aylaklık üzerine birkaç kelam



Hayatta alışkanlıklar yönetiyor
insanı. Adaptasyon, mühim şey... Hayatta kalma nedeni. İş'inden olunca da ilk bu sarsıyor bünyeyi, "E ben şimdi ne yapacağım?!" sorusu. Ne de olsa her sabah erken kalkmaya programlanmıştır beden. Pek sevilmese de işe gidilir, akşam da çıkılır, eve gelinir ya da arada arkadaşlarla buluşulur vs... Hayat böyle bir sarkaçta gider gelir, iş-ev, arada dışarısı...

Çalışmak böyle bir şey işte, rutin. Ama bir gün o da bitince, işinden de olunca; aslında bunun hayatının ne kadar büyük kısmını kapladığını fark edip boşluğa düşer insan. Rutin kırılmıştır çünkü. Bir anda bir sürü zaman birikmiştir cepte, işle ise patronların sevdiği deyimle "yollar ayrılmıştır". İş değil, işteki arkadaşlar özlenir zaten. Ha bir de maaş tabii. İşsizlik bu açıdan sarsar, e peki para n'olacak? İşsizlik kötü, aylaklık güzeldir vesselam. Yaman çelişki.

Bende de böyle oldu, önce şaşkınlık. Kalakaldım. Ne yapacaktım ben şimdi evde? Nasıl geçecekti zaman? Ne zaman iş bulabilecektim bir daha? Ne kadar uzun sürecek bir molaydı bu? Sorular, belirsizlikler, endişeler...

Ama buna da alışılıyor, bir süre "öylece" durduktan sonra yavaş yavaş kendine geliyor insan. Dışarı çıkmaya, yapamadıklarına zaman ayırmaya başlıyor. Film, kitap, müzik; okumak, yazmak, izlemek, dinlemek... Hayat devam ediyor.

İşte aylak oluşumun 12. gününde bu blogu açışım bundandır. Sait Faik'in dediği gibi "Yazmasam çıldırabilirdim" durumundandır.

"Aylak Adam"ı da severim, o ayrı :)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder