17 Mart 2010 Çarşamba

Yavaşlayan zamana dair


Zaman sıvı olmuş diyelim, civaya dönüşür bazen. Ağırlaşır, yavaşlar... Kişinin içindeki akışkanlar da durur sanki... Kanı daha ağır akar, düşünceleri durağanlaşır. Saksı gibi oturur oturduğu yerde. Dış kabuk daha da kalınlaşır. Tüm kapılar kapanır, bir noktaya sabitlenir. Nereye kaçılır, sığınağa...

Bu aylaklığın da bir üniforması vardır: Mor peluş sabahlık, kırmızı Snoopy'li pijama ve arada okumak için takılan kırmızı kemik gözlük çerçevesi... Kapıyı sadece, yemek söylenen yerlerin adamları çalar. Evla...


Zaman yavaşlar, akmaz da durur sanki. Hem konuşmak istenir, hem susmak. Ama çokça da susmak... Artık eski muhabbetleri sürdürmekte zorlanılır, herkesin işi-gücü vardır, meşguliyetleri... Konuşulan dil bile değişmiştir sanki. Sense... işsizsindir evet, söyle rahatça, çekinme!


Mevzunun acıtmasından değildir bu, alışamamaktandır. Zaman aleyhe işliyordur sanki. Birsen'in şarkısında dediği gibi, sesler ve renkler bile değişir. Konuşmaya konuşmaya, insan kendi sesine yabancılaşır. Böyle metalik bir sese dönüşür sanki. Başka bir yerden geliyor gibi...


Ama geçecektir, enseyi karartmamak lazım gelir :)

1 yorum: